Ertesi gün Jimin eski rutinine geri dönmüştü. Son dersinden çıktığı an kafeye gelmişti ama tek bir fark vardı, o da Taehyung'u görmek için can atıyordu. Dün geceyi dışarıda geçirmek düşüncelerinde boğulmasına neden olmuştu ama bir yandan da bunun için mutluydu. Çünkü artık bazı şeylerden emindi. Duygularından, en önemlisi. Kalbinde ilk defa filizlenen bu sıcak hissin sorumlusunun güzeller güzeli ruh eşi olduğunu biliyordu ve bugün bunu itiraf etmek için bütün cesaretini toplamıştı. Ona hak ettiği biri olmak için elinden geleni yapmaya hazırdı. Yeterince beklemişti bunun için.
Akşamüzeri olduğunda kafenin küçük zili çalmıştı. Jimin yeni gelen müşteriyi karşılamak için döndüğünde karşısında Taehyung duruyordu. İstemsiz genişçe gülümsediğinde ona zıt bir şekilde büyüğünün gözleri endişe doluydu. Henüz dudaklarını bile aralayamadan esmerin titreyen elleri boynuna dokunmuştu. Gözlerini biraz aşağı kaydırdığında büyüğün boynunda kızarıklıklar görmüştü. Sanki biri onu elleriyle boğmaya çalışmış gibiydi. "Dün akşam ne oldu? Seni kaybettim sandım. Çok korktum. Kalbimi benden alıyorlar sandım." Sesindeki endişeyi saklamaya çalışmamıştı bile. Ne kadar korktuğunu görmesini istiyordu. Belki bu şekilde içini açardı ona karşı diye ümit ediyordu. Jimin narince Taehyung'un elini kavrayıp küçük bir öpücük kondurdu üstüne. "Korkmana gerek yok artık. Kurtuldum."
Jimin kalan son personel olduğu için kapıyı o kilitlemişti. Ruh eşine onunla konuşması gereken şeyleri olduğunu söyleyince onun için beklemişti, şimdi de kafeden biraz uzaktaki herhangi bir evin önünde oturuyorlardı. Yeteri kadar cesaretini topladığına inandığında vücudunu büyüğüne döndürmüş ve ellerini birleştirmişti. Gözlerinin buluştuğu ilk anda kendini gülümsemekten alıkoyamamıştı. Taehyung'un yumuşak yüz hatları ve inci gözleri onu sakinleştiriyordu. Derin bir nefesi havaya bıraktığında artık konuşması gerektiğini söyledi kendine. "Büyük ihtimalle sana olanları anlatmamı bekliyorsun şu an. Fakat ben artık geleceğimi, geçmişimle tüketmek istemiyorum. Hele ki geleceğim şu an ellerim arasında dururken. Sana sadece şunu söyleyebilirim, ben hiçbir zaman mutlu olmadım Taehyung. Gülümsediğim tek bir günü bile hatırlamıyorum. Ama kısa bir süre önce hayatıma bir güneş ışığı doğdu. O kadar parlaktı ki, bütün karanlık utanıp yerini ışığa bıraktı. O güneş ışığı sensin. Benim güneş ışığımsın sen. Dün akşam hayatımı kurtardın. Orada değildin bile ama kurtardın beni. Bütün bunlar olurken de hiçbir güç kalbimi sana kapılmaktan alıkoyamadı. Bütün kalbim senin Taehyung. Klasik bir 'seni seviyorum' demek istemiyorum çünkü bütün kalbimdeki varolan sevgi senin. Hepsini sen hak ediyorsun. Sen benim ruhumsun." Son sözler de dudaklarından döküldüğünde tereddütlü bakışlarıyla büyüğüne baktı Jimin. Elleri sıkıca birbirlerine kenetliyken Taehyung hızlı bir hamleyle küçüğü kendine çekip kollarını boynuna dolamıştı. Kokusunu içine çekerken istemsizce gözyaşları dökülüyordu. Jimin'i kimseye değişmezdi. Kimsenin onun kadar masum bir kalbe sahip olduğunu düşünmüyordu. Kolları arasındaki küçüğün hareket etmediğini hissedince kendini geri çekip ona baktı. Bir elini yanağına götürüp olabildiğince nazik bir şekilde okşarken gülümsedi. "18'e girdiğim gün biri gelip bana '2 yıl bekleyeceksin ama o 2 yılın sonunda sarı saçlı bir melek gelecek hayatına, beklediğin her şeye değecek' deseydi keşke. Çünkü neredeyse ümitsizliğe kapılmak üzereydim. Ama biliyor musun tam da zamanında geldin. Seni kimseyle değişmezdim Jimin. Ruhumun sana ait olduğunu, seni gördüğüm ilk anda hissetmiştim. Geçmişini konuşmak zorunda değiliz. Hiç yaşanmamış gibi devam etmen için gereken bütün gücün olacağım. Artık yalnız değilsin. Bütün ruhum ve kalbim senin Jimin."
Jimin uslu bir çocuk gibi büyüğünü dinlerken her bir kelimesinde kalp atışlarının hızlanmasından çok hoşlanmıştı. Vücudundaki her bir hücre karşısındaki bu güzel adam yüzünden kıpır kıpırdı. Konuşmasını bitirdiğinde derin bir nefes almak isteyen Taehyung'u bundan alıkoyan bir şey olmuştu. Küçüğünün dudakları. Jimin ilk defa kendini bu kadar cesur hissediyordu ve bunu kaybetmeden en çok istediği şeyi yapmıştı. Artık gerçekten nefes aldığını hissediyordu. Dudakları ahenk içinde dans ederken birbirlerine olabildiğince yakınlaşıyorlardı. Aralarına hiçbir şeyin girmelerine izin yoktu. Yavaş ama duygu doluydu öpüşmeleri. Yıllarca gösterilmeyi beklenen bir sevgi ve sevginin ne demek olduğunu yeni öğrenen bir kalbin buluşması. İki taraf da hafiflediklerini hissediyordu. Sanki bütün yaraları iyileşmiş gibi. Nefessiz kaldıklarını fark ettiğinde ayrılan ilk taraf Taehyung olmuştu. Bir şey söylemek için dudaklarını araladığı an gözüne bir şey farklı gelmişti. Jimin'in boynundaki kızarıklıklar artık orada değildi. Yavaşça bakışlarını koluna indirdiğinde kolundaki çiziklerin de kaybolduğunu görmüştü. Aynı şey onun için de geçerliydi. Taehyung'un boynundaki ve kolundaki izler kaybolmuştu. Ruh eşleri hakkında herkesin bilmediği bir şey ise, ruhlarınız birleştiğinde yaralarınızın da iyileştiğiydi. Bunu sadece deneyimlediğinizde görüyordunuz. İki ruh birbirinin panzehri oluyordu. Ama onları terk etmeyen tek şey ise bileklerindeki calico kedisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bağlanmış ruhlar
Fiksi Penggemar[vmin] kader miydi gerçekten? biz, biz olmak için yaratıldık bu kader değil sen benim için, ben senin için biz birbirimiz için doğduk