Gelen haberin üzerine bölük başımız Yiğit yüzbaşı da, benim de içinde olduğum 50 kişiyi seçip diğer Buhara bölüklerinden seçilen askerler ile birleşeceğimiz, Buhara dışında bir meydana göndermişti bizi. Bizim gruba liderliği ben yapacaktım. Devletin asker başına gönderdiği paranın yarısını anama yarısınıda sözlüme bıraktım.
Meydanda yaklaşık 300 kişi kadar olmuştuk. Yaklaşık 150 kişi atlı, yaklaşık 100 kişi yaya, yaklaşık 50 kişide okçuyudu. Bu 300 kişilik gruba da liderlik etmesi için başkentten kıdemli bir yüzbaşı gönderilmişti. Gönderilen yüzbaşının adı Semih idi. Semih yüzbaşı, yaklaşık 30 'lu yaşlarda idi. Çok disiplinli bir o kadar da cana yakın idi. Gözleri kısık, kaşları ise hafif çekikti. Çok çevik ve güçlü görünüyordu.
Bizlere seferin, bir türlü rahat durmayan Karahanlı Devleti üzerine yapılacağı hakkında bilgi verdi. Başkente götürülme sebebimiz ise sıkı bir eğitimden geçirilmemiz gerektiğiydi. Semih yüzbaşı, tüm onbaşıları otağına çağırmıştı.
Biz onbaşılar ile bir ağızdan :
Bizi emretmişsiniz komutanım!
Yüzbaşı : Rahat! Sizleri tek tek tanımak isterim.
- Buhara 1.bölükten onbaşı Mehmet emredin komutanım!
- Buhara 2.bölükten onbaşı Burak emredin komutanım!
- Buhara 3.bölükten onbaşı Oğuz emredin komutanım!
Şimdi sıra bana gelmişti. Otakta bulunan tüm onbaşılar çocukluk arkadaşımdı. Beraber at koşturup, kuş uçurur, tahta kılıçlarla savaş yapardık. Şimdiyse o toz pembe günler geçmiş tahtanın yerini demir almıştı.
- Buhara 4.bölükten onbaşı Ömer emredin komutanım!
- Buhara 5.bölükten onbaşı Mücahit emredin komutanım!
- Buhara 6.bölükten onbaşı Muzaffer emredin komutanım!
Herkes kendini tanıttıktan sonra bir sessizlik çökmüştü otağa. Tüm onbaşılar, yüzbaşının konuşmasını bekliyordu. Yüzbaşı, içleri titreten, insana şevk veren, gür sesiyle bizlere :
Tez askerlerinizi hazırlayın bir an önce yola çıkacağız. Sefer, söylediğim gibi Karahanlılar üzerine olacak. Karahanlılar devletimize destek olacağına köstek olup yıkma peşindedir. Kuzey sınırımıza saldırır dururlarmış. Heralde meydanı boş sandılar! Haydi şimdi herkes kendi grubuna gitsin.
Hepimiz duygulanmıştık. İçimizde usul usul akan kanımız çağlamaya başlamış, sakin sakin atan kalbimizse coşmaya başlamıştı. Hep bir ağızdan gür bir şekilde :
-Emredersiniz komutanım!
Diyerek otaktan çıktık.
Otaktan çıktıktan sonra grubumun bulunduğu tarafa doğru yöneldim.
Buhara' da toplam 6 kışla vardı. Kışlalar şehrin güvenliğini sağlasın diye şehrin etrafını saracak şekilde inşaa edilmişti. Her kışla, şehrin farklı bir bölgesinin güvenliğini sağlıyordu. Bizim kışla 4.bölüğün yuvası olup Buhara nın kuzey batısında yer alıyordu. Bu bölge şehrin en hareketli yerlerindendi. Şehrin en büyük pazarı her çarşamba bu bölge kuruluyordu.
Grubumun toplandığı alana vardığımda bir kaç kişi beni ayakta bekliyordu. Aralarında Emre ' de vardı. Herkes yüzbaşının bizi çağırmaktaki sebebini merak ediyordu heralde. Onları bu konuda daha fazla bekletme gibi bir düşünceye sahip değildim.
- Herkes hazırlığını yapsın bir tez yola çıkacağız.
Hazırlıklar 1 saat içinde bitmişti. En önde yüzbaşı ve korumları bulunuyordu. Onların arkasında da sırasıyla ; atlılar, yayalar ve okçular bulunmaktaydı.
Çok fazla ara vermeden 3 gün içerisinde başkent Gazne ye varmıştık. Orada bulunan eğitim subayları, tüm askerleri gözden geçirerek savaşa uygun olup olmadıklarına bakacaklardı. Savaşa hazır olmayanları ise tekrardan özel bir şekilde eğiteceklerdi. Bu sayede savaşta ki kayıpları azaltmayı hedefliyorlardı.
Onbaşı olduğum için bizim gruptan ilk eğitim sınavına ben girmiştim. Atlı, yaya ve okçu olmaz üzere 3 sınıf askerden her biriyle dövüşüşmüştüm. Ilk olarak boş bir talim alanına, elime verdikleri tahta bir kılıç ile bıraktılar beni. Talim alanının diğer bir ucundansa bir atlı üzererime doğru gelmeye başladı. Yapmam gereken çok basitti. Atlının ilk saldırısı savuşturduktan sonra hızlı bir şekilde kılıcı kara ciğerine doğru sokacaktım. Tabi elimdeki kılıç tahtadan olduğu için haliyle adama falan saplanacak hali yoktu.
