3I Love Me and Worship Me

1K 73 411
                                    

Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister. Hermione Granger cesareti onu esaret ile sınarken doğduğundan beri sağır ve dilsiz biri gibi hiçliğin ortasındaydı. Görüyordu, ama konuşamıyordu. Hissetse bile duyamıyordu.

Yine de her gecenin karanlığı yeni ve taze bir güne gebedir; yeter ki perdeleri açmayı unutmayın.

Tavandan sızıp şıp şıp yüzüne damlayan su damlaları onu bir kez daha uyandırdığında ıslak kirpiklerini kırpıştırdı. Hava uykuya daldığı saatten bile daha soğuktu. Kan ve pislik kokan peleriniyle tenini ve dudaklarını kuruladıktan sonra ciğerlerini dışarıya çıkartırmışçasına öksürmeye başlamış, elinin üstüne birkaç damla kan sıçradığını görmüştü. Gözlerini acıyla yeniden yumarken cenin pozisyonuna döndü ve hüzünle kasılan gözlerini kapatmak için alnını kolunun iç kısmına yasladı.

Başının değdiği yer alazlanınca daha önce tüm bedenini kasıp kavuran acı yüzünden fark etmediği bölgesel bir yanığın olduğunu fark etti kolunda. Derisi üzerine kızgın demir basılmış gibi dağlanmış, üzeri de kabuk tutmuştu. Ormanda yakalanıp bilincini kaybettikten sonra olmuş olmalıydı bu ve bunun için de kapkaçırcıları sorumlu tutmak uğraşsız bir seçenek olabilirdi. O gün aklına geldiğinde dolan gözleri ve ekşiyen suratıyla bacaklarını istemsizce sıkıp kendi kendine biraz daha büzüşürken yine o tanıdık melodiyi duyuyordu genç kadın.

Operadaki hayalet. Ah, hep çok sevmişti bunu. Yüreğinde ya da beyninin erişimi olmadığı bir kısmında bu melodiyi daha önce dinlediğinde hissettiği şeyler tekrar canlanıyordu, canını alırcasına.

Genç kadın, gözlerinden bir damla yaş süzülürken içini çekti. Kendisi de bir şeyler çalabilmeyi dilerdi.

Evet. Black Şatosu'nda Hermione kadar keyifsiz olan kimse yoktu o gün.

Belki.

Evin kalabalığı ve curcunası kendisine değip geçmesin diye sabahtan beri odasından dışarıya adımını atmamıştı adam. Ne kalabalığı severdi ne de düğünleri; ama bunların ara sıra katlanması gereken toplantılar olduğunu biliyor, sorun etmiyordu. İçinde bulunduğu son kalabalığın Percantator'daki jürilerin arası olduğunu düşününce belki de buna şükretmeliydi.

"Tikky!"diye seslendi çalışma masasından kalkar ve gardırobunun önüne doğru yürürken. Arkasında beliren ufak tefek evcinine dönüp bakmaya tenezzül bile etmemişti. "Lucius nerede?"

"Lord'um! Efendi Malfoy, Efendi Lestrange'ın yanında, Lord'um! Saç tasarımcısı Carcus'la birlikteler, Lord'um."

"Pekala, yanıma gelmesini söyle."

Evcini Tom Riddle onu görmese bile teslimiyetle başını salladıktan sonra hemen buharlaşacaktı ki, adam ani bir hareketle cine döndü ve onun endişeyle birkaç adım gerilemesine sebep oldu. Adam ise bu zavallı refleksi fark ettiğine dair hiçbir tepki vermemekle birlikte aynasının önüne yürümekteydi.

"Carcus'a söyle,"dedi ellerini yanaklarının üzerinde ve koyu renk saçlarında zahmetsizce gezdirirken. "Rodolphus'la işi bittikten sonra bana gelsin."

Küçük yaratık yok olduktan kısa bir süre sonra Lord'un odasının kapısı çalındı. Lucius Malfoy, beyazımsı sarı saçları arkasında yeşil bir kurdeleyle toplanmış, fırfırlı bir fransız gömleği giymiş haliyle düğün için çoktan hazır gibi görünüyordu.

"Yokluğumda harcadığınız veritaserum stoğunu yenilememişsiniz,"diye itham etti Lord onu soğuk soğuk ve sarı kaşlar şaşkınlıkla yukarıya kalkarken ona arkasını döndü. "Gidip bana birkaç şişe getir, ve acele et."

"Lord'um, şimdi mi? Kız üzerinde kullanacaksanız eğer; bize hiçbir şey söylemedi."

"Evlenecek olan sen değilsin ya, Lucius? Evet, şimdi."

STRANGER I Tomione IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin