23.59. Bütün gün ışık hızında geçmiş olsa bile şu an sanki dünya durmuş gibiydi. Açık pencereden içeri sızan şehrin gürültüsü tek kanıttı öyle olmadığının. Yelkovan yerinden hareket etmemeye yemin etmiş, akrep ise onu bekliyordu. Jimin göğüsündeki hafif sızıyla derin bir nefes verdi. Sözde doğum gününe saniyeler kalmıştı fakat içinde en ufak bir heyecan kırıntısı bulunmuyordu. Yıllarca 18 olmanın özgürlüğe kavuşmak olduğunu düşünmüştü oysaki. Her istediğini yapabilecek ve kimseye de hesap vermek zorunda olmayacaktı. Gerçek yüzüne maalesef ki bir tokat gibi çarptığında ise bütün ihtişamını yitirmişti.
00.00. Saatin sesini duyduğunda istemsizce nefesini tutmuştu. Her an kapıdan içeri elinde pastayla anne ve babası gelecek, ona sahip oldukları için ne kadar şanslı olduklarını söyleyeceklermiş gibi bir hisse kapılmıştı. Fakat bu sadece bir his ile kaldı. Ne kapısı açılmıştı Jimin'in, ne de telefonuna herhangi bir bildirim gelmişti.
Onu bütün bu karmaşanın içinden çekip çıkaran şey ise bileğinde hissettiği keskin acı olmuştu. Sanki kızgın bir demir bastırmışlar, mühürlemek istiyorlardı onu. Jimin acının yavaş yavaş azaldığını hissettiğinde bileğini gözlerinin önüne getirdi. Herhangi bir kızarıklık ya da yara beklerken gördüğü şey, küçük bir calico kedisi olmuştu. Jimin hayatında daha önce hiç dövmeye sahip olmamıştı. Ama hep içten içe hayalini kurduğu bir tane vardı ve şu an tam da ona bakıyordu...
18 yaşına geldiğinde bedeninin ruh eşi ile bağlandığını biliyordu tabii ki. Çevresindeki herkesin yıllar boyunca 'hayalindeki ruh eşi' tiplerini dinlemişti. Onlara göre, ruh eşin ile bağlandığın an onlara âşık olman gerekiyormuş. Sonra bir şekilde birbirinizi buluyor, evlenip mutlu mesut yaşıyordunuz. Sanki evren sana mutluluğun sırrını sunmuş gibi. Jimin buna asla inanmamıştı. Bedenleriniz bağlansa bile kalbiniz nasıl hemen bağlanabilirdi ki? Kaderine boyun eğip planında olmayan insanlara hayatını adamak tamamen saçmalıktı ona göre. Fakat 18 yıl boyunca inanmadığı bütün saçmalıklar önündeki dövme sayesinde uçup gitmişti. İçinin ısındığını hissedebiliyordu.
Saatlerce bileğindeki dövmeye baktı kaldı Jimin. Ruh eşi kim bilir ne kadar zamandır bileğinde bununla yaşıyordu ve şimdi o da sahipti. İnsanları ruh eşi yapan bu muydu? Aynı duyguları, aynı acıları, aynı yaraları taşımak? Gözleri bileğinden koluna kaydı yavaşça. Beyaz tenindeki kırmızı izlerine. Ruh eşi onunla bu yaraları taşımaya hazır mıydı? Ondan nefret eder miydi? Jimin içindeki bütün mutluluğu yeminliymiş gibi öldürüyordu zehirli düşünceleriyle. Kendisiyle birlikte başka bir insanın hayatını daha karartma düşüncesi kendinden nefret etmesine sebebiyet vermişti. Gözlerinden usul usul yaşlar akarken rastgele bir şarkı mırıldanmaya başladı. Gözyaşları arttıkça o da sesini yükseltiyordu. Gecenin karanlığına bütün acısını akıtırken sonunda uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bağlanmış ruhlar
Fanfiction[vmin] kader miydi gerçekten? biz, biz olmak için yaratıldık bu kader değil sen benim için, ben senin için biz birbirimiz için doğduk