İkinci Perde

277 22 2
                                    

Bir kriket alanı ve çiçek tarhları. Sağda, arka planda, büyük terasıyla ev; solda, güneşin parlak ışınları altında göl görünmektedir. Öğle vakti. Sıcak. Alanın bir köşesinde, yaşlı bir ıhlamur ağacının gölgesinde Arkadina, Dorn ve Mâşa bir bankta oturmaktadırlar. Dorn'un dizlerinde açık bir kitap vardır.

ARKADİNA (Mâşa'ya.) - Gelin, kalkıp yanyana duralım. (Kalkıp yanyana dururlar.) Ha, şöyle... Şimdi, siz yirmi iki yaşındasınız değil mi, bense hemen hemen iki katı... Yevgeni Sergeyiç, hangimiz daha genç görünüyoruz.

DORN - Elbette siz.

ARKADİNA - Gördünüz mü cancağızım... Neden ama? Ben çalışıyorum, hayatı duyarak yaşıyorum, her an hareketteyim, siz ise yerinizden kımıldamıyor, yaşamıyorsunuz... Sonra, bir de kuralım vardır benim: İleriye bakmamak... Ne yaşlılığı, ne de ölümü getiririm aklıma... Her şey olacağına varır. MÂŞA - Benim içimdeyse, sanki çok, çok eskiden doğmuşum gibi bir duygu var... Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda... Çoğu kez de hiçbir yaşama isteği olmuyor içimde. (Oturur.) Tabii, saçma bütün bunlar. Silkinip canlanmam gerek.

DORN (Bir şarkıyı usuldan mırıldanır.) - ''Anlatın ona, çiçeklerim...''

ARKADİNA - Sonra, bir İngiliz gibi de titizimdir. Ya, cancağızım, derler ya hani, kendimi bir an bile koyvermem. Saçım başım, giyim kuşamım her zaman comme il faut'dur... Hiç değilse şu parka çıkarken üstüme bir bluzu giyiniversem, saç tuvaletimle de uğraşmasam, kıyamet mi kopar? Yo, hiçbir zaman bu izni vermem kendime! İşte böyle genç kalışımı, pasaklı ve rüküş olmayışımı, bazıları gibi kendimi salıvermeyişime borçluyum... (Elleri kalçalarında dolanır.) Bakın, piliç gibiyim! On beş yaşında bir kız rolüne bile çıkarım!

DORN - Pekâlâ, ben devam edeyim. (Kitabı alır.) Tahılcı ile farelerde kalmıştık...

ARKADİNA - Evet, farelerde... Okuyun. (Oturur.) Ya da, verin ben okuyayım. Benim sıram. (Kitabı alır, kaldıkları yeri aranır bakışlarıyla.) Fareler... Fareler... Hah, burası. (Okur.) ''Ve hiç kuşku yok ki, sosyeteden insanlar için romancıları şımartmak ve onları kendi çevrelerine yaklaştırmak, tahılcının tahıl ambarında fare beslemesi kadar tehlikeli bir şeydir. Ama yine de sevilip aranır romancılar. Bu nedenle, bir kadın, ele geçirmek amacıyla bir yazarı gözüne kestirdi mi, iltifatlarla, bin bir türlü güzel söz ve yaranmalarla kuşatır onu...'' Hım, Fransızlarda bu böyledir belki, ama bizimle ilgisi yok. Bizde hesap kitap yoktur bu işte. Bizde kadın, yazarı elde etmeden öne zilzurna âşık olur ona, bilmez misiniz? Uzağa gitmeye ne hacet, Trigorin'le beni alın yeter...

(Sorin bastonuna dayanarak, yanı sıra Nina gelirler. Arkalarından da Medvedenko tekerlekli bir iskemleyi iterek getirir.)

SORİN (Çocuklarla konuşurkenki sevecen ses tonuyla.) - Haa, demek öyle? Demek sevinçliyiz bugün? Keyfimiz yerinde demek?.. (Kızkardeşine.) Bugün keyfimiz yerinde! Baba ile üvey anne üç günlüğüne Tvere'ye gittiler ve biz tam üç gün özgürüz!

NİNA (Arkadina'nın yanına oturur ve kucaklar onu.)- Öyle mutluyum ki! Tümüyle size aitim şimdi.

SORİN (Tekerlekli iskemlesine oturarak.) - Pek de güzel bugün.

ARKADİNA - Hem de şık, çekici... Tatlım benim akıllım!

(Nina'yı öper.) aman, çok övmeyelim, nazar değer. Boris Alekseyeviç nerede?

NİNA - Göl kıyısında balık avlıyor.

ARKADİNA - Nasıl da sıkılmaz bu işten! (Okumayı sürdürmeye hazırlanır.)

NİNA - Ne okuyorsunuz?

ARKADİNA - Maupassant'ın ''Su Üstünde''si cancağızım. (Birkaç satırı içinden okur.) Eh, bundan ötesi ne ilginç, ne de gerçek. (Kitabı kapar.) İçim rahat değil. Söyleyin Allah aşkına, nedir bu oğlumun hali? Canı sıkkın, yüzü gülmüyor. Göl kıyısında dolanıp duruyor, görüştüğümüz bile yok. MÂŞA - Dertli. (Nina'ya, çekingen.) Ne olur, oyunundan bir şeyler okusanıza...

MartıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin