#1

476 22 12
                                    

   Umutsuz ve bitap düştüğüm bir günün sonunda uyku kollarına çekiyordu beni. Göz ucuyla yatağıma baktım, kalkıp yatmaya eriniyordum. Üşüyordum, soğuktu; çok soğuk... Karanlıktı, ay ışığı odama vursa da karanlık... Derin bir nefes alıp başımı geriye attım. Etrafı inceledim. Koskoca oda... Ailemden bana kalan tek şeydi bu ev. Ha bir de bu yeşim taşından kolye. Annemden yadigar; duygularını bastırdığına inanırdı. Ben de duygusal açıdan rahatlattığına... 

   Kolyeyi elimde sıkıp gözlerimi sıkıca kapattım. Ailemi çok özlüyordum. Onları seviyordum, çok zamansız gittiler çok... Derin bir nefes daha çektim içime, ciğerlerim oksijen için yanıp kavruluyordu. Her onlar aklıma geldiğinde nefesim kesiliyordu. Ya da ne bileyim nefes almayı unutuyordum işte. Gözlerimi açıp karşı duvara sabitledim. Zihnim bomboştu, ben bomboştum, her şey bomboştu. Yine olmuştu işte; bir anda his-varlık kavramımı yitirmiştim. Tıpkı her yorgun hissettiğimde olduğu gibi. Kasılmalarım artmaya başladı. Hey hey hey! Olamaz! "Aahhh!" Bilincim kaybolurken yavaş yavaş acılarım azalıyordu. Buğulu duyan kulaklarım kendi adımın hitabıyla doldu. Gözlerim kapanıyordu ve evet yolun sonu...  

   Gözlerimi yavaş yavaş açmaya çalışıyordum ama başımdaki müthiş ağrı ve kas ağrılarım buna izin vermiyordu. Hatta ağrıdan dolayı kıpırdayamıyordum bile. Ağzım kurumuştu, tüm hücrelerim su diye yanıp tutuşuyordu. Gözlerimi araladım, bulanık da olsa tam yüzümün hizasında özlemin şefkatli bakışlarını yakaladım. "Geçti." dedi saçlarımı okşayarak. "Geçti canım, biliyorum çok yorgunsun ama hadi kalkmaya çalış. Bak kahvaltı hazırladım sana, süt de ısıttım. Bal da var, en sevdiğinden. Hadi canım kalkmaya çalış olur mu?" dedi sevecen bir tonda. Ben ise sadece gözlerimi kırpmakla yetindim. "Tamam, yardım edelim sana o zaman." deyip alnımdan öptü. Ayağa kalkıp elini uzattı bana. Boş boş eline baktığımı görünce hafif bir tebessüm edip elimi kavradı, ardından belimden destek alarak beni ayağa kaldırdı. Canım çok yanıyordu ama Özlem'in beni sahiplenip bana gösterdiği bu şefkat her şeyi unutturuyordu, dayanma gücü veriyordu bana. "Sen de amma ağırmışsın be Elif'im dedi gülerek. Kısa bir süre gözlerinin içine baktım minnet duygusuyla. 

   Güç bela geldiğimiz mutfakta muhteşem bir sofra kuruluydu. Özlem beni masaya oturtup çayları koydu. Demli içerdim ben, tıpkı annem gibi. 'Çay dediğin demli olur yoksa nasıl çıkar tadı? o yoğun çay tadını damağımda hissedemeyeceksem ne anlarım ben içtiğim çaydan?' derdi hep. Alışkanlık olmuştu bana da. Bir de ağzımda bıraktığı acı tadı severdim ben. Tadını damağımda bıraktırırdım yani. Bu sabah pek bir iştahım yoktu ama Özlem'in hem neşesi hem de iştahı yerindeydi epey. Harıl harıl bir önceki gün olanları anlatıyordu bana. Harun'la bir önceki gün gittikleri yemekten bahsediyordu. Beş yıllık bir ilişkinin sonu evlilik demiş, gözlerinin içi gülerek anlatıyordu. Mutluluğun doruklarındaydı. Güç verircesine elini sıktım. O da diğer elini benim elimin üstüne koyup güven verircesine gülümsedi.  

   "Bak son kez soruyorum gelmek istemediğine emin misin?" diye sordu özlem, bir yandan da pantolonuna sığmaya çalışıyordu. "Yine kilo almışım ben ya!" diye veryansın etti. "Bu hafta sonu alışverişe çıkarız değil mi Elif'im?" "Gideriz tabii" diye karşılık verdim. Ama hiç de içimden gelmiyordu doğrusu. Ojeyi sol elimin serçe parmağına da sürdükten sonra üfleyip elim karşıdan baktım. Mor... Annemin en sevdiği renkti. Asaletine inanırdı falan. Artık düşünmek istemiyordum onları. Elbette sevmediğimden değildi, böyle bir şey söz konusu bile olamazdı fakat onları düşündükçe üzülüyordum ve üzüldükçe de hastalığım tetikleniyordu. Epilepsi hastasıydım ben. Halk dilinde sara işte. Öyle kolay da bir hastalık da değildi benimkisi. Grandmal epilepsi, en ağırı. Üzüntüyle tetiklenen türden. Kasılmalar yavaş yavaş başlardı, ağrı verirdi daha sonra tüm vücudum kasılır, bilincim kaybolurdu. Diğer bi deyişle derin bir uykuya dalardım. Kolay değildi tabi bünyem için. Uyandıktan sora bir süre ağrı çekmeye devam ederdim. Tabi ki ilaç kullanıyordum ama sadece nöbetlerin arasını uzatıyordu. Kökten çözümü yoktu yani. Bu günümü de dinlenmeye ayırmıştım yani anlayacağınız.  

KİMİM BEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin