Yibo, endişe dolu zihniyle otele geri döndü.
Peng'e borçlu olduğu parayı toplamak için sadece bir haftası vardı, ama bunu nasıl yapabilirdi?
Hafta sonuna kadar şirketin CEO'su olmanın ve en kısa sürede o kadar para bulmanın hiçbir yolu yoktu. Dolandırabileceği insanlar bulsa bile yeterli olmazdı. Yüz bin Yuan'ı bu kadar hızlı nereden elde edebilirdi?
Uzun koridordan, paylaştığı otel odasına doğru yürürken Zhan'ın sıkıntılı bir şekilde cenin pozisyonundayken kapının yanında oturduğunu gördü.
Yibo yeteri kadar suçlu hissetmeseydi bu görüntü onu etkileyebilirdi.
Yönünü yavaşça ona doğru çevirdi.
''Neden içeride değil de buradasın?''
Zhan kafasını yavaşça çevirdi ve soğuk, acılı bir şekilde ona baktı.
''Tanrım, bilmiyorum.'' Kelimeler ve sesi ağzından alaycı bir tavırla çıkmıştı.
''Belki hoşuma gittiği için buradayımdır, ya da belki beni odanın kartını vermeden gönderdiğin içindir.''
Ah.. doğru.
Yibo elini ceketinin cebine attı ve anahtar kartı cebinden çıkardı.
Benim yanımdaydı, tabii ki.
Tekrar konuşmaya karar vermeden önce bir dakika sessizlik oluştu. ''Dinle, öncesi hakkında-''
''Zahmet etme.'' Zhan ayağa kalktı, Yibo'nun elinden kartı kaptı ve odalarının kapısını açtı.
Yibo, direkt olarak bavuluna gidip eşyalarını tekrar doldurmaya başlayan Zhan'ı takip etti.
''Ne yapıyorsun?''
Zhan, diğerinin sorusunu duymazlıktan geldi ve bavulunu sert bir şekilde çarparak kapattıktan sonra konuştu. ''Seni hiç anlamıyorum. Önce dışarı çıkıp bir şeyler yemek ve şehirde dolaşmak için öneride bulundun. Sonra aniden, hiçbir sorun yokken tek başıma otele geri dönmemi ve benden bıktığını söyledin.''
Yibo, uzaklaşmasını önlemek için Zhan'ın tek kolunu tuttu. ''Bunu dediğimi biliyorum, ama o şekilde kastetmedim, sadece-'' Ne demek istediğini bile bilmiyordu. Önündeki adama, gerçeği açıkça söyleyemezdi fakat ayrıca, durumu ve atmosferi daha da kötüleştirmek istemiyordu.
''Sadece ne?'' Zhan ona uzun uzun bakış attı. Alamayacağını bildiği cevap için bekliyordu. Dudakları acı bir gülümseme şeklini aldı. ''Gördün mü? Söyleyemiyorsun bile.''
Kolunu Yibo'nun tutuşundan kurtardı ve elindeki bavuluyla kapıya yürüdü.
''Nereye gidiyorsun?'' Genç adam, kaşları çatılmış halde Zhan'a baktı.
Zhan'ın eli çoktan kapının kolunu tutuyordu. Cevap verirken ona bakma zahmetine bile girmedi. ''Başka bir otel bulacağım.''
''Şimdi mi? Bu saatte?''
''Evet, Yibo. Bu saatte!'' Zhan'ın sesi öfkeyle yükseldi.
Yibo, ona doğru yürüdü ve tekrar kolundan tuttu. ''Bir kereliğine mantıklı ol. Bu geç saatte dışarı çıkmak çok tehlikeli.''
''Geç saatte dışarı çıkıp çıkmamam seni ilgilendirmez! Ayrıca, ben erkeğim.''
''Yani? Sırf erkek olduğun için başına kötü şeylerin gelmeyeceğini mi söylüyorsun? Uçakta, şu ürkütücü adamla ne olduğunu unuttun mu?
Sonunda Zhan arkasını döndü ve inançsızlıkla baktı. ''Komiksin, Yibo.'' Alaycı bir tavırla söylendi. ''Aniden benim için endişeleniyormuş gibi davranıyorsun. Öncesinde, bana gitmemi ve benden bıktığını söylediğinde, beni o kadar da umursuyormuş gibi görünmüyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Dare You || YiZhan (Türkçe Çeviri)
FanfictionXiao Zhan üç yılı aşkın süredir babasının şirketinde çalışıyordu. Ayrıca yakın gelecekte CEO mevkiisine sahip olabilmenin hayalini de kuruyordu ancak son zamanlarda iş yerinde tembellik yapan Zhan ile bu pozisyon ondan uzaklaşıyor gibiydi. Şirket...