Ne kadar olmuştu karanlığa alışalı? Kaç uzun gecenin ardından benimsemişti yalnızlığı? Her gecenin ardından doğan güneşe aldırmayıp güneşi dibe çekerek gökyüzüne hakim olan karanlığı seveli, kendinden vazgeçeli kaç uzun ay etmişti? Sessiz kabullenişinin üçüncü yıl dönümüydü bu. Takvimde hala üç yıl önce bugünün tarihi varken bugünde eli gitmemişti o yaprağı kopartmaya. Oradan kopartsa aklından da gidecekti sanki. Silemezdi halbu ki, yaşanmasını hiç istemediği o günün sabahını tamamen silmek istemesine rağmen silemezdi.
Fincanından bir yudum daha alırken dalgın dalgın baktığı boşluktan çalan kapıyla sıyrılmıştı kadın. İç çekip yüzüne oturttuğu zoraki gülümsemesiyle ilerledi kapıya doğru. Kapının kolunu kavrarken derin bir nefes alıp yüzünde ki sahte gülümsemeye sıkı sıkıya tutunarak açtı kapıyı.
"Beyaz nerelerdesin Allah aşkına kızım? Seni arıyorum kaç saattir, millete renk vermemek için götümü yırttım be!" diye isyanederek eve dalan kardeşine baktı sessizce.
"Beni rahat bırakmanızı istemiştim" diye mırıldandı yalnızca. Anlamalarını istiyordu büyük bir aşkın ayrılığıydı yaşadığı ve bunun acısını kısa sürede gömemezdi kalbinin derinliklerine.
"Bak anlıyoruz ama nereye kadar böyle devam edeceksin Beyaz?" diye sordu ablasına bakarken. O da farkındaydı diğer herkes gibi ama ablasının gün ve gün çöküşünü kabullenemiyordu.
"Gittiği yere kadar Özgem" diyerek konunun kapanmasını diledi Beyaz.
"Gittiği yeri biliyor musun peki?" diye homurdandı genç kız. Ablasının yüzünde gördüğü hüzünlü gülümsemeyle lanet etti kendine. Aptal çenesini koparıp atmak ve ebediyen susmak istedi.
"Yapma abla. Kurbanın olayım bunu bize, bana yapma" diye yalvardı Beyaz'a.
"Yapamam Özgem. Ondan geç diyorsunuz bana. Kendimden geçmeden ondan nasıl geçeyim?" dedi Beyaz kardeşinin çöktüğü yere çökerken.
"Benim dünyam, nefesim, huzurumdu o. Şimdi bana nefes almayı unut yeni bir dünya kur diyorsunuz. Yeni bir dünyayı ne yapayım nefesim olmadan? Evrenin en güzel gezegeninde olsam ne olur yanımda o olmadıktan sonra"
"Peki biz ne yapalım abla? Her gün biraz daha çöktüğüne tanıklık etmemizi istiyorsun. İsteme!" diye söylendi kız yükselmeye başlayan sesiyle
"Beni kendi halime bırakın Özgem" diye Beyaz'ın katı sesi karşısında ki kızın kanını dondurmuştu.
"Nasıl istersin bunu bizden? Seni kendi haline bırakıp içten içe çürümene nasıl razı gelmemizi istersin? Bizim yerimizde olsan öylece arkanı dönüp gidecek miydin sen?" dedi tek nefeste kız. Biliyordu ki onların yüzü asılsa Beyaz'ın dünyası karışır ne yapacağını şaşırdı.
"O nasıl söz öyle Özgem, ben nasıl arkamı size dönüp giderim? Nasıl söz o öyle, bir daha duymayayım. Biliyorum çok üzülüyorsunuz ve ben bunun için ayrıca kahroluyorum zaten. Sadece biraz zaman verin bana, bu acıyı unutamam ama alışmam için zaman tanıyın bana" dediğinde karşısında ki kızın kabul etmekten başka bir çaresi de kalmamıştı
"Pekala. Bu seferlik böyle olsun ama Savaş abinin doğum gününe geleceksin. Olurda itiraz etmeye kalkarsan eğer saçlarından sürükleyerekte olsa o doğum gününe götüreceğimden de haberin olsun" dediğinde Beyaz buruk bir tebessümle baktı kardeşine. Bu kızın gerektiğinde nasıl cadılaşacağını bildiğinden sessizce iç çekerken olumlu anlamda salladı başını.
"Söyle bakalım ne zamanmış doğum günü?" diye sorarken o gün gelene kadar bir bahane bulup gitmeyeceği düşüncesine giriyordu ki, kardeşinin sevinç nidalarıyla doğum gününün bu akşam olduğunu söylemesi pek beklenen bir şey olmasa da artık yapabileceği bir şeyde kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan
RomanceBazı hikayelerin sonu olmayabilir, yarım kalabilirmiş hayatlar. Hayallerimden ziyade hayatımın yarım kalışıyla tanınmış bir insanım. Her düştüğümde üstümdeki tozları kendim silkeleyip kalkarken ilk kez birine güvenmek istedim. Ama unutmuştum, bazı i...