Valizlerimi arabaya yerleştirip yüzyıllar önce terk ettiğim şehre geri dönmek için gaz pedalına asıldım.
Sahi kaç yıl olmuştu,o şehri terk edeli? Çocukluğumun geçtiği, kurtluğu öğrendiğim, aile sıcaklığını hissettiğim şehrim.
Haberler hızlı yayılmıştı. Klaus'un bir kurt kızı hamile bıraktığı tabii ki duyulmuştu. Bin yıl boyunca çocuğu olmayan orijinalin bir anda çocuk sahibi olacağı haberi yayılmıştı. Ama bir vampirin çocuğu olmaz lafı herkesin kulağına gelen duyumları asılsıza çıkarmıştı. Atladıkları çok şey vardı. Klaus kurt yönünü Elena Gilbert denen görsel ikiz sayesinde tekrar ortaya çıkarmayı başarmıştı. Vampirlerin çocuğu olmazdı ama kurtların olurdu.
Zamanında benim dünyaya gelişim gibi. Doğacak çocuk tıpkı benim gibi bir mucize idi. Klaus'un eline ikinci defa bir mucize geçmişti. Belki de bunu harcamazdı.
Gerçi New Orleans'a dönme sebebi ona bir komplo kurulduğunu düşünmesiydi. Ben Elijah'tan önce şehre girerdim muhtemelen. Şehrin sınır tabelaları göründüğünde gaz pedalına biraz daha bastım.
Şehir bıraktığım gibi değildi. Gerçi üzerinden 900 küsur yıl geçmişti. Eskisi gibi durması mucize olurdu.
Şehre geldiğimde nehire yakın bir yere arabayı park ettim.
Kurt kızı bulmak için yer bulma büyüsü yapmam lazımdı. Haritayı önüme serip kanımı damlattım. Büyüyü yaparken biri beni kolumdan tutunca tutana baktım." Bizimle geliyorsun güzellik."
Beni resmen sürükleyerek bir yere götürdü. M sembolü gözümü alırken Mikaelsonların evine götürüldüğümü anladım. Bu kadar basit yakalanmam imkansızdı. Kalp atışlarım hızlanırken gördüğüm kişi görmeyi beklediğim son kişiydi. Karşımda Marcel'i görüp ukala bir tavırla soru sordum.
" Klaus cadılar için evin beslemesini mi görevlendirdi?"
Konuşan vampirler sessizliğe büründü. Herkes tavrım karşısında şaşırmıştı. Marcel beni ayağa kaldırıp kolumu belimin üstüne doğru kırdı ve arkama geçti. Ama karşılık vermedim. Güçlü olduğumu anlaması sıkıntı çıkarırdı. Kulağıma eğildi ve konuştu.
" Ya büyüklerinin anlattıkları masalları dinledin ya da kendine genç tutma büyü yapan bir cadısın. Hangisi?"
Gülümsedim. " Büyüklerimiz sağolsun."
Elimi kurtarıp tekme attım. "Beni buraya kadar sürüklettin?"
Kahkaha atmaya başladı. Komik birşey yoktu. Bu hasta,yüzyıl boyunca yaşayınca cozutmuştu.
"Sen bir New Orleans cadısısın, nasıl olurda buradaki kurallardan haberin olmaz?"
Ellerimi göğsüme bağladım. Ve omuzlarımı silktim." Burada büyümedim. İşim düştüğü için geldim."
" O zaman kuralları öğren küçük cadı. Benim bölgemde büyü yapılması yasaktır. Yapanlar öldürülür."
Kızıl saçlarımı okşayıp geriye attı. Gülümsedim. Kanını kaynatabilirdim. Neden yapmayayım ki?
Gözlerimi üzerine dikmem yeterli olmuştu. Gülümsemesi soldu,terlemeye başladı. Adamlarının önünde onu küçük düşürmüştüm. Zevk vermişti.
Dizleri üzerine düştüğünde bende yavaşça eğildim. Gülümseyerek kulağına yaklaştım.
"Buradaki kumdan krallığında herkes sözünü dinlemiş olabilir ama bana sözün geçmez, küçük prens."
Ayağa kalktım. Toz olan bacaklarımı silktim. Ve el hareketim ile Marcel'in boynunu kırdım.
" Sizin kurallarınız bana geçmez. Ben sizin ulaşamayacağınız güçte bir cadıyım!" Dedim, bağırarak.
"Hepinize iyi günler beyler bayanlar."
Sessizliğin delen topuklu ayakkabılarım ile evi terk ettim.
Gitmem gereken iki yer vardı. Cadı meclisi ve bataklık. Kurt kızı da unutmamak gerekirdi.
Yer belirleme büyüsünü sonra yapabilirdim öncelik cadı meclisiydi. Arabamdan inip kendimden emin adımlarla mezarlığa girdim. Davet edilmeme gerek yoktu. Ben yüzyıllar önce davet edilmiştim.
İçeride kimse yoktu. Yaptığım şeyler kulaklarına ulaşmış olabilirdi. Kalp atışlarını duyabiliyordum.
"Benden saklamayın! Ben düşman değilim!"
Hala kimse çıkmamıştı. Derken bana doğru koşan adım sesini duydum. Hızlıca sesin geldiği yöne döndüğümde yedi yaşından büyük olmayan bir kız çocuğu gördüm.
Bana doğru yaklaştı. Gülümsüyordu, uzun zamandır görmediğim sahici bir gülümsemeydi. İstem dışı bende gülümsedim.
Boyumuzu eşitlemek için dizlerimin üzerine çöktüm.
"Adın ne senin güzellik?" Önüne gelen koyu sarı saçlarını okşayarak kulağının arkasına aldım.
"Bella."
"Ne güzel bir isim peki ailen nerde Bella?" Çocukları manipüle etmek basitti. Saflığını kullanmak ise daha basitti.
"Beni onların yanına götürür müsün?"
Dudaklarını emerek başını salladı, boşta duran elimi kavradı. Hemen ayağa kalktım beni götürdüğü yere itiraz etmeden yürümeye başladım. Bella'nın beni nereye götürdüğünü biliyordum ama buraya ilk defa gelen ve şehri bilmeyen bir cadı gibi davranmam gerektiği için ses çıkarmadım, etrafı ilk defa görmüş gibi inceleyerek ve şaşırarak yürüdüm.
Büyük bir aile mezarlığının içine girdiğimizde şaşkın surat ifademi koruyordum.
Bella'ya teşekkür ettim ve büyü ile saçlarına küçük papatyalar kondurdum. Herkes beni izliyordu. Kendimden son derece emin bir şekilde kalabalığın ortasında geçtim. Burada herkes beni ciddiye alırdı çünkü Marcel'in başına gelenleri biliyorlardı
Boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım.
" Hasat törenindeki başarısızlığınızı biliyorum. Marcel yüzünden güçlerinizi kaybedeceğinizde, şu an baktığımda da fazla farklı şeyler görmüyorum. Aptal bir vampir gelip büyü yapmanız yasak diyor ve siz büyü yapmayı kesiyorsunuz!"
Nefeslenmek ve tepkileri incelemek için kısa bir ara verdim. Herkes pür dikkat beni dinliyordu.
"Sizler, ben cadıyız. Cadılar büyü yapar,bunu engellemeye çalışmak aptallıktır. Marcel'i ve yanındaki kaçak hasat cadısını yenecek güce sahibim,sahibiz. Eğer beni meclisinizin vekili seçer ve beni New Orleans cadılığına kabul ederseniz özgürlüğünüze kavuşursunuz. Kıdemlilerden Agnes yarın bana kararınızı iletebilir."
Yine aynı özgüven ile mezarlığı terk ettim.
Arabaya binip otele gittim.
Sadece hilal sürüsü ve hamile kurt kalmıştı.
🌕🌕🌕🌕🌕🌕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAURA MİKAELSON
FanfictionMikaelson Doğaüstü varlıkların bildiği ve duyduğunda dizlerinin titrediği soyad. 1000 yıl boyunca geçtikleri yerlerde yıkım ve kan bırakan soyad. Bir kabus, masum suçlu farketmeksizin binlerce insanın katili, daha doğrusu katilleri... Ettikleri yemi...