Neden saat 4.58 bilmiyorum ama uzun bir sürenin ardından da olsa, yarım bırakılmayı hak etmiyordu. Zaten bir sonraki bölüm de sonu olacak. ŞİMDİDEN ELVEDA.
Üzerinden geçen ayların sonunda yine aynı yerde, aynı yıpranmış varoluşlar ve aynı anlamını yitirmiş bakışlarla, zifiri sessizlikte anlamayı başarıyorduk birbirimizi. Belki biraz kilo almış, belki de biraz büyümüştü fakat karmaşık cümlelerden oluşan ifadelerimi dinlemeye hala meraklı görünüyordu.
"Peki ya sonra?" diye mırıldandı dudaklarından çıkan her bir kelimenin yay gibi uzamasını umursamadan, aylar sonra ilk defa. "Sonrasında ne olduğundan hiç bahsetmedin." Her gün köşe başındaki kafede çayımızı yudumlarken yapılan sohbetlerden bahsediyormuş gibi konuşması oldukça gülünçtü. Yalnızca bir gecede tüm kederimi omuzlarına yüklememe izin vermesine göz yummamdan bile daha gülünç...
Tüm bu süre boyunca zihnimde dönen karmaşayı ilk ve son kez yansıtabilmek için bir çıkış yolu arıyorken ince parmakları dizimin üzerinde dinlenen koyu renk saçlı kızın derin bakışlarının beni daha bir sıkı kapladığını hisseder gibi oldum. Zihnim anıların karmaşasıyla sarsılmaya devam ediyordu, dudaklarım konuşmamı bekleyen kıza itaat etmek konusunda oldukça isteksizdi. Ama ılık bir meltem gibi ruhumun üzerine esen hatırası mütemadiyen onu ittirdiğim yerden firar etmeyi başarıp gün yüzüne çıkıyordu. Güzel gülüşü gözlerimin önünde bir görünüp bir yok oldu.
"Eğer aylardır bedenimde yer edinmiş ona sahip olma duygusunu bir kenara bırakmam gerekirse, gerçekte tüm bu ruhlarımızdan dolup taşan mutluluk ve aidiyet duyguları tamamen beynimin ufak bir yanılsamasıydı.
Evet, gözleri ay ve yıldızların cılız ışığından mahrum kalmış bir gece yarısı kadar zifiri ve gülüşü tüm bu varlığımı ele geçirmiş kaosa karşı gelebilecek kadar aydınlık olsa da o sevilmeye değer yüz hatlarına işlemiş anlık huzur hissi benimkine yakın olmaktan bile çok uzaktı."
Beni kendi yıkılmışlığımla yalnız bırakıp gittiğinden birkaç hafta sonra basit bir mektup aracılığıyla öğrendiğim gerçekler kabuk bağlamış yaralarımın üzerinden akıp geçti. Göğsümün gereğinden fazla büyük bir ritimle hareket ediyor, nefesim bunca zamana rağmen soluk boruma inatla yapışıp kalıyordu.
"Umduğum şey yalnızca kısa bir süre için de olsa aklını bulandıran o şeytanların iplerini ellerime bırakabilecek kadar içine işlemiş olmamdı. Gözlerinin önünü hafifçe kapatan kahküllerinde bir tutam, her daim kalitesiz tütün koktuğundan emin olduğum parmaklarında bir çizgi, defalarca kez umutlarının önüne ket vuran ruhunun kayıp odalarında ufak bir işaret olabilmek. Öylesine ihtiyaç duyuyordum ki onunla olmaya, ona karışmaya, bunun olduğuna kendimi inandırmak sandığımdan daha basit oldu."
Sabahın ilk ışıklarıyla ısınmış yumuşak havayı içime çektiğimde bana eşlik etti, dudaklarının ucunda bir sigara ileri geri sallanıyor, tüm kederini bir kayıp dumanla zaten çoktan nefretle yıkanmış bu ilkbahar havasına teslim ediyordu. Biçimsiz burnunu dizinin üzerinde dinlenen eline yaslayarak sanki hiçbir duyguyu geçirmeyen bedenime rağmen şeffaf kalan ruhumda bir göz gezdirir gibi izledi ağır hareketlerimi. Devam etmem için gözlerini yumdu.
"Böylelikle son bir umutla ona yalnızca bir sayfada ilmek ilmek olmuş, kayıp itiraflarımı, solgun tenimi renklendiren çaresizliğimi ve çelimsiz bedenimde ve ruhumda edindiği her bir lekeyi anlattım. Bir ihtiyaçtı değerli vaktinden bir kez daha çalabilmek, tenime değmiş ufak bir kağıt parçasını onunkiyle birleştirebilmek.
Ve o, tüm benliğimi avuçları arasına bıraktığımdan şüphe duymadığı halde beni hayal kırıklığına uğratacak birkaç kelimeden daha fazlasını sarf edemedi. Bu sayede biliyordum ki ne üzerimde sahip olduğu etki ne de uğrunda harcamaktan geri durmayacağım ruhum onun için hiçbir zaman, hiçbir anlam ifade etmedi. Ve o mektup, benim sayesinde ona sahip olduğum son şeydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one hour
SpiritualGözleri ruhunun öfkesiyle kararmış güzel kız, yalnızca tanrı biliyor, bir saatte nasıl benliğimi koyu renk kirpiklerinin arasında kaybettiğimi.