𝙂𝙤𝙤𝙙𝙗𝙮𝙚

132 21 12
                                    

"Unutma hyung, dünyanın bir düzene ihtiyacı vardır. Yeni bir yaşam için başka bir yaşam feda edilmeli."

Islak kıyafetlerinden damlayan damlalar, hastanenin soğuk ve sessiz beyaz yüzeyinde minik bir göl oluşturmuştu. Kulaklarında yankılanan ağlama sesi yeni bir yaşamın habercisiydi. Ve bir de feda edilmiş bir yaşamın imzası...

Minik bir tebessüm oluştu dudaklarında Yoongi'nin. Uzandığı yeşil çimenlerden gökyüzüne doğru yükselen çiğ kokudan bir parça dokunuyordu burun ucuna, içine çekiyordu. Tam bu vakitlerde soğuk zemine diz çökmüş bir beden vardı. Yuttuğu son kaşık çorba onun için fazlaydı, çirkinleşecekti. Tekrar eskisi gibi olacaktı, alay konusu olacaktı. Dudaklarının kenarından akan salyayı koluyla silip derin bir nefes almak adına başını kaldırdı Hoseok, klozetin kenarlarına tutunarak ayağı kalkmaya çalıştı. Uzun zamandır bunun hayalî ile yanıp tutuşuyordu. Seksi bir fizik, yakışıklı bir yüz ve herkesin hayran olduğu bir dış görünüş. Nasıl olduğu, elde edildiği önemli değildi. İnsanlar sadece görünen kısmı ile ilgileniyordu. Arkasında barındırdığı açlık krizleri, göz yaşı dolu saatleri umursamıyordu. Kan, ter ve göz yaşı ile sabahladığı pratik odalarında yorgunluktan bayılıp açlıktan kustuğu zamanlarda kimse yoktu yanında çünkü onlar sadece bir tablonun peşindeydi. Ne pahasına olursa olsun, kan, ter ve göz yaşı ile çizilen bir insan bedeni onlar için en güzel tabloyu. Bu tablonun yapım aşamasında kalem, kağıt ve yağlı boyalar yoktu. Öğlen yemeği yerken alay edilen çocuğun kırılan kalbi bir tuvaldi. Akşam yemeğinde önünde ki tabak çekildiğinde döktüğü gözyaşı çizimleri, arkadaşları sandığı insanların kahkahaları ise birer taslaktı. Her acı dolu hıçkırığı bir çizikti. Her damla kanı, boyasıydı. Ve Hoseok yıllar sonra aynaya baktığında istediği şey ile karşı karşıyaydı. Sabah uyandığında ilk yaptığı şey aynaya bakmak ve vücudunu süzmekti. Bir kaç çürük vardı lakin bunlar tuzu biberiydi. Hem ne demişler? "Güzellik kolay değildir."

Yaz tatili dönüşü okulda bir dedikodu dönüyordu. Son sınıflardan bir çocuk vardı, neydi adı... Hani şu kilolu olan... Hah evet! Jung HoSeok. Son sınıftan olan bu çocuk yaşına ve boyuna göre fazla iriydi. Güzellik standartlarının üzerinde bir vücudu vardı. Jung HoSeok un çok farklı bir görüntü ile döndüğünü, görenlerin onu tanıyamadığı söyleniyordu. Herkes onu tanıyordu, kim tanımaz ki? Okulun maskotu olan bu çocuk üstüne yan şubede ki satranç takımı başkanı olan Min YoonGi ye vurulmuş, aşkını ilan ettiği sırada okulun yakışıklı çocuğu Kim SeokJin tarafından ifşa edilmişti. Lise üç, onun için bir kâbustu. Bir gece tek başına pratik odasında dans etmek istemişti. Dansa olan tutkusu çocukluğundan beri vardı ve o her zaman iyi dans etmek istemişti, çok iyi bir dansçı olmak istemişti. O gece bunu deneyecekti. Fakat okula birincilik ile gelen modern dansın adını üstüne kazıyan Park Jimin'in orada olduğundan bir haberdi. Her şey çok güzeldi. Müzik son ses, tek başına ve sadece adımlar ile Jung HoSeok olmak istediği yerdeydi. Müziğin ritmi, atan kalbi ve alnından akan soğuk teri ile dans onun için bir tutkuydu. Taa ki müzik aniden kesilip yerini alay dolu bir ses alana kadar "Tanrım... Ölü bir at kokusu sarmış burayı. İğrenç yağlarını al ve siktirip git buradan HoSeok! Aynadan kendini gördüğünde hiç utanmadın mı? Dans gibi kutsal bir şeyi kirletmeye utanmıyor musun?" O gece bardaktan boşalırcasına bile yağan o yağmur içinde ki nefret ateşini söndürememişti. Koşmuştu suratına bir bir çarpan gerçekliklerden. Yağmur damlaları altında koşan bu bedeni büyük ama kalbi küçük ve paramparça olan çocuk göz yaşları ile kendini otoyolun ortasında bulmuştu. Bu bir sondu, daha fazla dayanamamıştı. Hem arkasından kim ağlayacaktı, ona iğrenti ile bakan annesi mi? Adını bile bilmediği babası mı ya da o mu?.. Min YoonGi ne teklifine, ne de rezil olmasına bir şey demişti. Sadece gülümsemiş ve yanından geçip gitmişti.

Kasvetli Hüzün ⋨ SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin