•••2.Bölüm. "Güven."

23 5 0
                                    


Medyada olan fotoğrafı bölümü okuyunca daha iyi anlayacaksınız bence :) İyi okumalar!

•••

Hayatım boyunca kendimi hiç tam anlamıyla güvende hissetmemiştim.

Güven duygusunu tatmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki, birinin yanında güvende hissetmek, bana asla ulaşamayacağım bir zirve gibi geliyordu. Ama o zirveye çıkmayı denemedim, diyemezdim. Kendimi güvende hissettiğime inandırdığım onca anda, aslında kollarımla çiziklerle, ayaklarım mosmor bir şekilde o zirveye çıkmaya çalışıyordum. O zirveye çıkmak, normal biri için bile zor olmalıydı ve ben, gölgemi de oraya almaya çalışmıştım. Sonuç mu? Ruhum her seferinde bir ayrım yapmak zorunda kaldı. O kadar güçlü değildi ve ben oraya tek başıma çıkmaya çalışmıyordum. Gölgem, zemini özlüyordu. Tüm benliğiyle, zemine çekerken beni, tırmanma gücünü nasıl bulabildim, hala bilmiyorum. Ama ruhumun onu seçtiğini hatırlıyorum. Zemine o kadar hızlı düşmüştüm ki, acı daha ben yere ulaşmadan, bana ulaşmıştı. O kadar sık o acıya maruz kalmıştım ki, gözlerimi düştüğüm topraktan ayırdığımda gördüğüm ilk şeye güvenir olmuştum: Gölgeme.

O benim için, her şeyi yazıyordu; ama çıkmalarına izin vermemesi konusunda anlaşmıştık. Ve ben ona güveniyordum.

Şimdi ise, 22 yaşındaydım. Gölgemle aramdaki iplikleri fark etmem, işte bu kadar zamanımı almıştı. Her tarafı çürümüş olan bedenimin içinden ipler geçirmişti, ben sadece kuklaydım. Onun var olmadığı bir yerde ben yoktum, olamazdım.

Zavallıydım.

Alarmın çalmasını beklerken, yatakta, aynen bunu tekrar ediyordum zihnimde. Zavallıyım.

Saliselik farkla alarmı kapattıktan sonra, bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Ayağa kalkmayı denedim, ama korkunç bir baş ağrısıyla gözleri sımsıkı kapatıp, yatağa oturdum.

"Gecenin siyahlığı önünü kapattığında, bulabilir misin yolunu?"

Zihnim acıyla sarsıldı. Gölgemden kaçmayı başaran cümleler, aramızdaki iplerden tırmanıyor, her tarafı delik deşik olmuş bedenime yaklaşıyordu. Hızla ayağa kalktım, masama doğru koşup eskiz kağıtlarından birinin arkasını çevirdim. Gözlerim elimi takip edemiyordu, ben neler olduğunu fark edemeden, o cümleleri kağıda döküyordum. Elim, masanın sağ tarafındaki kalın uçlu pilot kaleme gitti, cümlenin etrafını bastırarak çizdim, ardından anı kutumun içine fırlatıp, yatağa geri oturdum. Gölgem, yeni bir iplik daha sardı etrafıma, iplerin titreştiğini, bana bir şey söylediğini fark ettim: "Oradan kaçamazlar."

"Alin!"

"Uyandım, Rana!" Üzerimi değiştirirken gözlerim eskiz kâğıdını attığım kutuya takıldı. Huzursuzluk. Asıl şimdi huzursuz hissediyordum. Kendimden şüphe etmeye kadar gitmişti bu. Gerçekten duymuş muydum o sözleri, yoksa sandığımdan daha fazla mı sarhoştum? Peki ya o tuhaf kılıklı adama ne demeli? Zihnim kolayca o anıya ulaştı: Eliyle yavaşça belimi kavrayışı ve beni düşmekten kurtarışı. Zihnim gözlerimizin bulutluğu o ana kilitlendi. Ne kadar... sakindi.

Hışımla kapının açılmasıyla gördüğüm gözler buharlaşıp uçtu, sanki hiç görmemişim gibi. "Neden tavana bakıyorsun Alin?"

"H-hiç. Dün gece nasıl geçti, dökül."

"Faruk erken ayrıldı, eğer sorduğun buysa." Ses tonundan bu duruma sıkıldığını anlayabiliyordum.

"Gerçekten hoşlanıyor musun?" diye sordum. Bursumu kaybetmemek için çok çalışıyordum, ne zaman tanıştıklarını bile hatırlamıyordum. "Bana ondan neredeyse hiç bahsetmedin."

Odak Noktası •Nokta Serisi-1•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin