-Bölüm 4-

159 69 130
                                    

--------

"Hastane bir pislik, işkence ve ölüm mekanı, bir çeşit mezar öncesi bekleme salonudur."

--------

Bölüm 4|Hastane

"Her ihtimale karşı ağrı kesici ver."

"Hemen Doktor."

Başımda konuşan kişilerin sesi uyanmama sebep olmuştu. Yorgun bedenim, gözlerimi etkisi altına almış açılmalarını engelliyordu. Yine de bu savaşta galip gelerek gözlerimi açtım. İlk olarak etrafa yavaşça göz gezdirdiğimde, gördüğüm tek renk beyazdı. Bembeyaz oda, yatak, pike ve daha birçok eşya. Muhtemelen hastane odası olduğunu düşündüğüm oda baştan aşağıya kendine has serum veya ilaç benzeri bir şey kokuyordu. Başımda demire takılı olan sıvı, bir küçük boru yardımıyla koluma işliyordu. Üstümdeki beyaz pikenin altında olan vücuduma baktım, bebek mavisi tonlarında bir elbise benzeri üst giyiyordum.

Bakışlarım başımda duran insanlara kaydı. İki kişilerdi, biri doktor, biri hemşireydi anladığım kadarıyla. Bir klasik olan beyaz önlük ve boynundan aşağı sarkan stetoskop vardı üstünde. Hemşirede ise açık pembe tonlarında sade bir üst ve pantolon vardı. Doktor elindeki dosyalara, hemşire ise doktora bakıp komutlarını dinliyordu.

Doktorun gözleri dosyalardan, bana kaydı. Saniyelik bakışı ardından, yanıma bir iki adımda gelip, başımda dikildi yine. "Uyanmışsınız," dedi. Benden bir cevap bekler gibi bir hali vardı.

"Noldu bana?" Boğazımın kuruluğu yüzünden sesim çatallaşmıştı. Sanki uzun süredir uyumuşum gibi kuruyan boğazım yüzünden, elimle suyu işaret ettim. Hemşire ise büyük adımlarla yanıma gelip önce beni yavaşça kaldırıp, sırtımı duvara yasladı, sonra biraz uzağımdaki su bardağına suyu döküp elime verdi. Bu gecen saniyelerde hala doktor sessiz duruyor, ben ise ondan bir cevap bekliyordum.

"Öncelikle ben, Doktor Robert Russel." dedi, kendini tanıtması hiçbir işime yaramayacağını bildiği halde. Yakasındaki adı yazan kartı eliyle düzeltti.

"Bildiğim kadarıyla bir kaza geçirmişsiniz ama endişelenmenize gerek yok. Kazadan uzak bir yerde bayılmışsınız sadece." İçtiğim suyu yarıda kesip, doktora baktım. Öylece bana bakıyor ve tepki bekliyordu benden.

Bana ne olmuştu? Bu beyaz ve ilaç kokan hastaneye kim getirmişti beni? Birkaç saniyelik düşünmemin ardından olanlar akın etti kafama. Dejavu yaşıyordum resmen. Düşüncelerimle aynı anda gelen gözyaşlarım sorunsuz bir şekilde kendini dışarıya attı tekrar. Hızlanmaya başlayan nefesim eşlik etti gözyaşlarıma. Ellerim titrediği için, bardaktaki su üstüme döküldü. Bunu gören hemşire, elimdeki su bardağını alıp tekrar eski yeri olan masaya bıraktı. Korku dolu gözlerim doktora döndü.

"O-o iyi mi? Ta-taksi şoförü iyi mi?" Küçük hıçkırıklarım ve korku yüzünden kekelemelerim arasında sarf ettiğim sorulara, doktor üzgün bir ifadeyle cevap vermişti.

"Maalesef... Yanarak ölmüş. Gittiğimizde zaten çok geçti. Otopside bile bir şey çıkmadı." Doktorun yüzü konuşurken bile, hayretler içerisinde kaldı. Göz bebekleri küçülmüş, düz ifadesinin yerini korku almıştı. Cesedin son hali görmek istemeyeceğin türdendi sanırsam.

Hemşirenin ise doktordan arta kalır bir yanı yoktu. Korku harelerine kadar ulaşmıştı. Buna rağmen bir şey yokmuşçasına bana bir peçete uzattı. Sessizce mırıldanarak teşekkür edip, peçeteyi aldım. Gözyaşlarımı sildiğim peçeteyi elimde sıkmaya başladığımı farkettim.

Kızıl ÇağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin