Gözleri siyaha bürünmüş dişlerini sıktığı çenesinde ki kasılmalardan belliydi. Onu tanımıyor ya da yeni tanıyor olsam bir dakika daha yanında durmaya cesaret gösteremezdim. Ancak bu sinirli hali beni korkutmaktan öte midemi bulandırıyordu. Şiddetle onu geri ittim. "Hangi sıfatla benimle bir şey konuşabileceğini daha da ötesi bana emir verebileceğini düşündün?"
Sıktığı yumruklarını açtı. Soruma cevap veremedi ama hala gözleri gözlerime sinirle bakıyordu. Bir şey söyleyecek bağırıp çağıracak gibi hiddetli durmaya devam etse de susmayı tercih etti. "Bir daha benimle iyi ya da kötü doğru ya da yanlış herhangi bir iletişime geçeyim dersen bu kadar sakin kalmam. Ayrıca uzak duracaksın diye emir verdin ya bak bakalım nasıl uzak duruyorum. "
Sinirli çarptığı kapıyı aynı hışımla geri açtım. Çıkmadan önce gözlerimi saf nefretle gözlerine çevirdim. "Ne ölüne ne ölüme."
Çıktığım tuvalet kapısını suratına kapattıktan saniyeler sonra içeriden kırılma sesleri geldi. Koridorda ki birkaç kişinin gözleri benimle eş zamanlı tuvalete dönse de fazla oyalanmadan sınıfa ilerledim. Ne kırdığı ya da ne yaptığı zerre kadar dahi olsa umurumda değildi. Sırama geçmemle Duygu sıraya gömdüğü kafasını kaldırdı. Yanağında üzerine yattığı telli defterin izi çıkmış, saçı başı dağılmış komik gözüküyordu. Bir anda gözleri ardına dek açıldı. Sırasından kalktı ve "Ne oldu?" diye bağırdı.
Neyden bahsettiğini anlamaya çalışırken tekrarladı. "Ne oldu? Boynun da kan izi var?" Panikten o uykulu halinden eser bile kalmamıştı. "Top geldi burnuma biraz kanadı ama iyiyim şuan." Diyerek hafif yollu bir yalan söyledim. Ne burnumun hala sızladığını ne de o gelen topun bile isteye Beste'nin attığını söyleyebilirdim. Kafamı ön sıraya çevirdiğimde gülerek beni izlediğine şahit oldum. Onunda sırası gelecekti.
Mertcan'ın ateş püsküren yüz ifadesiyle sınıfa girmesiyle birlikte ben dahil bütün gözler ona döndü. Elinin eklem yerlerinde kan izleri vardı. Hastalıklı beyni kim bilir nereye vurmasını söyledi de oraya vurmuştu acaba. Onun bu hallerini gülerek izleyen ise tek kişi vardı. Merih. Hemen ardından çaprazımda ki sıradan gayet rahat duyulur bir sesle bana laf attı. "Daha iyi oldun mu?"
Kafamı sallayarak cevap verdim. "Bu arada akşam müsaitsen beni almaya gel şu ödev işini halledelim."
İnanamayarak beni süzdü. O da böyle bir teklif beklemiyordu. Ne yalan söyleyeyim bende böyle bir teklif yapmayı beklemiyordum. Gülüşü yüzüne iyice yayıldı. "Memnuniyetle, konuma gerek yok." Deyip göz kırptı.
Duygu'nun kolumu sıkmasıyla kafamı Merih'ten taraftan çevirdim. Duygu'ya kafamı çevirmem hemen arkasında ki Mertcan'ın kasılmış yüzünü görmeme de sebep oldu. Onun söylediği şeyin tam zıddını yapmak bana haz veriyordu. "Ne yapıyorsun Ilgın? Ne buluşması?"
"Akşam anlatacağım."
Kaşları havada bana bakmaya devam edince tekrarladım. "Akşam her şeyi en ufak ayrıntısına kadar anlatacağım. Şuan değil."
Gün boyu kayda değer hiçbir şey yaşanmamıştı. Mertcanların derse girmeden gitmesinin ardından Merihler de çıkmıştı. Şimdi ise Duygu yatağımın üzerine yayılmış cevap bekler gözlerle beni süzüyordu. "Bakma öyle."
"Neden Merih ile buluşmayı istediğinin mantıklı açıklamasını bekliyorum?"
"Dün akşam buraya geldi."
"Ne?" diye sesini yükseltirken uzandığı yataktan dik konuma geldi. "Ve sen bunu yeni söylüyorsun?"
"Geç gelmişti o yüzden anlatmaya fırsatım olmadı. Aşağıya indim konuştum. Zaten tanışmamızdan bu yana kötü bir tavrına rastlamadım. Sırf Mertcan sevmiyor diye uzak durmaya çalışmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siz İstediniz II - Meyus
Teen Fictionİçinde kavrularak onu ayakta tutan intikam hırsı, kalbinin sesini susturabilecek miydi? Şimdi her şey tekrardan en başa mı dönecek, yoksa daha mı kötüsü? Umutsuzluk, karamsarlık, üzgünlük. Olaylar karşısında düşülen yorgunluk hissi. Meyus.. Sanırım...