Bölüm 3

3 0 0
                                    

Gözleri sıkı sıkıya kapalıyken biraz daha sıktı elinin altında ki balkon demirlerini. Yağan yağmurun yüzüne vuruşuyla genzinde patlayan o kokuda Zafer'in kokusunu arayışının burukluğunu yaşıyordu. Kimse bilmezdi bu eksikliğin tanımını, nasıl hissettirdiğini, nasıl acıttığını. Her yağmur damlasında bir anı doluyordu zihnine. Zafer'le ilk karşılaşması üniversite kantininde olmuştu. Dudaklarına peydah olan o gülümsemeyle aklına oturdu adamın alttan bakışları. Üç arkadaştı onlar, Beyaz, Bora ve Buket.

Buket aynı bölümde ilk gün tanıştığı sıra arkadaşıydı Beyaz'ın. Herkesin buz dağına benzettiği sarışın, havalı kızın en tatlı yanlarını görüp kendine kardeş bellemişti Buket'i. Bora ise daha sonradan Buket'in hayatına giren o saf aşıktı. Zafer ise Bora'nın sınıf arkadaşıydı ve bir gün sırf Beyaz'ı daha yakından görebilmek adına kahve sırasında yakaladığı gruba selam verme bahanesiyle yaklaşmıştı yanlarına. O an gelmişlerdi göz göze ve ne olduysa o an olmuştu aslında. Beyaz, çocuğun kendine has duruşunu beğenmişti ama o an çokta üstünde durmamış ve bu durumu düşünmemişti. Bir daha karşılaşacaklarına ümit bile vermezken düşünmesine ne gerek vardı ki.

Hiç bir şey onun aklında ki gibi gelişmemiş Zafer ondan uzak kalmamış ve en sonunda bir kaç tesadüften sonra açılmıştı genç kıza hislerini. Kantin sohbetleri yetmemiş dışarıda buluşmalar, ilk kıskançlıklar, ilk tartışmalar, ilk sarılmalar yaşanırken her şeyin en saf halini tatmışlardı. Kumral bir adamdı Zafer, öyle düşünüldüğü gibi kaslı kolları yoktu belki ama kocaman, sevgi ve merhamet dolu bir yüreği vardı. En çokta bu yüzden severdi Beyaz.

Bir rüzgar daha esti tüm vücudunu esir alırcasına. Okul çıkışlarında bindikleri otobüste sahiplenircesine belinden kavrayış geldi aklına Beyaz'ın.
"Buradasın" diye fısıldadı gülümserken. Gözyaşları ağır aksak bütün yüzüne bulaşırken gülümsemesi biraz daha derinleşti.
"Biliyorum, hissediyorum. Buradasın sevgilim" elini göğsünün üstüne koydu "Bir kez olsun varlığını görmeliyim" derken dudaklarının üstüne düşen yağmur damlasıyla bir hıçkırık patladı ağzında.

Artık yağmur daha hızlı yağıyor, gürültüsünden korktuğu göğün altında tir tir titriyordu. Tutamadığı hıçkırıklar birbiri ardına eklenirken olduğu yere çöküp son gücüne kadar ağlamaya devam etti. Her ne kadar durdurmaya çalışsada olmadığının farkındaydı ve bir zaman sonra o da vazgeçmişti.

Balkonda ablasını perişan halde görmeyi beklemiyordu Özgem. Geçen sefer yaşadığı stresi tekrar yaşamamak adına son geldiğinde yedek anahtarı çantasına atmıştı atmasına ama gördüğü manzarayla neye uğradığını şaşırmıştı. Üstü başı ıslanmış kadın yerde boylu boyunca uzanmış hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Ağlamış olduğu şişen yüzünün her santiminden kendini belli ederken Özgem'in bütün vücudu ağır çekime alınmış gibi donuk hareket etmeye başlamıştı, ne yapsa harekete geçemiyor bir türlü ablasına ulaşamıyor gibi hissediyordu. Kendisine gelmesi gerektiğini kendine hatırlatmaya çalışırken ne yapması gerektiğinide bir türlü kestiremiyordu. Ablasının başını dizlerine aldığında ıslaklıktan nasibini almış ve esintiyle bütün vücudu yaprak misali titremişti. Eline aldığı telefonla rehbere girmiş ama kimden yardım isteyeceğini bilememişti. Annesini arasa yada babasını, mutlaka telaş ederlerdi bu seferde onları düşünmek zorunda kalırdı. Rehberde gözüne ilişen isimle düşünmeden arama tuşuna bastı. Şu an için yardım isteyebilecek en yakın dostları Savaş'tı. İkinci çalışınca açıldı telefon

"Özg.."

"Savaş abi yetiş" kızın çığlığına anlam verememiş hızlıca kalkmıştı oturduğu yerden

"Ne oldu kızım sakin ol annen mi, baban mı, evde misiniz geli..."

"Ablam... Abiii... Ablam... Nolur yetiş Savaş abi" hıçkırıklarının arasında konuşmaya çalışan kızdan zar zor adres alan Savaş o sırada çoktan yola çıkmıştı bile. Özgem ise hala ne yapması gerektiğini bilmeden olduğu yerde oturmuş ablasının kendine gelmesi için çırpınıyordu.

Yarım KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin