Eğer beni tanımak istiyorsanız ilk önce papatyalara bakın.
Hemen fark edersiniz.
İçlerindeki en çelimsiz olanı benim.
Sonra yavaşça bir uçurumun ucuna yaklaşın.
Yer çekimine karşın en uçta duran kaya parçası var ya,
İşte ben orda bi yerdeyim.
Ve size bir sır vereyim mi?
Ben kayalıklarda esen rüzgâra umutsuzca aşığım.
Şimdi atlayın aşağı..
Engin bir deniz sizi bekliyor.
En derinlere daldıkça yaklaşacaksınız bana.
Bulamadınız değil mi daha?
Peki, şimdi nefes alın.
Korkma sakın.
Deriiiin bir nefessss...
Su ciğerlerinize dolarken canınız yandı değil mi?
İşte o acının enfes kısmında saklanıyorum ben.
Bayılmadan çıkın yeryüzüne.
Bir dağ evine konuk olun.
Evin kedisi ne kadar sevimli değil mi?
Tırnaklarını çıkarmasaydı daha iyi dediğinizi duyar gibiyim.
Ama ben onun o vahşiliğinde, o hırçınlığında gizleniyorum.
Eğer yaklaştıysanız bana devam edelim.
Gece oldu bile.
Gökte dolunay var.
Söndürün dünyadaki tüm ışıkları.
Soğuktan donana ya da uyku sizi alana kadar oturun o masum parıltıda.
Uyudunuz mu yoksa?
O zaman en korkunç rüyanızı düşünün.
Nerdeyim şimdi ben?
Arayıp da yorulmayın boşuna.
Oralarda değilim.
Daha içerdeyim çünkü.
Daha derinde...
Göz bebeklerinizin ardında duruyorum ben.
Bordo görüyorum dünyayı.
Bazen de griyle aldatıyorum onu.
Aslında ikisine de ihanet ediyorum.
Tıpkı papatyaya sevdalanıp manolyanın kokusuna vurulduğum gibi.
Laciverte bürünüp simsiyah düşüncelerle seviştiğim gibi.
Gece kadar karanlık,
Sonbahar kadar sepya olmama rağmen;
Yaz günü kadar aydınlık bir bedene sahip olduğum gibi....
Peki bunlar yetti mi size?
Bunca şeye rağmen,
Hâlâ tanımak istiyor musunuz beni?
Cevabınız evetse yumun gözlerinizi dünyaya,
Dinleyin gecenin o esrarengiz sesini,
Ve gecenin kanat seslerinde huşuyla,
Tanıdınız varsayın beni.
- Muğla
- JoinedNovember 11, 2014
Sign up to join the largest storytelling community
or