Atlı hızla üzerime doğru gelmeye başladı. Kargısını göğsüme saplayabileceği şekilde ayarladıktan sonra ufak bir savaş naarası attı. At, bu naara ile gaza gelmiş olacaktı ki hızını arttırmıştı. Hiç istifimi bozmadım taki aradaki mesafe 2 metreye kadar düşünce.
Birden eğildim ve eğildiğimin saniyesinde de doğrularak kılıcımı adamın karnına doğru sürttüm. İlk eğitim bitmişti.
Aynı gün grubumun tamamıda bu teste girmişti. Başaramayan 2 kişi vardı. Onlarda yarın tekrar şanslarını deneyecekti. Size biraz bulunduğumuz alandan bahsedeyim. Eğitim gördüğümüz yer başkentten at ile yarım saat uzaklıkta idi.
Çember şeklinde sıralanmış 10 talim alanı bulunuyordu. Orta kısımda ise sırası ile baksıların ( ozamanın doktoru) otakları, binbaşının otağı, bize Buhara dan başkente kadar eşlik eden Semih yüzbaşı gibi aynı görevde bulunan yüzbaşıların otakları, diğer şehirlerden gelmiş onbaşıların otakları, rütbesiz askerlerin otakları ve talim ustalarının otakları bulunmaktaydı. Talim merkezi günde 500 askerin rahatça eğitebileceği şekilde tasarlanmıştı. Yaralanan askerler ise baksıların sayesinde çabucak iyileşiyordu.
Ertesi sabah 4.bölüğün seçilmiş grubunun lideri olarak ilk ben teste girecektim. Karşımda fiziği fiziğime yakın biri vardı. Tercihe göre sol elimizde tahta kalkan ve sağ elimizde tahta kılıç vardı. Test yine basitti. Çocukluğum babamın acemi askerleri aynı test ile eğitmesini izlemekle geçmişti nede olsa. Kazanmak için yapmamız gereken saldırıları kalkan ile bloklayıp kılıç ile düşmanın açık bir noktasını bulup oradan saf dışı bırakmaktı. Sadece altımızda pantolonumuz vardı onun dışında üstümüz çıplaktı.
Adam kılıcını kaldırıp bana vurmak istedi. Aynı anda da bende kalkanımı kaldırıp onun saldırısını durdurdum. Gövdesi boş kalınca da kılıcımı gövdesine saplayabilmek için ileri doğru uzattım oda hemen kalkanını indirip saldırımı durdurdu.
Ilk birkaç dakika böyle geçmişti. Her ikimizde birbirimizin açığını arıyorduk ve birbirimizi deniyorduk. Adam neredeyse hiç açık vermiyordu. Sonunda aklıma birşey geldi. Bu genelde cüsseli askerlerin karşısındaki kendilerinden cılız askerlere uyguladıkları birşeydi.
Hızlı birşekilde kalkanımı siper ederek adamın üzerine doğru koşmaya başladım. Amacım tüm gücümü kalkanıma aktarıp bu vaziyette adamın kalkanına vurup onu şaşırtmaktı. Kendimi iterek hızlıca adamın üzerine doğru koşmaya başladım. Bu sırada adamda kalkanını kaldırmıştı. Hızlı bir şekilde kalkanımla adamın kalkanına vurdum.
Benim bu hareketim adamı birkaç adım geri atmıştı. Adam ne olduğunu tam anlayamamıştı. İşte şimdi saldırmam gerekiyordu. Sağ ayağımı öne attım ve geride kalan Sol bacağımla kendimi tüm kuvvetimle ile attım.
Birkaç adım kala adam kendine gelmişti. Saldırmak faydasızdı. Saldıracağımı sanıp bloklamak için kalkanını kaldırdı. Ben ise saldırmaktan vazgeçip az önce yaptığım hareketi tekrar yaptım. Adam yere düşmüştü. Kılıcımı hızla savurdum ve boğazına çok az bir mesafe kala durdurdum.
Bu sırada bizi izleyen grubum alkışlarla ve ıslıklarla beni kutluyordu. Benim için bu günün testi de bitmişti. Dün testten kalan 2 asker bugün tekrar edilen testten geçmişti. Bu günkü bir yaya asker ile yapılan bire bir dövüşte 7 kişi kalmış ve şanslarını yarın denemek üzere diğer grup üyleri ile birlikte otaklarına çekilmişti.
Güneş ufaktan kaybolmuştu. Akşam namazlarımızı kılıp otaklarımıza çekildik. Yarın sınav bir okçuya karşıydıki okçular okun yanında kılıç da kullanabilen askerlerdi. Bu test eminimki herkesi zorlayacaktı.
Test nasıl geçti. Ömer'i odasına çağıran binbaşı ona ne gibi bir görev verecekti. Hepsi ve daha fazlası 5.bölümde...
Esen aklın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUHARALI VAMPİR
VampirgeschichtenBen, 956 yılında Buhara da doğdum. 24 yaşımda savaşta ki yeteneklerim sayesinde Gazne ordusunda yüzbaşı oldum. Emrime verilen askerler ile düşman ordusunun mühimmat ve erzak yollarını keserdim. Ta ki Bizans komutanlarından biri ile teke tek yaptığım...