Şansa inanıyor musunuz?
Yoksa yaşanılan her şeyin tesadüf eseri olduğunu mu düşünüyorsunuz?
En basitinden, milli piyangonun içimizden herhangi birisine çıkması tamamen şansa bağlı değil midir sizce de?
Veyahut hayatınızı paylaşacağınız kişinin, aşkınızın; bir gün eve dönmek üzereyken oturduğunuz bir çay bahçesinde onun da aynı gün, aynı anlarda o çay bahçesine gelip sizinle tanışması tamamen şans eseri değil midir?
Sizin cevabınız ne olur bilmiyorum ama bana sorarsanız hayatımızda şansın yeri oldukça büyüktür.
Şans; seçtiğimiz kararlar doğrultusunda çoğalır veya azalırdı. Kimse seçtiğimiz hangi kararın bize şans getireceğini veya bizi şanstan uzaklaştıracağını bilemezdi.
Benim de, şansın hayatımıza bu kadar dahil olduğunu fark ettiğimden beri her ay almayı alışkanlık haline getirdiğim bir şey vardı: şans kurabiyeleri.
Evet, her ay içinde 30 adet şans kurabiyesi bulunan kutulardan alıyordum. Bana keyif verdiği için bunu gerçekten alışkanlık haline getirmiştim. Aldığım şans kurabiyesi kutusunu odamın en göz çarpan kısmına koymuştum ve her sabah uyandıktan sonra o kutudan bir tane kurabiye yiyerek içinden çıkan notlara bakıyordum.
Peki şuan ne yapıyordum?
Şans kurabiyesi almaya gidiyordum.
Evimin yakınlarında şans kurabiyesi satan bir dükkan vardı ve kurabiyelerim dün bittiği için şu an tekrar almak için dükkana doğru yürüyordum.
Boş sokakta yankılanan topuklularımın sesi attığım adımların birbirini takip etmesiyle bir ritim tutmuştu. Mırıldandığım şarkı ve topuklularımın sesi birbirine karışarak tatlı bir melodiyi andırıyordu. Elimi yüzüme doğru hareketlendirerek koyu kahve saçlarımın görüş açımı kısıtlamasına izin vermeden hemen tutamlarımı arkaya savurdum. Adımlarımı atarken öylece düz yola bakmaktan vazgeçip kafamı hafiften bulutlu, masmavi gökyüzüne kaldırdım. Saat öğle vaktini geçtiği için güneş tam tepede değil de batıya doğru hareket ediyordu. Yüzüme vuran güneşin beni rahatsız ettiğini hissettiğimde saçlarımın arasındaki güneş gözlüğünü indirip güneşle arama bir set gibi çektim. Güneş bu hareketime biraz alınmış olabilirdi.
Yolda yürümeye devam ederken yanından geçmekte olduğum çocuk parkına bir göz attım. Parkın içinde oynayan çocuklar gayet neşeli bir şekilde oradan oraya koşturuyorlardı. Bir çoğu kendine arkadaş edinmişti ve kimisi salıncak sallanırken kimisi oldukça uzun olan, dönemeçli kaydıraklardan kayıyordu.
Hayatı akışına bırakıp şu anı yaşıyordular. Bir an düşündüm, biz büyükler olarak ya sürekli geleceğimizi düşünüyorduk ya da geçmişimizde tıkılıp kalıyorduk. Bir anlığına durup düşünüp ben neden başka bir zaman dilimini düşünüyorum ki, önemli olan şu an ne yaptığım değil mi? demeliydik.
Aynı şekilde aşkı da akışına bırakıp onun bize gelmesini beklemeliydik. Ömür boyu aşkı arayıp bulamayan insanlar vardır mesela. Onlar neden aşkı bulamazlar biliyor musunuz? Çünkü aşkı sürekli kovalarlar. Aslında akışına bırakıp bekleseler aşk belki onlara bir şans verip bu duyguyu tatmalarına izin verecek ama kovalanan kaçar derler değil mi? Aşk da bunu yapıyor. Biri onu kovalıyorsa o da kaçmayı tercih ediyor. O yüzden siz siz olun, anın tadını çıkarın. Hayatınızı bir şeyleri arayıp bulmaya çalışarak boşa geçirmeyin. Bırakın şans onu size getirsin. Siz onu değil, o sizi arayıp bulsun.
Biraz sonra kurabiyeleri alacağım dükkana yaklaştığımı fark ettim, adımlarımı hızlandırarak birkaç dakika içinde dükkana vardım. Dükkanın önündeki iki basamağı çıktım ve kapıyı elimle ittirerek açtım. Benim tatlıcı olarak adlandırdığım bu dükkan, renkli duvarları ve özenle yerleştirilmiş dekorlarıyla gerçekten tatlı bir yerdi. Kapıdan girdiğim an dikkatimi çeken ilk şey duvardaki daha yeni asıldığını tahmin ettiğim tablo oldu. En son buraya geldiğimde duvarda böyle bir tablo olmadığını bildiğim için kapıdan girince direkt dikkatimi çekmişti. Kurabiyeleri almadan önce tam karşımdaki duvara yaklaşıp tabloyu incelemek üzere harekete geçtim. Tabloda bir genç çift vardı ve gördüğüm kadarıyla yağmur yağıyordu. Kendilerini yağmurdan korumak adına şeffaf bir şemsiyenin altına sığınmışlardı, birbirlerine aşık oldukları her hallerinden belli olan genç çift alınlarını birbirine dayamış bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. Aşık olduğu adamın gözlerinin içine bakan kadının zarif ellerinin yüzük parmağında bir tek taş vardı. Sanırım evleneceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şans: Zümrüt Yeşili
Krótkie Opowiadania"O ritimler durana dek sen benim kalbimde, ben senin." 2 bölümlük kısa hikayedir. •Yarışma Kazananı 31.1.21