Altı Yıl Önce
Arabada hiç bilmediğim bir yoldan gidiyorduk. Bugün hayatıma karabasan çökmüştü. Bir yandan ağlamak istiyorum ama olmuyordu. Çünkü ağlarsam neler olacağını az çok tahmin ediyordum. Babam gözümün önünde annemi döverek öldürmüştü.Ahhhh canım annem benim iyilik saçan koruyucu meleğim... Beni korumak için gözümün önünde can verdi. Üstelik ben annem o haldeyken sadece izlemiştim. Hareket bile edemiyordum. Kendimi suçlu hissediyorum. Arabayı babam kullanıyordu, üstünde kan lekeleri vardı. Gözlüğünün bir camı çatlamıştı çok öfkeli bir şekilde aynadan bana baktı. Ve anında bakışlarımı cama yönelttim. Saçları koyu sarıydı, gözleri soluk bir griydi. Gözlerindeki o derin öfkeyi ve nefreti hissediyordum. Sonbahardaydık. Bazı ağaçların yaprakları dökülürken bazılarının ki de dökülmüyordu. Camdan dışarıyı izlerken bir ağaç dikkatimi çekti ; kızılımsı ve turuncumsu yaprakları vardı. Aklıma annem geldi. Annem ölmeden önce yaşam mücadelesi verirken babamın elinde o güzel gül ve çilek karışımı gibi kokan kızıl saçları kalmıştı. Saçlarım tıpkı annemin ki gibi kızıldı. Camdan yansımama baktım ve gördüğüm şuydu : Ağlamaktan şişmiş biri zeytin yeşili diğeri soluk gri heterokromik gözler; dövülmekten dağılmış uzun bukle kıvırcık kızıl saçlar, bu saçları tamamlayan çiller ve hayatı dakikalar içinde kara bir perdeyle zifiri karanlığa mahkum edilen, mutsuz, annesinin özlemini çeken çaresiz bir çocuk. Dayanamayıp ağladım ama sessizce... Yanağımdan boncuk boncuk tuzlu gözyaşları sıcak bir şekilde süzülüyordu. Kimi gözyaşı yanağımdan süzülüp ağzımda tuzlu bir tat bırakırken kimisi de yanağımdan süzüldükten sonra yere düşüyordu. Yola baktım ve yolda "Gotham'a Hoş Geldiniz" yazan kocaman bir tabela gördüm. Tabelayı görünce hatırladım. Bu tabelayı daha önce teyzeme giderken görmüştüm. En son iki yıl önce teyzemlere gitmiştim. Şimdi on bir yaşındaydım. Babamla aram iyiydi ya da iyi değildi dersem yalan söylemiş olurum çünkü bütün gün içip gece geç saatlerde sarhoş bir şekilde eve gelirdi. Bazen annemi döverdi ama genellikle beni... İçki, sayısızca küfür etme ve beni ya da annemi dövme turu bittikten sonra çoğu zaman salondaki bir kanepede veya salonun yumuşak ama tüysüz sarı, kırmızı, turuncu ve yeşil tonlarındaki halısında uyuya kalırdı. Okulda herkes beni çok zeki, parlak gelecekli, aile yaşantısı mükemmel ve disiplinli bir öğrenci olarak görüyordu. Ama kimse her gece yaşadığım bu kabusu bilmiyor çünkü babam çok profesyonel bir şekilde rol oynuyordu. Bu yüzden onu tanıyan ya da tanımayan kişiler mükemmel bir insan olduğunu düşünüyordu. Hiç arkadaşım yoktu. Zaten sosyal biri olduğum söylenemez. Sınıftakilerin büyük bir çoğunluğu beni inek diye çağırırdı. Şaşırdım mı? Hayır. Birden araba durdu devasa derecede büyük bir bahçesi olan biraz nostaljik ve önünde Spiderwick's Home yazan tabelanın olduğu bir malikaneydi. Babam arabadan çıktı. Arabanın bagajından bavulumu çıkardı ve kapıyı açtı.
Beni kolumdan sert bir şekilde çekip dışarı çıkardı ve yere attı. Üstüne bir tane de sert bir tokat yapıştırdı . Artık tokatlar bile canımı acıtmıyordu. Kolumdan çekerek "Yürü seni lanet olası pislik." diyerek bağırdı ve beni malikaneye doğru sürükledi. Kapıyı sanki yumruklarcasına çaldı. Açan Zelma Teyzemdi. Kapıda beni ve babamı görünce şaşırdı. "Vanellope, tatlım bu ne güzel sürpriz." dedi. Ama biraz şüphelenmişti. Çünkü genelde babam benim ya da annemin önemli bir şey olmadıkça teyzemlere gitmemizi istemezdi. Ayrıca üstünde kan lekeleri vardı. Kötü bir şey olduğunu anlamamak imkansızdı. Malikanede üç kişi yaşıyordu. Evdeki en büyük kişi Zelma Teyze, sonra Dorothy Teyze ve kuzenim Nicolas . Teyzem tam "içeri geçi-"diyecekken, babam cebinden bir tabanca çıkardı ve başıma dayadı ve şöyle dedi :" Kız kardeşin öldü Zelma. Şimdi sıra yeğeninde mi? Dersin. Yoksa bütün ailenizde mi? " dedi. Ve tam o sırada polis sirenleri çalmaya başladı. Polis arabasından bir polis memuru indi ve babama : "Mr. O'Connor eşinizi darp ederek öldürmek suçundan tutuklusunuz." dedi. Teyzemin gözünden hafif bir yaş geldi. Polisler babamı tutuklayıp arabaya bindirdi. Bababın arabada götürülürken bana camdan çok kötü bakıyordu. Sanırım o bakışı ömrümün sonuna kadar unutamayacağım. Teyzem, " İçeri geçelim mi? Acıkmışsındır. "dedi." Olur. " dedim. İçeri girdik. Dorothy Teyzem yemek hazırlamıştı. Zelma Teyzem beni masaya oturttu. Suratı çok durgundu. O sırada Nicolas merdivenlerden aşağı indi ve gülümseyerek," Seni görmek ne güzel kuzen. Helena nasıl?" dedi. İşte tam o anda gözümden yaş geldi. Yutkunmaya çalıştım ama olmadı. Boğazım düğümleniyordu. Konuşamıyordum. O sırada Zelma Teyze öksürdü ve Nicolas 'a kaş göz yaptı. Tabi Nicolas ne olduğunu anlamamıştı ama susması gerektiğini anlamıştı. Nicolas benden beş yaş büyüktü. Kendisiyle her zaman iyi anlaşırdım. Kumralı anımsatan sarı saçları vardı. Gözleri ya yeşil ya da elaydı. Boyu uzundu. Yakışıklıydı da. Çoğu kızın onunla çıkmak için yalvardığı tiplerdendi. O da masaya oturdu ve yemeye başladık. Daha doğrusu yemeye başladılar. Benim boğazımdan lokma geçmiyordu. Boğazıma takılıyordu. Yemekle oynuyordum. Yemeği yemek yerine yemekteki püreye desenler çizip bezelye tanelerini tek tek sayıp bezelyeleri çatalla ezip püre haline getiriyordum. Önümdeki tavuğu parça pinçik etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Are Not Just Friend 🔫🖤🔪~Vanellope Lily O'Connor ❤️ Jerome Valeska ~
FanfictionWe're not just friend. We're more than that... (Jerome Valeska)