- güneşin batışı, küçük kasaba, zamanın dışındayım,
beni hala sevecek misin güzellikten değil de kelimelerden parladığımda?lana del rey, old money
🍷
•Taehyung•
Kristal taşlardan yapılma büyük avizenin altından geçerken tedirgin hissetmemek imkansızdı, buraya ait olmadığımı hissediyordum ve her an kaçmak için an kolluyordum ama imkansızdı, ben ayaklı masanın etrafına dikilirken gözlerim Jeongguk'u aradı.
Kendi arkadaşlarının arasında, Jaehyun'un anlattığı bir şeye gülüyordu. Siyah Chanel takımının içinde, yakası dik beyaz gömleği ile oldukça güzel görünüyordu. Uzamaya başlamış siyah saçları lüleler halinde iki yandan çenesine uzanırken onu buradan almak, götürmek istiyordum, hemen.
"Merhaba."
Hemen yanımda duyduğum kadın sesi ile o yöne döndüm, kırmızı uzun elbisesinin ince askıları arasına konulmuş parlak gerdanlık içinde, saçları özensiz bir hava verilen atkuyruğu, kahverengi gözleri ile pek değişmeyen kişiye baktım. "Hena." dedim sesimi canlı tutmaya çabalayarak. "Hala Jeon'lar ile olman tuhaf, ama seni iyi gördüm." dedi, onunla lisede aynı sınıftaydık, iyi ve tatlı bir kız olduğunu hatırlıyordum.
Parmaklarım şarap kadehini kavradı, acımtırak tadı alarak kadehi masaya bırakırken, "Biliyor musun, Kim Taehyung?" diye sordu, gözleri etrafta gezinmenin ardından yeniden benim üzerimde durdu, "Oldukça lüks görünüyorsun, seni tanıyor olmasam bu aptal geceyi düzenleyen ve adına bağış gecesi diyen bu aptal zenginlerden biri olduğunu düşünürdüm." Kaşlarim çatıldı, ona nasıl baktığımı bilmiyordum ama bu, onu güldürdü. "Asil, zarif ve sade. Mükemmel görünüyorsun." Ona teşekkür etmekten başka diyebileceğim hiçbir şey yoktu.
"Taehyung?"
Jeongguk'un sesini hemen yanıbaşımızda duyduğumuzda ikimizin bakışları da ona kaydı, "Ben arkadaşlarımlayım, görüşürüz." diyerek yanımdan ayrıldı Hena, "Ne istiyormuş?" diye sordu Jeongguk, kendi kadehini alarak içkisinden içerken benim aksime tadından rahatsız görünmüyordu. "Sadece selam vermek istemiş." dedim, bir elim ceketinin altından beline dolandığında kadehini masaya bıraktı ve bana yaklaştı.
Uzun zamandır vakit geçirmek konusunda zamanımız olmamıştı ve onu çok fazla özlemiştim, öyle ki geçen gece neredeyse özlemimden ağlayacaktım. "Gitmek istiyorum." diye mırıldandım, dudaklarım yanaklarına değerken kıkırdadı, "Biraz daha sabret." dedi parmaklari kravatımı kavrayarak ve düzelterek. Omuz silktim, böyle davetlerden haz etmiyordum, Jeongguk'un da haz etmediğini biliyordum ama onun katlanmasını sağlayan arkadaşları vardı.
Kısa anımız Eunwoo'nun gelerek Jeongguk'u alması ile bozulmuş ve ben yeniden yalnız kalmıştım. Bay Jeon, kendi arkadaşlarını etrafına toplamış halde onlarla büyük ihtimal ile iş hakkında konuşuyordu, eşinin nerede olduğunu bile göremiyordum.
Kendimi şehri gören küçük balkona attığımda elime aldığım kadehimdeki şarabı bitirdim, buraya bırakılmış küçük masaya kadehi bırakarak yüzümü rüzgâra döndüm. Sert bir hava yoktu, esinti yüzümü yalayıp geçerken gözlerimi kapattım.
Belime dolanan kollar ile gözlerim aralandı, boynuma değen dudakları gülümsememe sebep oldu, rüzgâr kokusunu bana getirirken gövdemi onun göğsüne yasladım. "Çok mu sıkıldın?" diye fısıldadı kulağıma, tatlı sıcak nefesi kıkırdamama sebep oldu. "Çok." dedim sadece, karnımdaki elleri daha da sıkılaştı, kolları arasında ona döndüm ve dudağına minik bir öpücük bıraktım.
Buradan kaçmaya karar vererek herkesi gerimizde bıraktık, arabaya bindiğimizde ceketini çıkararak arkaya attı, gömleğinin birkaç düğmesini çözerek kol düğmelerini çıkardı. Onu izlemek bana olmadığı kadar mutluluk veriyordu, düzgün saçlarını da elleri ile dağıtmanın ardından "Seninim, Kim Taehyung." dedi gülerek, ona gülümsedim. Kendi kravatımı ve ceketimi çıkararak arkaya, onun Chanel kıyafetlerinin üzerine attım, birkaç düğmemi açmanın ardından emniyet kemerimi taktım.
Lana Del Rey'e ait Old Money radyodan aramıza karışırken Jeongguk bir yandan şarkıya eşlik ediyor, arada kıkırdıyor, açtığı camdan gelen rüzgar saçlarını dağıtıyordu. Onu şimdi alarak buradan gitmek ve bir daha geri gelmdmek istiyordum, onunla hayatımın sonuna kadar bir yerde yaşamak istiyordum, sadece biz.
Han Nehri kenarına arabayı park etmenin ardından indik arabadan, Jeongguk bagajdaki mini soğutucudan aldığı şarap şişesi ile geldi yanıma. Arabadanın kaputuna oturarak açmam için bana uzattı, elinde tuttuğu iki karton bardağı bana uzattı doldurmam için.
Ben kalçamı kaputa yaslamış halde, o orada otururken ışıkların dans ettiği nehrin diğer köşesine bakarken şaraplarımızı yudumlamaya başladık. Jeongguk yenisini doldururken ben daha yarısına bile gelememiştim. İkinci bardağını da bitirmenin ardından şarap şişesinin kenarına bıraktı bardağını, ona dönerek ben de bitirdiğim bardağı onun bardağının içine koydum.
"Öpsene beni."
Ona bakarken kurduğu cümle, gözlerinin parlaklığı, şarabın etkisi ile daha da pembeleşmiş dudakları, dağınık hali... Jeongguk ona aşıl olmam için yaratılmıştı ve ben baktığım anda onun kölesi olmaktan kendimi alamıyordum. Bacaklarının arasına girerek parmaklarımı onun boynuna götürmüş, yavaş bir şekilde okşamanın ardından dudaklarımızı birleştirdim.
Elleri anında boynuma dolanarak parmaklarımı saçlarının arasına geçirmiş, beni kendine daha fazla çekerek alt dudağımı dudakları arasına almıştı. Birbirine karışan dillerimiz savaş verirken ellerimi boynumdan çekerek beline indirmiş ve gömleğini çekiştirerek pantolondan kurtarmıştım.
Sıcak tenine değen soğuk parmaklarım dudaklarımın içine tıslamasına sebep olsa da bana daha fazla yaklaşmış, dilini iki dudağımın arasına hapsederek emmiştim. Şekerden bile tatlı olan dudakları, yeniden dudaklarıma atıldığında öpüşüne karşılık verdim.
O insanların arasında Jeongguk bir Ceo, zengin bir iş adamı ya da herkesin hayranı olan bir adam olabilirdi ama benim kollarımın arasında olan hamburger yemeyi seven, benimle kahkaha atan, her şeyi şımarıklıklari ile kapatan sevgilimdi.
☁️
merhaba,
once finalden önce
böylesine bir bölümü hak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
once in a lifetime' taekook
Fanfiction"seni sevecektim, senin için ölecektim ve senin asla haberin olmayacaktı."