first month

303 35 0
                                    

"Hayır, hayır. Bunun için ölmek gibi diyemem çünkü her zaman ölüm hakkında olumlu düşünmüşüzdür. Ben o gidene kadar beni ölü hissetiren tüm her şeye tapardım ve o, ölümünü kendi seçebilecek olmanın ona acı ve çaresizlikten çok zevk getireceğini söyler dururdu. Bu yüzden ona kızdığım için kendimi suçlu hissetmem gerekiyor mu?" Koyu renk, eskimiş çantasından bir sigara paketi daha çıkarıp bana doğru uzattı, olumsuz cevap almaktan bıkacak gibi gözünmüyordu. Sorumun yanıtını  beklediğimi görünce yalnızca omuz silkmekle yetindi. Koyu renk saçları hareketiyle birlikte omuzlarından döküldüğüne dalgaların bana onu hatırlatmamasını dilemek için çok geç kalmıştım. İç çekişimin anlamını ikimiz de biliyorduk.

"Aslında başlarda tek istediğim onu bu bariyerlerin arasından kurtarabilmekti. Neden böyle olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Ona hiç dokunmamıştım ve kokusunun beni nasıl hissettireceğini bile bilmiyordum. Belki kahkülleri bu kadar sevimli gözükmüyordu ya da belki dişlerini hiç fırçalamazdı? Ama yine de bunların hiçbiri benden saatlerimi çaldığı tüm o günler boyunca aklımın ucundan bile geçmedi. Neden böyle olduğunu gerçekten bir türlü anlayamıyorum." Nefes alıp almadığından emin olmak için bakışlarımı kenarları sökülmüş bez ayakkabılarımdan ayırdığımda şaşırtıcı bir biçimde hala oradaydı. Neden hala çekip gitmediği hakkında bir fikrim yoktu. Sadece boğazımdaki acı yüzünden olması gerekenden daha boğuk çıkan sesimle burada durmuş bir şeyler zırvalıyordum ama o gitmiyordu.

"Kendimi gülüşünün ne kadar güzel olduğunu düşünürken buldum. Ela gözlerinin etrafını saran koyu renk makyajın onu ne kadar kusursuz gösterdiğini ve kulağındaki fazladan birkaç deliğin benim için hiç sorun olmadığını... Ona bu kadar uzakken bana bunları hisettirmiş olması fazla imkansız görünüyor, farkındayım. Ama yine de bu yanlış olamazdı, öyle değil mi?" Cevaplamayacağını bile bile sorduğum sorunun cevabını bile merak etmiyordum. 

"Ne kadar korktuğunu biliyordum. Tüm bu hırçın tavırlarının ve beni başından savmaya çalışmasının tek nedeninin bu olduğu açıkça ortadaydı ama, sanki, artık bunu aşmışız gibiydi. Anlıyor musun? Onu sıkıca kucaklayamadığımın ve kollarımın arasında güvende hissetmesini sağlayamadığımın farkındaydım ama yalnızca birkaç gün için de olsa tüm bunların arasında kendi dünyamızda ufak bir kalkan oluşturduğumuzu sanıyordum." Derin bir nefes alıp yüzünü kaplayan buruk ifadeyi unutmaya çalıştım. Beynim durmadan kusursuz görüntüsü tarafından uyarılıyordu ve bunu durduramıyordum.

"Ona onu sevdiğimi ilk söyleyişimde mutlu olduğunu düşündüm. Gecenin bir yarısıydı ve ben ne yaptığımın farkına varamayacak kadar varlığına ihtiyaç duyuyordum. Onu sarmalıydım. Çoktan kayıp gitmeye başlamış olsa da bir ruha sahiptim ve onun ihtiyaç duyduğu tek şeyin onu terk etmeyecek bir ruha sahip olmak olduğunu sanıyordum. Nasıl bu kadar çok yanılmış olduğumu anlayamıyorum." Yalnızca kendi kendime konuştuğumu düşündüğüm anda ağır hareketlerle öne doğru uzanarak elimi tuttu. Belki bu yumuşak dokunuş göğsümü ağrıtan kalp kırıklıklarımı ve aklımı bir sis gibi kaplayan görüntüsünü uzaklaştırmayı başarabilmiş değildi ama yine de konuşmayı katlanılır hale getirebilirdi.

"Günden güne içimi dolduran sevinci onun da paylaştığı fikrine kapılmak tamamen bir hataydı. Uzun telefon görüşmeleri ve ufak bilgisayarımın ışığında parıldayan ela gözleri sadece bir yanılsamaydı. Bazen bunun gerçek olmadığını düşünüyorum. Bu her ne kadar sahip olduğum her hücreye acı verse de tıpkı tüm düşüncelerim gibi o da bir yalan olabilirdi. Ama o bir saat boyunca, yalnızca bir saat boyunca benimdi." Benimkileri sıkıca kavramış olan parmaklarının sıcaklığını avuç içlerimde hisseder gibi oldum. Siyah ojelerinin uçları hafifçe sıyrılmıştı ama yine de gördüğüm en güzel şeydi. 

"Yani demek istediğim, onu tanıma şansını elde ettiğim için pişman değilim. Ama yalnızca bir ay içinde ruhumda bu kadar derinlere ilerleyebilmiş olmasını aklım almıyor."

one hourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin