Jimin sessizce karanlık evden içeri girdi. Parmaklarının ucunda yürürken açık televizyona ve hemen karşısındaki uyuyan bedene baktı. Yüzünü ekşitmekten kendini alamamıştı. Sadece suratına bakmak tiksindiriyordu onu. Yavaşça mutfağa adımladığında elindeki poşetleri masaya bıraktı ve odasına yöneldi. Fakat şans her zamanki gibi ondan tarafa olmamıştı. Evde onun sesleri yankılandı. "Dışarıda sürtmekten bir evin olduğunu unuttun sanmıştım." Salondan gelen kalın sesle birlikte oraya ilerledi. Sarhoş olduğunu anlaması zor değildi. Onun doğal hâli olmuştu bu artık. Babasının karşısında durduğunda kendini tutup tutmamak arasında gidiyordu.
Jimin sabahları okula gidip çıkışta da küçük bir kafede çalışıyordu. Evi geçindirmek onun omuzlarına bırakılmış bir sorumluluktu fakat kimse ondan bunu yapmasını istememişti. Zorunda bırakmışlardı. Annesi onları terk ettiğinden beri. Bu 5 yıl onu çok zorlamıştı. Küçük bir bedene yetişkin rolü biçilmiş ve uyması beklenmişti. Babasına baba, kendine ise anne olmuştu. Hiçbir zaman teşekkür beklememişti bunlar için. Beklemek aptallık olurdu. Ama tabii ki karşılığında daha da acı çekmeyi istemezdi. Ağzından kanlar dökülürken yerde baygınca yatmayı hak ettiğini düşünmüyordu. Hiçbir karşılık almamak bundan daha iyiydi.
Ellerini yumruk yaptığında kendini dizginlemek için uğraşıyordu. "Kafedeydim. Biliyorsun." diyebildi sadece. Kendini ne kadar açıklarsa açıklasın boşaydı. Jimin bunun farkındaydı. Ama yine de hakkındaki yanlış düşünceleri düzeltmeden duramazdı. Kulak tırmalayıcı bir gülüş doldurdu odayı. Fakat gülüşün yerini sinirli bir tona bırakması çok sürmedi. "Umrumda mı sanıyorsun? Açlıktan geberiyorum git yemeğimi getir." Ellerini tüm gücüyle sıktı Jimin. Bugün pazar olduğundan normalden daha kalabalıktı kafe ve fazlasıyla yorulmuştu. Tek istediği biraz dinlenmekti. Kendini tutamadı ve ağzından döküldü reddedeceği kelimeler... "Sen de benim umrumda değilsin. Yorgunluktan ölüyorum ve yarın okulum var. Yatacağım."
Çok uzun sürmemişti Jimin'in yere yığılması. Biliyordu. Ne yaparsa yapsın yeterli olmayacaktı. Hiçbir zaman buradan kurtulamayacak, biraz olsun mutlu olamayacaktı. Artık dökebileceği gözyaşı kalmamıştı. Sadece kanları süzülüyordu yere. Kolları sızlıyor, karnında çekilmez bir acı hissediyordu. Babası uzaklaştıktan sonra bacaklarını kendine çekip sarıldı. Ölü gibiydi. Yaşayan bir ölü. Soğuk zemindi her gece yatağı. Sıcak kanı da örtüsü. Gözlerini usulca kapadığında güzel şeyler düşünebilmek istedi. Bileğindeki calico kedisi gibi. Fakat yeterli olmamıştı. Tek hissettiği bedenindeki tanıdık acıydı. Jimin'in unuttuğu şey ise, bu acıyı artık tek başına hissetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bağlanmış ruhlar
Fiksi Penggemar[vmin] kader miydi gerçekten? biz, biz olmak için yaratıldık bu kader değil sen benim için, ben senin için biz birbirimiz için doğduk