Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Neden alarm kurmuştum ki. Hızla çalmaya devam eden alarmı durdurdum. Korkunç bir baş ağrısıyla uyanmak istemezdim. Fakat her istediğimiz olmuyor. Bu baş ağrısada neyin nesiydi!? Kesinlikle dün gece gördüğüm kabustan kaynaklanıyordu. İlk olarak hırsızlar öyle olmazdı. İşte şey yani. Yakışıklı...
Esneyerek yatağımdan doğruldum. Ayağıma pandalı pofusuk terlikleri giydim. Bu terliklerimi çok seviyordum. Anneannemin hediyesiydi. Ve o hediyeyi ne kadar büyüsem bile atmayacaktım. Ondan kalan tek hatıra buydu benim için. Aklıma not alarak tekrar mezarını ziyaret etmeyi ekledim.
Ayağımı parkelere sürterek odamda bulunan banyoya ilerledim. Yüzümü yıkamak için musluğu açtım. Aynaya bakmak için kafamı kaldırdığımda göz altlarımın fazlaca şişmiş olduğunu gördüm. Keşke aynaya bakmasaydım. Neden olmuştu ki. Aslında iki sebeb var. İlk sebeb gece geç yatmış olmam. İkinci sebeb ise ağlamak. Aslında bu çok kötü bir şey. Eğer Deren diye bir dostunuz varsa ve gözlerimin şişliğini fark ederse..evet işte o an yandım. Ağlama sebebimi öğrenmek için her türlü yolu dener. Ve bu yollar hiç iç açıcı değil. Fakat bazen en kötü günümde bile beni eğlendirme yolları arar. Ve bu yüzden ve bir çok sebepten dolayı o benim en iyi dostum.
Gözlerim tekrar aynaya kaydığında göz altlarımın gerçekten neden şiştiğini merak ettim. Azalmasını dileyerek dolabın kapağını açıp çilek kokulu kremimi aldım. Kremden büyük bir miktar alıp göz altlarıma sürdüm. Sürerken Deren'in fark etmemesini diledim. Onun neden ağladığımla ilgili teorilerini dinlemek için fazla yorgundum.
Krem işlemini halledip odama ilerledim ve yatağıma oturdum. İçimde kötü bir his vardı. Gerçekten bu his neyin nesiydi bilmiyorum ama hiç iyi olmadığına eminim. Aklıma dün gece gördüğüm rüya gelmişti. Böyle bir şey gerçekte asla olmazdı. Benim sıradan hayatımda. Benim hayatım daha çok okuldan eve evden dershaneye oradan tekrar eve. İnsanlarla çok iyi geçinemeyen biri olarak böyle olması normaldi aslında. Belkide mümkündü taki geçen seneye kadar. Artık uğraşmıyordum. İnsanlarla yakınlaşmak yada muhabbet etmek için çaba göstermiyordum. Eskiden hayaller kurup gerçekleşmesini dilerdim fakat zaman geçtikçe hayatın gerçek yüzünü görmeye başladım. Etrafında bulunduğum yaşantının bir oyun olduğunu ve yalanla çevrili olduğunu öğrenmemle bitmişti. Belkide aşkla bunu kurtara bilirdim ancak aşk kavramı güvendiğim ve dostum olarak gördüğüm bir başka kişinin ihanetiyle buda sona ermişti. İşte hep bu yüzden insanlardan uzaklaşmıştım. İnsanların diğer yüzlerinden nefret ediyordum. Onlar sadece kendini düşünen iki yüzlü canavarlardı.
Telefonun sesiyle irkildim. Ekranda Deren'in resmini görünce şaşırmadım değil. Zaten başka kim arayabilirdi. Ve aklıma sorun olan göz altlarım geldi. Evet işte bende böyle bir piskoloji yaratıyordu. Ekranda bulunan yeşil ışığa dokundum.
''İnanmıyorum kafamıza taş yağıcak.'' Yine ne diyecekti kim bilir. '' Yine ne oldu? Ne diyeceksin bakalım dinliyorum.''
''Sen bu saatte uyanırmıydın uykucu şirin.'' Gülmeme sebep olmuştu. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım. Saat 9.25 idi. Gerçekten ben bu saatte nasıl uyanmıştım. Bu soruyu kendi kendime sormadan edemedim.
'' Asıl sen niye aradın söyle bakayım yine ne isteyeceksin.'' Bu saatte uyandığına göre kesinlikle benden birşey isteyecekti. Yoksa o da benim gibi asla bu saatte uyanmazdı. Fakat sesi sinirlenmişe benizyordu.
'' Söz vermiştin Hazar. Eğer unuttuysan seni gebertirim ve vazgeçmek yok asla. Çünkü söz verdin.'' Yine devrik cümle kurmuştu. Cidden ne zaman sinirlense böyle yapıyordu. Ne dediğinin farkına bile varmıyordu. Ve aklıma türlü işkenceler sonunda söz verdirttiği doğum günü partisi geldi. Sınıftan bir kızındı. Aslında o kızı severim. Sessiz ve diğer insanlar gibi değildi. Hissetmiştim bunu. Fakat orda bulunan diğer kişiler. Bilmiyorum oraya gitmek istemiyordum.
'' Deren dinle bak gerçekten oraya gitmek zorundamıyım? Çünkü.. bilmiyorum oraya gitmek istemiyorum. Zengin piçlerle dolu olucak ve onlar adı üstünde piç.'' Lütfen evet de.
''Hiç bir bahane kabul etmiyorum Hazar. Geliceksin hatta saat 8den önce gelip bizzat seni ben hazırlayacağım'' sanki o an bu düşünceye varmış gibi kendini onayladı '' evet aynen seni ben hazırlıycam. Harika olacak.'' Son heceyi uzatarak bağırdı. Sıkıntıyla ayağa kalktım ve etrafda dolanmaya başladım. Artık kaçış yolu yoktu o partiye gitmek zorundaydım. Pencerenin öünene gelerek etrafa bakınmaya başladım taki gözüme karşı komşunun evinde polisleri görenede dek.
''İnanmiyorum!..'' bu gerçekten olmamışdı değilmi? Lütfen biri şaka olduğunu söylesin. Hadi ama. ''...bu gereçek olamaz'' diye bağırdım. Derene sonra arayacağımı belirtip hızla telefonu kapattım. Ne yani dün gördüklerimin hepsi gerçekmiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Gölgesinde
Teen FictionKaranlık sandığımız kadar korkutucu ve ıssız mıdır? Ötesi yok mudur? Çıkışı yok mudur? Küçük bir ışık yol göstermez mi insana... O ışık masumiyetin, cesaretin ve sevginin sembolüdür belkide. Korku, karanlık ve yalnızlık seni içine çekerken, kalbine...