Simone, adının Muriel olduğunu öğrendiği falcı kadının kehribar rengi gözlerine bakarken ürperdiğini hissetti.
Karşısındaki kadının her zaman bir şeyleri herkesten önce o görüyormuşçasına öne doğru çıkık alnındaki çizgilerden ve ona her uzattığında biraz daha geriye çekmesine sebep olan yaşlı, telaşlı ellerinden dolayı kendisinden en az on yaş büyük olduğunu tahmin edebiliyordu.
Yerinde huzursuzca kıpırdanıp üzerindeki delici bakışların etkisinden çıkmaya çalıştı. Tüm İskoçya'da tanınan bir falcıyı sarayın yakınından bile geçirmemek konusunda kesin kararları olduğunu bildiği ve Katolik inancına sıkı sıkıya bağlı olan kral, yani eşi James'in şuan yaşananları öğrense neler yapabileceğini bilmek bile onu karşısındaki kadından fazla tedirgin edemiyordu.
"Neyi bilmek istersiniz, kraliçem?"
Simone, düşüncelerinden sıyrılıp yeşil gözlerini çevreleyen kirpiklerini kırpıştırdı. Onu derin bir uykudan korkuyla uyanıyormuş gibi boşluğa iten ve odada dolaşmakta olan boğuk rüzgarlar ikisinin arasında bir devinim göstermekte inatçı gibi gözüküyorlardı.
"Geleceğimi." diye mırıldandı ve sonra duyduğunu bilse de karşısındaki kadının üzerinde güçsüz bir kraliçe imajı çizmemek adına daha güçlü bir sesle, "Geleceğimi."diye tekrarladı.
Muriel, çürük ön dişlerini göstererek gülümserken başını usulca salladı. Karşısındaki kadının özenle örülmüş ve başının üstünde toplanmış kırmızı saçlarını inceledikten sonra bakışları keskin ve sert bir hareketle elbisesine ve karnına indi.
"Herkes geleceğini bilmek ister, kraliçem."diye fısıldadı, ona renkli kıyafetlerinin aksine son derece gizemli bir hava veren ses tonuyla. "Ama siz bebeğinizin geleceğini merak ediyorsunuz."
Simone, baştan aşağı ürperdiğini hissetse de tepki vermemeye ve baktığı her yerin dönmesine sebep olan bulanıklığı karşısındaki kadına belli etmemeye çalıştı. Elleri içgüdüsel bir koruyuculukla henüz insan bile denemeyecek kadar küçük bir hücre olan bebeğini taşıdığı karnına yerleşti ve onu orada hissetmek ve varlığını, yaşamını garantiye almak ister gibi orada gezindiler.
"Haber o kadar çabuk mu yayıldı?"diye sordu, gülümsemeye çalışırken. Halkın her şeyden bu kadar çabuk haberinin olması onu şaşırtsa da, karşısındaki kadının bu gebeliği bu yolla öğrendiğini ummaktan başka bir şansı yoktu.
Aksi bir ihtimal gerçekse ve bu kadın bir bakışta insanların içindeki tüm duyguları okuyabiliyor, hatta geleceklerinin kader çizgisini önlerine serebiliyorsa..
Titreyen omuzlarını geriye doğru attığında Muriel'in yeniden gülümsediğini farketti ve onun çürük dişlerine bakarken bulanan midesini geçiştirmek için gözlerine odaklanmaya çalıştı. Kehribar rengi, kocaman ve parlak gözler.
Muriel telaşlı ellerini havada savurup Simone'un biraz daha geriye çekilmesine sebep olurken, "Ah hayır, hayır.."dedi, "Hayır Kraliçem, halkın haberi yok. Yalnızca benim var."
Simone yutkunmaya çalışsa da başaramadı. Bundan o kadar olağan bir şeymiş gibi bahsetmesi ona hem ukalaca hem de pervasızca gelmişti. "Her neyse."diye geçiştirdi, "Geleceğimi bilmek istiyorum."
Bu kadının James gelmeden saraydan çıkması gerekiyordu, Simone burada durup da onun kendisini mistik bir hava akımına sürüklemesini bekleyemezdi. İşini yapmalı, parasını almalı ve gitmeliydi.
"Elbette istiyorsunuz, kraliçem."dedi, Muriel koyu kahverengi yağlı saçlarını omuzlarından atarken, "Bu kez bebeğin yaşayıp yaşamayacağını merak ediyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
arms of the ocean /irwin
Fanfictionhırçın dalgaların ve kükreyen suların seni dipsiz derinlere çektiğini hissedersen sesimi takip et, bana doğru yüz ve elimi tut çünkü seni kendi kollarımın arasına almak için bekliyor olacağım, seni okyanusun kollarına teslim etmeyeceğim.