1 Yıl Sonra
Kader yeter ki kararını vermiş olsun, hayat sizi selde bir kum tanesi gibi sürükler. Sen tesadüf sanarsın. Hayatın zamanı durur aşkın zamanı başlar.
Küçük bir çocuğun sızlanması gibi yeri göğü inleten şimşek beni korkuttuğunda yaslandığım göğüse sığındım. O da beni tüm dış etkenlerden korumak istercesine sarıp sarmalamıştı. Tuttuğu şemsiyeyi ıslanmamam için bana doğru eğdi. Aşık olduğum zümrüt yeşili gözler, bana aşkla bakıyordu. Ona duyduğum duygular azımsanamayacak kadar çoğalmıştı. Ona beslediğim bu duygular ne zaman beni ele geçirip aklımı başımdan almıştı bilmiyordum. Tek bildiğim şey bütün hücrelerimle ona aşık olduğumdu.
O kim diyecek olursanız; o, İlker.
Evet, aşık olduğum zümrüt yeşili gözlerin sahibi, İlker.
Böyle sıcacık bakan harelere aşık olmamak mümkün mü ki...
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, damlalarını yeryüzüne düşürürken sanki bulutlar ağlıyor gibi hissetmiştim. Ne yaşamıştı da bu denli şiddetli ağlıyordu bulutlar? Yoksa bu yaşlar, uzun zamandır içine attıklarının artık içine sığmamasından mı kaynaklanıyordu bulutların?
Kimse kimsenin yaşanmışlıklarını bilemezdi. Kimse kimseye ne yaşadığını tam olarak anlatamazdı. Bazı duygular söze gelmezdi. Siz ne kadar kendinizi anlatmaya uğraşırsanız uğraşın karşıdaki kişi sizi anlamak istediği kadar anlardı. Bulutlar da belki bize derdini böyle anlatıyordu ama biz anlamamayı tercih ediyorduk.
İlker ise benim hislerimi gözlerimden anlıyordu. Bu kehribar bakışlar ona nasıl bakıyordu bilmiyorum ama dile getiremediğim her bir kelimeyi gözlerimden okuyordu.
O beni konuşmadığım halde anlıyordu.
Sizi konuşmadığınız halde anlayan biri varsa sımsıkı tutun onu, bırakmayın.
İlker'in bana yandan bir bakış attığını görürken göğsünü eşeledim. Burnuma gelen buram buram kokusunu derin bir nefes alarak içime çektim. Bu adamın kokusu beni sarhoş ediyordu.
Sokakları çınlatan sessizlikte ilerlemeye devam ederken aklıma ilk tanıştığımız gün düştü.
Ah şu şans kurabiyeleri...
O gün kurabiyeleri almak için o dükkana girmeseydim İlker ile tanışmayacaktım belki de. Bu ihtimali düşünmek bile beynimden vurulmuş etkisi yarattı. 1 yıl öncesine kadar İlker olmadan nasıl yaşayabilmişim hayret ediyordum.
O, hayatımın tam orta yerine hiç tahmin etmediğim bir zamanda düşmüştü. Her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki olanlara yetişememiştim. Kendimi bir anda onun kalbinde buluvermiştim. Sonrasında ise aslında onun da benim kalbimde olduğunu fark etmiştim.
Göğsünü eşelememin üzerine gülümseyerek yüzümdeki saç telini kulağımın arkasına koydu ve çenesini başımın üzerine yasladı.
Sokaktaydık, yürüyorduk. Bulutlar göz yaşlarını yer yüzüne akıtıyordu. Ben ona aşıktım, o bana. Sarılıyorduk. Birbirimizi sımsıkı tutuyorduk, bırakmıyorduk.
Şemsiyeyi ıslanmayayım diye bana tutuğu için yağmur damlaları kumral tutamlarına dökülüyordu. Islanmaması için elindeki şemsiyeyi eliyle beraber tuttum. "Napıyorsun, ıslanacaksın İlker," diye söylendiğimde şemsiyeyi ikimizin de ıslanmayacağı bir konuma getirdim.
Bir anda "Sen beni çok mu önemsiyorsun bakalım," diyerek elinin üzerindeki elimi avucunun içine aldı ve beni tam karşısına geçirdi. Ne olduğunu anlamaz halde çehresine baktığımda sağ yanağındaki gamzesini gösterecek biçimde gülümsediğini gördüm. Tenha sokakta bizden başka kimse yoktu. Normalde herkesin içinde bana sevgi gösterileri yapmayı sevmezdi. Bu yüzden bu konuda rahat olduğunu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şans: Zümrüt Yeşili
Historia Corta"O ritimler durana dek sen benim kalbimde, ben senin." 2 bölümlük kısa hikayedir. •Yarışma Kazananı 31.1.21