"Beni neden sevmiyorsun" nefes alışverişim iyice hızlandı. Bişey demedim. O da bişey demediğimi görünce yavaşça yaklaştı bana. Kafasını omzuma koydu. Ve pes etmişcesine kollarını iki yanımdan çekti. Sistemi çökmüş robotlar gibi iki eli aşağıydaydı, sallandırıyordu. Tüm yükünü kafasını koymuş omzuma vermişti. "Mauro.. hadi geçelim oturma odasına" burnunu boynuma gömdü iyice. Titrek bir nefes aldım. "Mert.. benim gözlerim daha güzel dimi" kaşlarımı çattım dediği şeyle. O ne demek. Kimden güzel gözleri. "Anlamadım dediğini.. kimden güzel gözlerin varmış" "Miha" güldüm. Çocuk gibiydi.. takıntılı bir çocuk. "Hm.. nolmuş ki ona" uğraşmak istiyordum onunla. "Benimde gözlerim mavi.. ama bana maviş demedin hiç.." kafasını çekti yavaşça omzumdan. Ve devam etti. "Hem onun gözleri büyücü kadınlar da ki gibi aynı. Kocaman ve açık" kahkaha attım dediğine. "Seninki nasılmış ki" dudak büzdü. "Benimki okyanus mavisi gibi.. tam mavi ama.. onun ki gibi çakıl taşı değil" gülümsemem büyürken gözlerine baktım. Tüm dünyaya bedel senin gözlerin Mauro.. "Neden taktın ki bu kadar.." omuz silkti. Gözümde 5 yaşında ki çocuktan farkı yoktu şuan. "Sana yakın.. haddinden fazla yakın. Ve sana iltifat edercesine kelimeler kullanması onu öldürmemi teşvik ediyor bana" sertçe yutkundum. Bunları duyup da sindirmek zordu. "Neyse.. biz geçelim hadi içeri. Ben sana bi kahve yapayım. Kendine gelirsin" bir adım atmıştım ki tekrar kolunu kapıya koymasıyla önümü kesti. Nabzım kaçtı mk.. içim yanıyordu. "Bana iyi gelen tek şey sensin. Şu hayatta neyim yoksa yerine sen varsın.. sen hayatımı tamamlayan en özel parçasın"