Yıllar ne de çabuk geçti, Süveyda,
Şeb-i Yelda da geçti , bende hiç değişiklik yok.
Yine günün hepsini bazen gözüm kapalı bazen gözüm açık uyuyorum.
Ölülerden farkım yok olsa da ne işe yara ki bak bugün öldü.
Kim mi ?
Ben; çocukluğum, gençliğim, bugünüm, dünüm, yarınım...
Attım toprak altına gitti.
Ben dökmüştüm son suyu,
soğuk değildi, sıcak da değildi.
Anne sütü gibiydi, dünya gibiydi,
Yeni aşık olmuş deli kanlı gibiydi.
Ama mermer soğuktu üşütmüştü beni.
Getirdim üzerime Süveyda dikişsiz kumaşı.
Dedim terziye nerede bunun cebi, danteli, ince bellisi, uzun boylusu ?
Yok dedi, sustum.
Üşüdün değil mi dedi, sustum.
Korkuyorsun değil mi dedi, sustum.
Oysa çok konuşurdum Süveyda ama bilmem, sadece sustum.
Men rabbuke dedi, sustum.
Oysa ben biliyorum söylerdim kolayca.
Allah, Allah, allah...
Bu dil benim değil.
Tanımıyorum, toprak gibiyim; ürkütücü, sahiplenici, heybetli ,vakarsız, sükutu hal ile kimsesiz, vehmindeki gölgesiz.
Bir yanda konuşmayan dilim, bir yanda hareketsiz bedenim.
Artık ben diriyim siz ölülere selam olsun.
Yaşamak buysa ben ölüyüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şairin Mürekkebi
PoesíaHayat bir varmış bir yokmuş diye başlar. Bazen varız ama hiç yokuz. Biz kimiz kimliğimizdeki isim miyiz ? Sadece sınırlarımız, hedeflerimiz, hayallerimizden ibaret miyiz ? Yalnız yaşam denilen çölde, önümüze çıkan her engelde yeniden güçlenen zihi...