birini seçip

759 111 75
                                    

Gecenin bir vakti evime biri gelmişti. Kalmak istediğini söylemiş ama kalmadan gitmişti. Ve bu benim aklıma takılmıştı.

Az ya da çok şiddet gören biriydi ve onu kurtaramadan kaybetmiş olmak canımı çok yakıyordu.

Tanrım ona daha çok ısrar etmeliydim.

Yine hata yapmıştım.

Üstelik muhtemelen onu hayal kırıklığına uğratmıştım. Tavsiye verebilen biri değilim. Tek yaptığım anlattıklarını dinlemek olmuştu ve bu durum da canımı sıkıyordu.

Ona hiçbir şekilde yardım edememiştim.

Elimde farkında olmadan sıktığım kurşun kalemle bir şeyler yazmak yerine rastgele çizgilerle karalamaya başladım. Tek istediğim stresimi atmaktı. Sayfanın neredeyse tamamı kapkara olduğunda son olarak kalemin ucunu sayfaya vurdum. Kırılınca tatmin olmuş bir şekilde kalemi bırakıp arkama yaslandım. Tavana bakmaya başladım öylece.

İşsiz güçsüz, baba parası yiyen biri olarak asla kendim için üzülmeye hakkım yoktu. Ama hep bir şekilde kendimi depresifleşirken bulmuştum.

Belki de bu Jisung denen çocuğu artık üzüntümün sebebi yapabilirdim.

---

Saat yine 4'e gelmek üzereyken kapı çaldı. Tanıdık senaryo ile istemsizce gülümsemiştim.

Gidip kapıyı açtığımda karşımdaki Jisung'du.

Daha fazla gülümsemek istemiştim onu gördüğüm için ama yüzünde yine o üzgün ifadesi vardı. Yapamadım. Kapıyı sonuna kadar açarak onu içeri davet ettim.

"İyi misin Jisung? Kötü bir şey mi oldu?" dedim büyük koltukta yanına otururken.

"Her zamanki şeyler." dedi ve ayağa kalktı. Köşede duran masama ilerlerken ben de peşinden gittim. O defteri okumasını istemezdim. "Bir şeye mi sinirliydin?" diye sordu defterdeki sert karalamalara bakarken.

"Bazen oluyor." dedim sadece. Defterin diğer sayfasını çevirecekti ki elimi elinin üzerine koyup onu durdurdum. Ona baktığımda göz göze geldik.

"Hyung beni kurtarabilir misin?" dedi neredeyse fısıltıyla.

"Tabii ki. Yapabileceğim bir şeyse..." dedim hala gözlerine bakarken. Ardından hala üst üste olan ellerimize baktım.

Tekrar ona baktığımda gözlerinin dudaklarımda olduğunu fark ettim.

"Emin değilim." dedi gözlerini gözlerime çıkarıp. Yutkundum.

Masada olan elimi sıkıp biraz kendine çektikten sonra dudaklarımızı birleştirdi.

Çok yumuşak bir öpüşü vardı, neredeyse yok gibiydi. Sonunda karşılık vermeyi akıl ettiğimde boşta olan elimi beline koyup kendime biraz daha yaklaştırdım. O da masadaki elini boynuma, diğer elini ise omzuma koymuştu.

Benim bir elim hala masadaydı ve adeta tutunuyordum. Dudaklarımızı ayırdığımda uzaklaşmadan ona baktım.

Ne komik...

O şu an düşmemek için bana tutunuyordu ama ben de kendimi ayakta tutabiliyor değildim. Masaya tutunmuyor olsam belki ben de düşerdim.

Bir gözlerine bir dudaklarına bakarken Jisung boynumdaki ve omzumdaki ellerini indirip belime doladı. Bana sıkıca sarıldığında ben de ona karşılık verdim.

Sıcacıktı.

Biraz öyle kaldıktan sonra ayrıldık. Gözlerine baktığımda kirpiklerinin ıslak olduğunu gördüm. Ağlamıştı.

"Jisung-ah..." diye mırıldandım. Önce elimi koluna koydum. Ardından aşağı indirerek elini tuttum.

"Artık gitmeliyim." dedi sessizce. Bir an afalladım.

"Ne?"

"Saat çok geç oldu. Artık eve gitmeliyim. Ablam yokluğumu anlamamalı." dedi gözlerini birleşmiş ellerimizden çekmeden.

"Yarın gece bir daha gel Jisung-ah..." dedim ona bakarken. Sonunda o da bana döndü. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra elimi bırakıp kapıya ilerledi.

"Bilemiyorum. Kendine iyi bak." dedi hiçbir şey olmamış gibi. Konuşmak için yutkunmam gerekmişti.

"Sen de Jisung."

Beş // BINSUNG ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin