Bölüm 1 ~Yüzleşme~

2.9K 91 64
                                    


‘’Ruhum tenime batan cam kırıklarından daha çok acıtıyor.’’
    

   Perdemi aralayıp, dışarıda bulunan heyecanlı kalabalığa baktım. Bugün benim doğum günümdü, aslında benden bu kadar uzak ama yakın arkadaşlarıma, aileme baktım. Aynı dünyada olup nasıl farklı hayatlar yaşayabildiğimizi anlamaya çalıştım. Anlayamadım. Kimse anlayamazdı, dışarıda birbirine gülen suratlar yalnız kalınca birbirine sövüyordu. Bir başkasına kusursuz görünmek değişmez hayatın değişmez kuralıydı. Dışarıda bulunan herkes hala yıllar önce işlemiş olduğum cinayetin dedikodusunu yapıyordu.
‘Silah elinde patlamış kazaymış.’
‘Küçük çocuğun elinde silahın ne işi varmış?’
Gözlerim dolarken odamın kapısı tıklatıldı gir dememi beklemeden ''Özge hazırlanmadın mı daha, deli misin kızım sen?'' diyerek içeriye girdi Yunus. ''Abartma alt tarafı doğum günü işte.’’dedim yatağın üzerine giyimem için bırakılan elbiseye uzandım. ''Baban için idare edemez misin Özge ben sana iyi ki demek için geldim. İyi ki doğdun.’’ Masanın üzerine kadife kutuyu bırakıp çıktıktan sonra hayal kırıklığıyla üzerime kapanan kapıya baktım. Tek dostumdu benim, arka bahçede birlikte ateş böceği yakalamaya çalıştığım, geçmişimden bana kalan en güzel şeydi. Kadife kutuyu açtığımda içerisinden çıkan ince taşlı bilekliği takıp elbisemi giydim. Neredeyse belime uzanan siyah saçlarımı tepeden atkuyruğu yapıp bahçede beni bekleyen kalabalığa yürüdüm. Biraz önce hakkımda dedikodu yapan insanlar şimdi sırtımı sıvazlıyor ‘Ne kadar büyümüşsün.’,’Genç kız oldun artık çok canlar yakarsın.’ Diyorlardı. Bu zamana kadar yaktığım tek bir can vardı, belki de iki, hatta üç. Melek gibi bir kadını öldürerek o kadının annesinin, babasının, kocasının belki de bütün akrabalarının canını yakmıştım. Canı tek yanan onlar değildi elbette. Benim de canım çok yanmıştı, saatlerce hatta aylarca gözyaşı dökmüştüm pişmanlıktan. Ama geri dönüşü yoktu, artık o yoktu. Pastanın mumlarını söndürürken o günden sonra tek dileğim haline gelen cümleyi geçirdim içimden, ‘Zamanı geri almak.’ İmkansızı diliyordum belki. Pişmanlık duygumu bastırabilmek için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Ama olmuyordu, zaman geri gelmiyor. Ölen dirilmiyordu. Saat ilerledikçe gereksiz kalabalık tek tek dağılıyor insanlara mutlu aile süsü veren annem ve babam günlük hallerine geri dönüyordu. Hatrı olan dostlar da artık büyük partiyi terk ettiğinde üstümdeki elbiseden rahatsız olmaya başlamıştım. Odama çıkıp üzerimde bulunan elbiseyi çıkartıp dolaba yerine astım. Dipleri acıyan saçlarımı tokadan kurtarıp serbest bıraktığımda nefes alma ihtiyacı hissettim. Telefonumla kulaklığımı aldıktan sonra odamdan ayrıldım. Salonda oturan babamla göz göze geldiğimde elini koltuğa vurarak oturmamı işaret etti. Gözlerinin içi parlarken saçlarımı okşadı,''Artık 18 yaşındasın, her zaman daha güçlü olacağın yaşların olsun. Kimse canını yakmasın ne kadar acımasız olursan ol içindeki merhameti terk etme. Seni insan yapan şey merhametindir kızım. '' hafifçe tebessüm edip başımı babama eğdim gözümden süzülen yaş gülümsememe eşlik ederken, ‘’Ben senin kızınım.’dedim. Babam odasına doğru yürürken, evden çıktım. Yaşadığım o anlar film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken bir dal sigara çıkartıp dudaklarıma götürdüm.
'Yapma Özge' dedi Banu teyze.
Annem ısrarla 'Özge babanı düşünmüyor musun bitir bu işi yoksa babanı öldürecekler' diyordu.
'Sakin ol Özge,  inanma ona yalan söylüyor' dedi Banu teyze son kez, eliyle karnını tutarken korkuyordum, babama bir şey olmasından korkuyordum. Annemi dinlediğimde silah çoktan patlamış, Banu teyzem  karnından akan kanlarla yerde yatıyordu.
Görüntüleri gözümün önünden silmek için başımı iki yana salladım, dengemi kaybedip yere düştüğümde üzerime doğru koşan köpek, beni korkutmuyordu. Neden koştuğunu anlayabiliyordum yanıma gelip acıyla havlayınca yaranın neresinde olduğunu anlamaya çalıştım sağ patisiyle bana uzanınca, patisini elime aldım. Tahmin ettiğim gibi canı yanıyordu, patisinden cam parçasını çıkarttım, başını okşadım. Ayağa kalkmaya çalışırken bir kere daha düştüm, sonunda kalktığımda artık köpek  benimle yürüyordu. Adımlarım o evin önünde durdu. Yıllardır kaçıyordum bu tozlu evden rutubetlenmiş bahçe kapısına elimi uzattım. Gıcırdayan kapı yavaşca açıldı, ruhum bedenimi terk etmek istedi. İçeriye doğru adım attım. Ruhum yüzleşmek istemedi. Tozlu evin içerisinde kayboldum. Ruhum bedenime sırtını döndü. Elinden kan akan kız çocuğuna, sonra yerde yatan kadına baktım. Küçük kız birden ağlamaya başladı, elimi uzatıp gözyaşlarını silmek istedim. Gözyaşlarına dokundum. Küçük kız yok oldu. Tozlu ev parçalar haline geldi. Arkamdan gelen sesle irkildim.
''Özür dilerim Özge, gerçekten kızım özür dilerim.'' Diyordu babam, küçük kız artık babamın yanındaydı.
''Özür dileme baba, sen benim babamsın, yapmak zorundaydım.'' Dedim.
Küçük kız çocuğu, babamın elinden tutup yürümeye başladı. Uzaklaştılar, çok uzaklaştılar. Sürekli beni ziyarete gelen bu küçük kız çocuğunu tanıyordum. Çocukluğunu elinden aldığım bu kız çocuğu benden başkası değildi. Eve dönüp yatağıma uzandığımda gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Olayın üzerinden 7 yıl geçse de benden saniye geçmiyordu. Uyuyamayacağımı anladığımda kalkıp balkonun kapısı açtım. Hava hafif karanlık biraz da esintiliydi. Kitaplığımdan seçtiğim kitapla birlikte balkona çıktım. Yüzleşmekten korktuğum tozlu ev karşımdaydı, o günden sonra terk edilmiş bir tozlu evdi herkes için. Kafamın içini susturmak için kitabın sayfalarında ruhumu gezdirmeye başladım. Bir ışık dikkatimi çektiğinde kitabın kapağını kapatıp ışığın geldiği yöne baktım. Tozlu evde birisi vardı. Sıcak esen rüzgar birden sertleşti, aniden şimşek çaktı ve yağmur başladı. Islandım, ama yağmurdan kaçmadım. Tozlu evden gözlerime tutulan ışığa baktım, sonra bir el beni kucakladı, yumuşak bir yere temas ettim. Işık söndü fırtına dindi. Karanlığa gömüldüm. Gözlerimi açmadım. Kokusunu bildiğim biriydi. Beni kabuslarımdan kurtarmak isteyen bir el saçlarımda gezindi. Biraz zaman geçtikten sonra el çekildi ve odayı terk etti. Yataktan kalkıp açık olan balkon kapısı kapatıp banyoda aynanın karşısına geçtim. Yaktığım canlar için kendimden intikam almak istiyordum. Kendi kendimin katili olmak, canımı yakmak istiyordum.
''Kendine acı çektirmek mi, bu güzelliğe mi ?''
Yansımasından gözlerine baktım, bir yerlerden tanımaya çalıştım ama bulamadım. Yeşil gözlerinden ateş çıkıyordu, evet evet orman gibi yeşil gözlerinde yangın vardı, neyin yangınıydı bu? Öfke? Nefret? Aşk?
Rüyamdan uyandığımda kan ter içerisindeydim, rüya içinde rüya görmekten nefret ettikçe aynı şeyi yaşıyordum. Yataktan kalkıp üstümü giyindim. Halisülasyonlarıma yenileri eklendikçe ruhum can çekişiyor bedenimden çıkmak istiyordu. Telefonuma düşen bildirim sesiyle ekrana baktım,
Gelen Mesaj: Yunus
Kapıdayım.
Gönderilen Mesaj: Yunus
Yukarı gel, kahvaltı edelim.
Gelen Mesaj: Yunus
Hayır, hemen gel. Seni biriyle tanıştırmak istiyorum.

Üçüncü kez mesajı okuduğumda yanlış yazılmadığını anlayabilmiştim. Yeni biriyle tanışmak bütün hayat hikayeni en başından anlatmak demekti. Benim için çok zordu bu durum öyle ki hikayemi dinledikten sonra beni yargılamayan bir tek Yunus vardı. Tanıştırmak istediği kişi onun için önemli biri olmalıydı. Belki kız arkadaşıyla filan tanıştıracaktır diye düşündüm. Kahvaltı etmeden masadan poğaça alıp çıktım. Merdivenlerden atlayarak bahçenin kapısına ulaştım. Kollarımı Yunusun boynuna sardıktan sonra saçlarını karıştırıp poğaçadan bir ısırık aldım.''Nereye gidiyoruz, kiminle tanıştıracaksın beni.'' Dedim. Tedirgin bakışları ruh halimi incelerken ''Uzun zamandır bir arkadaşım, burada yaşamıyordu. Her şekilde bana yardımcı oldu Özge.''dedi. Poğaça değil de çivi yutuyormuş gibi hissettiğimde,''Niye böyle söyledin, biriyle tanışmayı sevmediğimi biliyorsun. Tanıştırmak istediğine göre senin için önemli biri olduğunu anlayabiliyorum'' dedim. ''Dediğim gibi burada yaşamıyordu, ama artık burada yaşıyor'' dedi. Uzattığı meyve suyundan bir yudum içerken,''Nerde?'' diye sordum. ''Tozlu evde.'' demesiyle birlikte ağzıma yeni aldığım meyve suyunu püskürttüm. Birden dünya durdu, sesler kesildi. Çocukluğumun öldüğü tozlu evde, yeni bir hayat mı olacaktı?.Peki çocukluğum ne olacaktı. Karşıdan gelen küçük kızı gördüm. Tiksinircesine yüzüme baktı. ''Aptal, senin çocukluğun yok ki, ellerimi temizle!'' Diye bağırdı , ellerinden damlayan kana baktım. Yunus omzuma dokunduğunda küçük kız kayboldu.''Özge biliyorum, senin için çok zor. Ama geçti. Sadece Uygarı tanımaya çalış ve içeriye girdiğimizde çocuğa cin gibi bakma lütfen.'’dediğinde dilim tutulmuş gibi sadece başımı sallamakla yetindim. En fazla ne olabilir diye düşündüm. İçeriye girdik. Tanışma faslı geçti kahveler, sigaralar içildi. Aklımda kalan tek şey gözleri oldu, yeşil gözleri bana çok tanıdık gelse de tanıyamadım. Ortam canımı sıkmıştı izin isteyip yanlarından ayrıldım, en yakın kuaförün yolunu tuttum. Siyah ve gri mobilyalı salona girip bekledim benim yaşlarımda bir kız yanıma geldi ''Hoş geldiniz ne işlemi yapılacaktı''dedi. Kararsız kalsam da,''Saçımı boyatmak istiyorum''dedim. Kız gülerek ''Tabi hangi renk olacak aklınızda bir renk var mı, katalog getirmemi ister misiniz?'' dedi.''Kızıl istiyorum.'' dedikten sonra  kızıl rengin tonunu seçtik. Heyecanını gözlerinin ışıltısından görebiliyordum kız boyayı hazırlamaya gittiğinde, kendimi merak ediyordum gece gibi siyah saçlardan sonra kızıl renk benim için büyük bir değişiklik olacaktı. Telefonumun bu sıralar sıklıkla duyduğum bildirim sesi kulaklarıma dolunca ekrana baktım.
Gelen Mesaj: Babam
Annenle bir haftalığına işimiz çıktı kızım.
Büyüdükçe babamın üzerimde olan ilgisinin yavaşça uzaklaştığını hissediyordum. İnsanlara göre 18 yaşına gelen bir yetişkin olabilirdim fakat içimde kanayan dizleriyle babasının sevgisine muhtaç bir kız vardı. Saçlarımın boya işi bittikten sonra fön çekildi, aynada kendimi süzdükten sonra sırıttım. Tahmin etmediğim derecede yakışmıştı, ilk kez kendimi sevmiştim. Ücreti ödedikten sonra, diğer işlerimi de hallettim. Yolun üzerindeki büfe’den iki bira alıp evin yolunu tuttum. Eve varınca karnımın acıktığını fark ettim. Telefonu elime alıp sipariş verecekken kapı çaldı, telefon kulağımda kapıyı açtığımda Yunus içeriye atladı.''Yemek söyleyeceğim sana da söyleyeyim mi ?''dedim.’’Hamburger mayonezsiz.’’ diye bağırdı, iki hamburger söyledikten sonra salona Yunusun yanına geçtim. Bir iki el oyun oynadıktan sonra yemeklerimiz gelmişti. Yunusun ağzı yemek doluyken kanepenin üzerinde duran yastığı yüzüne fırlattım. ‘’Ne yapıyorsun be ruh hastası, savaş mı istiyorsun?’’  dediğinde gülmemi bastırarak ellerimle saçlarımı iki yana savurdum.''Oha, çok yakışmış efsane olmuşsun ama şimdi sana bir şey söyleyeceğim söz ver  kanepeyi bana fırlatmayacaksın.’’ Dediğinde kapı çaldı. Yunus kapıyı açmak için fırladığında gelen kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Yeşil göz elinde bir poşet birayla içeri girince istemeden güldüm. İkisi de delirdiğimi düşünerek bana baktığında, ben aklımda ki düşünceyle daha çok gülmeye başladım. ‘’Allahım sonunda delirdi.’’ Dedi Yunus. Ellerimle göbeğimi sallayıp ’’Kendimi bir fıçı bira gibi hissediyorum.’’deyince ikisi de kahkaha atmaya başladı. Uygar salona geçerken Yunusun kulağına eğilip ''Kanepeyi değil camdan atacağım seni.'' diye fısıldadım saat ilerledikçe bütün anılarımdan uzaklaşmış eğleniyordum. Koltukların birinde uyuya kalan yeşil gözü izlemeye başladım, Yunusun yanıma oturduğunu bile fark etmemiştim, saçlarımı okşamaya başladığında göğsüne doğru kıvrıldım. Uygar olduğu yerden huzursuzca uyandığında kusacak gibi hissettim. Banyoya çıkıp elimi yüzümü yıkayıp tekrar   salona döndüğümde, Uygar suç işlemiş küçük bir çocuk gibi ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmış bekliyordu. İçeriye girdiğimi fark edince,''Yunusun işi çıkmış da, onu söylemek için bekledim, bende gitsem iyi olur.’’ Dedi. Ben hala az önce gördüğüm görüntü için gülmemi bastırırken, Uygarın evden çıktığını gördüm. Hafifçe kafama vurduktan sonra arkasından koştum.''Uygar kalsana film izleriz istersen.’’ Dedim. Teklifime sonradan şaşırsam da iş işten geçmişti. Korku filmi seçip izlemeye başladığımızda, Uygar elinde ki yastıkla korkunç yerler gelince  gözlerini kapatıyordu. Ben olduğum yerde kahkaha atarken yastığı indirip yüzüme baktı. ‘’Yunus  haklıymış. Sen gerçekten delirmişsin.’’ Dedi. Kaşlarımı çatıp arkasında bir yere odaklandığımda korkuyla çığlık attı. Keyfim daha çok yerine gelirken. ‘’Allahım nasıl korkuyor.’’dedim. Aklıma gelen fikirle,’’Ben bir lavaboya gideyim.’’deyip kalktım. Kapının yanında bulunan sigorta kutusunu açıp şartelleri indirdim. Uygar çığlık atarak,’’Allahım yemin ederim hacca gideceğim, günahlarımdan arınacağım. Bismillahirrahmanirrahim. Allahım sen koru beni. Özge neredesin?’’ diye çığlık atıyordu. Gülmemek için elimle ağzımı kapattım ışıklar bir gidip bir gelirken Uygar içeride dualar ediyordu. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi salona dönüp koltuktaki yerime oturdum. ‘’Elektrikler gitti nasıl işedin sen?’’ Diye sordu. Ciddi bir yüz ifadesiyle,’’Saçmalama Uygar elektrikler filan gitmedi. ‘’ dedim. Yastığı yere fırlatıp ayağa kalktığında,’’Nasıl gitmedi Özge? Çığlık attım o kadar duymadın mı?’’ dedi. Gülmemeye çalışırken ciddiyetimi bozmadım, ‘’Çığlık filan duymadım ben.’’dedim. Yastığı yerden alıp koltuğa oturuduğunda televizyonda ki kadının aniden ekrana çıkmasıyla Uygar olduğu yerde sıçramış ben ise içimde tuttuğum kahkahayı serbest bırakmıştım. Uygar ayağa kalkıp pantolonun arkasına elini attığında, ‘’Sıçtım, yemin ederim altıma sıçtım.’’ Dediğinde gülmekten altıma işemek üzereydim. ‘’Senin yüzünden altıma işeyeceğim şimdi.‘’dedim.’’Ben gidiyorum, Allahım eve gidene kadar beni koru bundan sonra film falan izlemeyeceğim söz.’’ Dedi. Evden çıkarken, ‘’Hala gülüyor kıza bak ya.’’ Diye  söyleniyordu. Kapıyı kilitledikten sonra gülüşüm silinmiş hüzünlü halim geri gelmişti. Ağır adımlarla odama çıkıp bedenimi yatağa bıraktım.Yanı başımda duran müzik kutusunu çalıştırıp yatağıma uzandım. Eskiyi özlüyordum, çok eskiyi. Masum bir çocuk olduğum o zamanları. Her çocuğun hayatı mükemmel olmuyordu. Kimi çocuklar dizlerini kanayarak büyüyordu. Ben o çocuklardan biriydim. Dizlerim hala kanıyordu,  ve kanayan yaramı kendim sarmadıkça kabuk tutuyor tekrar kanıyordu. Babasının nazlı prensesi değil de babasının savaşçı kızı olarak büyüyordum. Belki de büyüyemiyordum. Dönüp dolaşıp aynı çukurda düşüyor kendimi cezalandırmak için çaba sarf ediyordum. Elimden tutan kimsem olmuyordu. Sadece kalktığımda üzerimden tozları silkeleyen babam ve Yunus oluyordu. Yürüdüğüm bütün pürüzlü yollara papatyalar serilse de ruhum taşlı topraklı yolu unutmuyordu. Kanamaktan nasır tutmuş ayaklarım pamuktan halılara basmış olsa bile acının en derin halini biliyordu. Hayat bu kızın eline  limon verip limonata yapmasını  istedikten sonra susuzluktan ölen kızın önünde limonatayı yere döküyordu. Etrafında olan insanlar ise kıza gülüyor, yargılıyor, aşağılıyor hatta küçük görüyordu. Halbu ki kız susuz yaşayabilmeyi biliyordu, hayat artık çelme takmasın diye limonatanın dökülmesine göz yumuyordu. Acıyı hissetmeyen insanlar küçük kızın acısını hor görüyor, aşağılayıcı bakışlarını göstermekten çekinmiyordu. Göğüs kafesim artık düşünmekten sıkışırken, müzik kutusunu tekrar kurdum, kabus görmemek için dua ederken, elimde bir pamuk şekerle müzik kutusunda ki atlıkarıncaların birinde olduğumu düşündüm. Sonra aniden duraksadım. Hayallerimde atlıkarıncalara ve pamuk şekerlere yer olmadığını hatırladım. Benim cezam buydu. Acı ve keder. Sırtımı hemen yanımda yatan küçük kızın sırtına yaslayarak gözlerimi yumdum. ‘’Beni ne zaman affedeceksin?.’’ Diye sordum. Cevap bekledim, küçük kız elinde tuttuğu kırmızı balonla odadan çıkarken yüzümü inceledi, 5 sene belki 5 ay sonra demesini bekledim. Affedilmeye ihtiyacım vardı. Öldürdüğüm kadının beni affedip affetmediğini bilemesem de. Küçüklüğümün beni affettiğini bilmeye ihtiyacım vardı. Dizlerimi karnıma çekip sessizce ağlarken gözlerimi sımsıkı kapattım. Söz veriyorum küçük kız dedim içimden söz veriyorum beni affetmen için savaşacağım…
      Güneş o kadar sıcaktı ki, babamla top oynamayı bırakıp mutfakta karnı kocaman olan Banu teyzenin yanına koştum. ''Banu teyzeciğim, bana portakal suyu verebilir misin?"  elimden bardağı alıp saçlarımı öptükten sonra''Tabi ki meleğim''dedi. Sabırsızca portakal suyumu beklerken aklımı kemiren soruyu sormaya karar verdim, ''Banu teyze sana bişey soracağım ama kızmak yok olur mu ?'' dedim. Bardağı elime geri verirken, ''Sor bakalım meleğim, kızmayacağım söz''dedi. Biraz kararsız kalsam da merak ediyordum. ''Sende benim gibi çok portakal yediğin için mi karnın kocaman oldu?''dedim. Banu teyzenin yüzüne sıcacık bir gülümseme yerleşirken, annem mutfaktan içeriye girerek ''Öyle şey olur mu kızım, Banu teyzenin bir çocuğu olacak'' dedi.
Güneşli hava kararıp şimşekler çaktığında aynı evin mutfağındaydım ama artık bu mutfağa güneş doğmuyordu, bu evi, bu odaları tozlar kaplamıştı. Bu ev tozlu evdi, bu evde mutluluk lanetliydi. Öncekilere göre gayet sakin uyanmıştım bu sefer, rüyalarımdan kurtulmayı dilemeyi bırakmış, alışmaya başlamıştım. Bitmesini istediğim her şey aksi gibi tekrar tekrar yüzüme çarpmaya devam ettikçe kendimi saklamak için bir şeyler arar olmuştum. Üzerime temiz kıyafetler giyip uzun zamandır yazmadığım defterime uzandım. Babamın sadece kendisine ve bana özel olarak yaptırdığı defter ile siyah mürekkepli bir kalem aldım,
Merhaba kendim,
Uzun zamandır yaşadığım ve yaşattığım olayların üstesinden gelmeye çalışıyorum. Henüz başaramadım ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum, mesela küçük kız çocuğuna ulaşmaya çalışıyorum, ama onu her teselli etmek istediğimde, ona her uzandığımda yok oluyor, benden uzağa kaçıyor. Artık 18 yaşındayım o günün üzerinden seneler geçti, itiraf etmeliyim kendim, halisülasyonlarım bu sıralar daha çok artmaya başladı, sokakta, rüyamda, banyoda her yerde... Ne dersin daha ne kadar kahrolacağım. Annem ile aram asla iyi olamayacak değil mi kendim, ben hep babamın kızı olacağım. Babam gibi o da beni sevseydi böyle olmazdı? Bir kere olsun karşısına geçip neden beni sevmediğini sormak istemedim. Bana kızma kendim, baban sana bunları öğretti, güçlü olmayı, annen bile olsa seni sevmeyen birinin peşinden gitmemeyi, irdelememeyi sana baban öğretti. Halbu ki annen olmasa bile seni meleğim diye seven Banu teyzeni hatırla kendim, onu sen öldürdün.
Kalemim artık silik yazmaya başladığında  mürekkebin değil de ruhum tükenmişti sanki, gözlerimden akan yaşlar kağıttaki mürekkebi dağıtmıştı, ruhum beni gerçekten terk etmek istiyordu artık, izin vermedim bu bir sır değildi, kayıtlara kaza olarak geçmişti. '7 yaşında bir kız çocuğu komşusunun evindeki polis silahı ile oynarken yanlışlıkla ateş etmesi sonucunda Banu Demir hayatını kaybetti. ' Kaza değildi, iki tane kadın oradaydı. Kavga ediyorlardı ama ben kavganın sebebini anlayamıyor annemin bağırışılarını hatırlıyordum,
"İkinci bir çocuğunuzun olacağına izin vereceğimi mi sandın Banu" diyordu annem. Öyle bağırıyorlardı ki korkuyordum.
"Karnındaki çocuk, onun değil biliyorum Aslı, çok ucuz bir kadınsın, vaktinde bu evliliği kabul ederek ucuzluğunu göstermiştin zaten anlamalıydım" dedi Banu teyzem.
7 yaşındaki bir kız çocuğunun anlamayacağı türden bir konuşmaydı, sonrasında olanlar hem çocukluğumu, hem de Banu teyzemi kaybetmeme sebep oldu. Bu olayın kaza olmadığını bilen üç kişi vardı; ben, toprağın altındaki melek kadın, annem. Telefonumun çalış sesi düşüncelerimin cankurtaran sesi olmuştu, ekranda kayıtlı olmayan numaraya baktım, biraz tereddütle telefonu kulağıma götürdüm,
''Alo'' dedim. ''Alo, Özge Uygar ben numaranı Yunus verdi, kusura bakma bu arada uyanmış mıydın bilmiyorum ama  senin bilebileceğini düşündüm.'' Uygarın sesini duyduktan sonra dün gece ki hali aklıma gelince güldüm.''Neyi biliyor muyum anlamadım. Kusura bakma Uygar kafam fazla dolu.'' dedim. Uygar derin bir nefes verdikten sonra, ''Sende sorun yok canım ne sorduğumu daha söylemedim ki. Hayvan barınağı nerede diye soracaktım, kafanı dağıtmak için benimle gelmek ister misin ?'' diye sordu. Yapacak daha iyi bir işim olmadığından, ''On beş dakikaya aşağıda olurum.'' dedim ve telefonu kapattım. Hayvan barınağına gitmek hep yaptığım bir şeydi, bu sefer ki farklılık yanımda birinin olmasıydı. Dolabımdan çıkardığım gri dibi lastikli bol eşofmanı giyip üzerine bol bir kazak geçirdim, siyahtan kızıla dönen saçlarımı tepeden atkuyruğu yapıp cüzdanımı ufak bel çantasına atıp aşağı indim. ''On beş değil tam on dakikada indin vay canına''dedi Uygar. ''Bekletilmeyi ve beklemeyi.'' dedim. Eliyle yürümemi işaret ederken, ''Hadi gidelim o zaman'' dedi. "Ne yaptın değiştirdin mi pantolonunu." dedim. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım. "O niye canım, yakışmamış mı?" diye sordu pantolonuna bakarken. "Altına sıçmıştın ya dün akşam ondan şey ettim." dediğimde kahkaha atmaya başladım. Uygarın keyfi kaçtığında, "Şuradan mama alalım gel." deyip dükkandan içeriye girdi. Kaldırım kenarında duran siyah kediye uzanıp başını okşadım. Uzun zamandır bu anı bekleyen kedi kolluma sarıldığında gülümsedim. Büyük ihtimal herkes bu siyah kediyi gördüğünde uğursuz olduğunu düşünüp saçlarını çekiyor tiksinircesine yanından geçiyorlardı. Kedinin haline üzülerek kulaklarının arkasını okşadığımda Uygar elini belime yerleştirdi. ''Kafam dolu demiştin, konuşmak ister misin?''diye sordu. ''Aslında istemem, hatta hiç sevmem hayatıma giren sayılı kişilerden birisin Uygar ve bunda Yunusun büyük bir payı var''dedim. Başını olumlu anlamda salladıktan sonra kucağımda duran kediye baktı.
"Onu nereye götürüyorsun?" dedi kedinin başını severken. "Barınağa götüreceğim." dedim. Sokakların kalabalığı barınak yoluna yaklaştıkça azalıyordu. Barınağa geldiğimizde, hayvanlar beni tanımıştı. Adını 'Badem' koyduğumuz bir köpek üzerime atlayıp yüzümü yalarken güldüm. Bademin bu hareketini gören Fıstık, Cesur, Boncuk, Sevgili de üzerime atlayınca yere düşmüştüm. Köpekler yüzümü yalarken kucağımdaki kedinin zarar görmemesi için Uygara uzattım. "İyi misin?" diye sordu Firuze abla. Köpekler Firuze ablanın gelişiyle sıraya dizildiğinde ayağa kalktım. "İyiyim." dedim ve tekrar  köpeklere döndüm. Cebimden onlar için aldığım oyuncak kemikleri çıkardıktan sonra sıranın ilk başında duran Bademe elimi uzattım. "Merhaba yakışıklı, bugün nasılsın." diyerek elimi uzattım. Badem patisini uzattığında gülümseyip oyuncağını verdim ve başını sevdim. Aynı şekilde Cesur  ve Fıstığa da oyuncağını verdikten sonra. Boncuk ve Sevgili nin önünde durdum. "Nasılsınız Sevgili Hanım, Boncuğu sevebilir miyim?" dedim. Sevgili patisini uzattıktan sonra, Boncuk da patisini elime koydu  oyuncaklarını verip diğer hayvanları beslerken. "O köpeğin adı neden Sevgili?" diye sordu. Gülümsedim elimde duran mamayı kutuya koyduktan sonra çimenlerin üzerine oturdum. Uygar da yanıma oturunca Sevgili de kucağıma yattı boynunu ve kulaklarının arkasını sevdim. "Sokakta buldum onu, güzel bir kızla yakışıklı bir çocuğun elindeydi tasması. Sonra sokağın ortasına bağlayıp gittiler. Tasmasında bir not vardı. 'Sevgilim artık onu istemiyor.' yazıyordu. Gerçek sevginin ne demek olduğunu kendime hatırlatmak için adını 'Sevgili' koydum. "dedim. Uygarın kucağına Badem oturdu." Neden onu barınağa bıraktın? " diye sordu. Sinirli bir şekilde güldükten sonra," Annem rahatsız oldu. Komşular şikayetçi oldu. Sokağa bırakmak istemedim buraya getirdim. Gördüğün gibi Badem, Fıstık, Cesur, Sevgili ve Boncuk onları ben getirdim." dedim. Uygarın kucağında duran Bademe baktım. "Onu getirdiğimde hastaydı. Yaşaması için ümit yoktu. Sevgili tedavi süresinin tamamında Bademin yanından ayrılmadı. Büyük köpekler Bademe zarar vermek istediğinde Sevgili hepsine kafa tuttu ve sonuna Badem başardı." dedim. Uygar uzun uzun yüzümü inceledikten sonra, "Sende hastasın yaşaman için bir ümit varsa seni kurtarmak isterim." dedi. Tek kaşım havada söylediği cümlenin haklılığında kayboldum. Fakat benim yaşamam için hiçbir ümit yoktu. O günden sonra herkesin bana katil gözüyle baktığı kişiydim. Arkadaşlarımın anneleri," O bir katil aman sana da bir şey yapar uzak dur. " diyorlardı. Ayağa kalktıktan sonra elimi Uygara uzattım. "Benim için ümit yok." deyip gülümsedim. Uzattığım eli tutarak ayağa kalktığında barınakta işimizi bitirip çıktık. Sokaktaki hayvanlar içinde mamalar bıraktıktan sonra sessiz geçen yolculuğumuz eve gelince son buldu. ''Bende seni evime davet etmek isterdim fakat Yunus o evle ilgili güzel anıların olmadığını söyledi, yine de her zaman beklerim'' dedi. Hemen arkasında olan tozlu eve baktım, ''Evet öyle, yüzleşemediğim anılarım var, bir gün yeniden gelmeyi çok isterim'' dedim. Uygar elini saçlarına götürüp ,''Haberdeki kısmını okumuştum Özge senin suçun değildi, bir kazaydı, yüzleşmek istediğinde yanında olacağım, numaram artık sende var.'' dediğinde bahçe kapısına yöneldim.Eve girip derin bir nefes aldım,belki yanımda biri olursa yüzleşmem daha kolay olurdu Yunusu aradım,meşgul.. tekrar aradım meşgul.. tekrar aradım aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. Şaşırmıştım ilk arayışımda telefonumu açan Yunus ben arıyorum diye telefonunu kapatmıştı. Acıkma hissiyle birlikte mutfağa gidip salçalı makarnayla yoğurt alıp televizyonun karşısına geçtim, iki tane film izlesem de beynimdeki yüzleşme isteğini susturamadım, saat gece  00.30’u gösteriyordu. Ne kadar doğru olduğunu bile bilmeden telefonu elime aldım
Gönderilen Mesaj; Uygar
Uyuyor musun ?.
Gelen Mesaj; Uygar
Hayır, sen neden uyumuyorsun.
Gönderilen Mesaj;Uygar
Bilmem, sanırım yüzleşmek istiyorum.
Gelen Mesaj; Uygar
Tahmin edebiliyorum, bahçede seni bekliyorum, yanında olacağım.
Senelerdir tanıdığım birine inanırcasına yanımda olacağına inandığım biri olmuştu Uygar, bir çok ortak noktamız olduğu gibi en önemli ortak noktamız olan Yunusun yokluğunda beni yalnız bırakmıyordu ya da sevgisizlikten yosun tutan kalbim iki güzel cümleye kanıyordu. Yunus neden beni yalnız bırakmayı tercih etmişti bunu da anlayamıyordum. Odamın balkonunda karşımda duran eve baktım gidip gitmemek konusunda kararsız kaldığım gibi Uygara güvenmek konusunda da kararsızdım. Telefonumu alıp dışarıya çıktım. Ayaklarım beni geri çekse de ileri yürümeye devam ettim. Yağlanmış bahçe kapısından artık gıcırtı sesi gelmiyordu, kapıyı aşıp bahçeye doğru yürüdüğümde kimse yoktu, halbuki yanımda olacağını söylemişti, birine güvenmek.. aptallıktı. Bir an bahçede güneş açtı babam, ben, Banu teyze, annem, Erkan amca hep birlikte oradaydık babam mangalın başında ben çimenlerde otururken Banu teyze saçlarımı örüyordu. Annem babama tabak tutuyor Erkan amca da bize bir şeyler anlatıyordu. Hepsinin mutluluk kaynağı çimenlerde oturan küçük kız çocuğuydu, beni fark etti, çimenlerden kalkıp bana doğru gelmeye başladı, dizlerimin üzerine çöktüm tam konuşacakken beni susturdu,
''Neden meleğimi öldürdün ?''
Küçük kızın omuzlarından tutup sonunda konuşma fırsatı buldum.
''Öyle yapmak zorundaydım, yoksa babamız ölecekti''dedim.
''Hayır ölmeyecekti, sen katilsin, kendinin katilisin her şeyi anladığında çok pişman olacaksın, ama meleğim hala seni seviyor bundan nefret ediyorum'' dedi.
Kollarımı itip tekrar Banu teyzeye koşan küçük kıza baktım, gözyaşlarımın akmasına izin verdim, ayağa kalktım.
''Bunu tek başına yapabilecek kadar güçlü olduğunu biliyordum Özge.''
Diye fısıldadı kulağıma Uygar, yüzümü Uygara döndüm, ağlamamak için sıktığım çenem kırılmak üzereyken omzundan iterek eve doğru koştum. Kapıyı kapatıp dibine çöktüğümde dizlerimi kendime çektim. Yaklaşan krizin farkındayım. Ağlamam şiddetlenirken bu acının nasıl dineceğini biliyordum. Banyoya gidip çakmaklardan birini elime aldım. Ateşi bacağımın iç kısmına yaklaştırırken aynada bana bakan korkak kızla karşılaştım. Ateş tenimi yakarken artık ağlamıyordum, yeteri kadar canımın yandığını hissettikten sonra çakmağı fırlattım. Odama gidip bir sigara aldım. Öyle sakinleşmiştim ki şuanda içinde bulunduğum oda bile hayal olarak geliyordu. Perdeyi açıp ay ışığının odama dolmasını sağladım. Tekrar yatağımın dibine oturup sigaramdan bir duman çektim. Aylarca enkazın altında kalmış bir bedenden farkım yoktu. Dışarıda olanlar öldüğümü sanarak benden ümidi kesmiş, ben ise beni kurtaracaklarından ümidi kesmiştim. Birine güvenmek gerçekten aptallıktan başka bir şey değildi. Acı çekiyordum, fazlasıyla acı çekiyordum. Savaşmaya çalıştıkça bileklerimden geri çekiliyor tekrar tekrar işkenceler içine sürükleniyordum. Telefonumu çıkarıp Yunusun  numarasını tuşladım. Hala kapalı olan telefonu içimin yangınını körüklediğinde ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Bedenimi ve yüzümü iyice inceledikten sonra aynaya daha çok yaklaştım. Yumruğumu sert bir şekilde yansımama vurdum elimden kanlar akarken gözyaşlarımı sildim. Kapı çaldığında damlayan kanın kapıya kadar yol yapmasına izin verdim. Yunusun gözleri yerinden çıkacak gibi olduğunda omuzlarımdan tutup beni sarstı, "İyi misin?" diye sordu. Güldüm. Ölmüş bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Belki de kendimi öldürebilirdim. Söylesene telefonumu açmazken de iyi olup olmadığımı düşündün mü?" Yüzüme bakarken verecek bir cevabı yoktu kapının arkasına uzanıp anahtarı aldı. Kolumdan tutup arabaya bindirdiğinde hemen alt mahallede bulunan hastaneye sürdü. Acilden içeriye girdiğimizde kadın yavaşça elime uzanıp cam parçalarını çıkarmaya başladı. Elimden çıkardığı her bir parça canımdan kopuyormuş gibi yaksa da tepki vermiyordum. "Hanımefendi camlar daha derine inmiş olabilir baskı uyguladığım yerlere tepki verin lütfen." dedi kadın. Söylenilen laflar kulaklarıma ulaşıyor fakat beynim yine de tepki vermiyordu. Kadın Yunusa döndü, "Hanımefendinin rahatsızlığımı var?" diye sordu. Yunus ne cevap vereceğini düşünürken. "Fazla derine indiğini sanmıyorum. Ruhum bu cam kırıklarından daha çok acıttığı için tepki veremiyorum. Sarın elimi ve gideyim." dedim. Kadın ısrarla bir iki kere daha kontrol ettikten sonra gazlı bezi elime sardı. Arabaya binerken, "Özür dilerim." dedi Yunus."Özür dileme. "dedim sadece. İş işten geçtikten sonra özür dilemenin hiçbir anlamı yoktu gözümde."Sahile gidelim mi eskisi gibi?" diye sordu. "Eve gitmek istiyorum Yunus." dedim. Beni yalnız bıraktığı için kendini suçluyordu. Telefonum çalınca cebimden çıkartıp ekranda ki isme baktım. Babam arıyor...
ağlamaktan çatallaşan sesimi düzeltmek için boğazımı temizleyip, "Efendim baba." dedim. "Napıyorsun meleğim." dedi babam. Meleğim derken sesinde öyle bir tını oluşuyordu ki kendimi o tınıda öldürmek istiyordum. "Uyumak üzereydim babacığım sen napıyorsun.?" diye sordum. "Uyuyorsan sonra ararım kızım, sana bir sürprizim var." Hayata bir kere daha gelsem ve seçme şansım olsa yine seni seçerdim baba. "Uyanınca arayacağım seni seviyorum." dedim. "Bende seni seviyorum meleğim." dedikten sonra telefonu kapattı. Kalbime bastırdığım telefonla birlikte arabadan indim ve karşımda Uygarı gördüm. Koşar adımlarla bahçe kapısından içeriye girip kapıyı kapattım. Odama çıkıp müzik kutusunu çalıştırdım. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım."Banu teyze ne olur bu gece rüyama gel ve beni affettiğini söyle." dedim içimden.
Ne olur gel...

Sen Benim Kızımsın -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin