Nefesim kesiliyordu.Bu kocaman ev sanki her nefesimde gittikçe daha da küçülüyordu.Bir an önce çıkmalıydım.Onu hatırlatan bir sürü anı vardı ve ben bu anıları kaldıracak kadar güçlü değildim.Elimdeki son bavulu da asansöre koyduktan sonra son kez birlikte aldığımız dairemize baktım ve kapıyı derin bir nefes alarak çekip kilitledim.Belki gelirdim tekrar eğer gelecek cesareti toplayabilirsem...~
Telefonuma sürekli gelen Hope'un aramasını görmezden gelip arabaya bindim.Yeni bir hayata atacağım ilk adım olabilir miydi bunlar,çok mu riskli davranıyordum ya da daha acım çok mu tazeydi cevaplayamadığım binlerce soru hücum ediyordu beynime.Gideceğim yerin Gps konumunu açıp arabayı çalıştırdım.La'dan ayrılmam lazımdı ve bu kesin bir şeydi bu sebeple iki gün önce kuzey Kaliforniya'nın ücra bir köşesindeki kasabadaki hemşire ilanını kabul etmiştim.Her şey çok ani olmuştu.Ama kalacağım evi görünce bile güzel bir deneyim olacağını düşünüyordum en azından aklım dağılırdı olanlardan sonra.
Milyonuncu çalışında artık dayanamayıp aramayı açtım.Hope her zamankinden farklı bir ses tonuyla "Ne yapıyorsan hemen bırak ve benim evime gel,Delilah!"diye çıkıştığında "Sakin olur musun?Kendi kararlarımı verebilecek yaştayım."dediklerimde haklıydım 25 yaşındaydım. "Delilah,verdiğin karar çok ani,bu sen değilsin.Düşünmelisin enine boyuna."dediğinde "Burada kaldığım her dakika sanki düşünemiyorum ve lütfen Hope lütfen kararıma saygı duy."dedim yorgun çıkan bir sesle.Hope sesimdeki yorgunluğu ve birikmişliği anlamışcasına "Uzun sürmeyeceğini biliyorum ama kendini böyle bir şey yapmak zorunda hissetme lütfen,olanlar senin suçun değil.Yalnız değilsin,ben varım."sakince "Hope uzun sürmese bile uzaklaşırım.Ve biliyorum teşekkür ederim."diye mırıldandım.Artık üstelese bile bir şey yapamayacağını anlayan ablam iyi yolculuklar ve varınca ara beni gibisinden klasik şeyler söyleyerek telefonu kapadı.
Araba sürerken sanki kaçtığım gerçeklikten uzaklaşmıyormuşum da gittikçe yakınlaşıyormuşum gibi hissediyordum.~3 saat sonra~
Arabamla daha önce hiç bu kadar uzun bir yolculuğa çıkmamıştım ve bunu yalnız yapmak da değişik bir tecrübe olmuştu.Elimde tuttuğum fotoğrafa son bir kez bakıp navigasyonun 4 dakika sonra hedef sağdadır demesiyle derin bir nefes aldım.
Elimdeki fotoğraf tatlı bir köy kulübesiydi modern ve güzel.Tatil olarak gelip kafanızı dinleyip gideceğiniz bir türden ve burada 1 yıllık kalmak bunun artı yanıydı.
Sağdaki kulübeyi gördüğümde aklımdan geçen her şey bir anda durdu.Elimdeki fotoğrafla gerçektekinin tek benzerliği aynı yerde olmasıydı.Kulübe yıkılmak üzereydi!Şaka gibiydi her şey.Hayatım.Kendimi sakinleştirmeye çalışarak kulübenin kapısını açtım.İçerisi de en az dışarısı kadar boğucu ve kötüydü.Koltuk benzeri bir şeyde sırtı kapıya dönük gri saçlı biri oturuyordu.Boğazımı temizlememle bana döndü ve "Delilah olmalısın?"dedi heyecanlı sesiyle. "Evet,ve siz?"yüzüne baktığımda en az 55lerinde bir kadındı ama çok heyecanlıydı. "Ben Helen,bu kasabanın yöneticisiyim."
"Telefonda konuştuğum sizdiniz o halde?"dedim gözlerimi gözlerine dikerek.
"Evet evet, bu kadar hızlı beklemiyorduk sizi"
"Evet bu belli oluyor"dedim odaya tekrar bakarken. "Bir kaç küçük tadilata ihtiyacı var o kadar."kendisine bile inanmayan bir sesle dedi.
"Helen hanım,üzgünüm ama bu şartlarda burada konaklamam ve yaşamam anlaştığımız şartlarda yoktu." Sabrım taşıyordu artık hayatta her şey kötüye gidiyordu.
"Delilah bu kadar çabuk gitmek istiyorsan tutmayalım seni" dediğinde arkamı döndüm ve kapıya doğru yürüdüm.Aceleyle yanıma gelip "Bir şeyler içelim ve bunu konuşalım."dediğinde tamam dedim ve arabamla onun dediği yere doğru yola çıktık.Yolculukta Helen bir şeyler diyordu galiba kasabayı anlatıyordu ama aklıma David gelip duruyordu ve nefes alamıyordum sanki bir şey dış dünyayla bağlantımı kesiyordu.Helenin "Evet burası."demesiyle arabayı durdum.
Henry's Bar yazan bir tabelanın önündeydik 55 yaşında birinin beni bir bara getirmesine şaşırıyordum.Barları tercih etmem diye fısıldadım içimden sanki Helen bunu duymuş gibi "Burası kasabımızın en sevilen lokanta-barı" dedi ve başımı sallayarak onu takip ettim.Üzerimdeki trençkotu ellerime alarak kapıdan geçtik.İçerisi çok büyüktü yemek yiyen ve muhabbet eden insanlarla çevriliydi etrafım.Arka tarafta daha sessiz olan bölüme geçtiğimizde Helen "Sana kulübede yaşayabileceğin bir ortam sağlamaya çalışırım ve kasabanın ödeneğini araştırdıktan sonra belki yenileyebiliriz."Dediğinde "Ora-" daha sözümü bitirmeden Helen "Delilah lütfen senin gibi deneyimli bir hemşire çok ama çok gerekli bize.Bu mesleği sevdiğin ve değer verdiğin için gelmedin mi buraya?" Dediğinde içimden gelmedim bu yüzden gelmedim,kaçtım çünkü korkağım demek geldi ama başımı sallayıp evet "Helen hanım" dedim.Masanın üzerinde duran ellerimi sıktı ve "Helen yeterli canım" dedi.Alışmalıydım en azından bi denemeliydim.Her şeyden bu kadar çabuk kaçamayacaktım.Derin bir nefes alıp "Pekala yarından itibaren deneme sürecine başlarız."dedim ve sözümün bitmesiyle bize doğru yürüyen uzun boylu adam dikkatimi çekti.Masaya yaklaştığında başıyla Helen'e "Merhabalar leydim "diyerek gülümsedi.Helen "Merhabalar lordum" dedi kıkırdayarak aralarındaki ilişki samimiydi anladığım kadarıyla ve eliyle beni göstererek "Delilah,uzun zamandır bahsettiğim yetenekli hemşiremiz."dedi ve bana dönüp "Bu da bizim Henry'imiz" elimi uzatarak "Memnun oldum."dediğimde "Bende" diyerek elimi sıktı.Uzun boyluydu ve yapılıydı üzerindeki oduncu gömleğiyle sanki bi klasik filmden fırlamış gibiydi.Helen bir şeyler söylüyordu yine ve takip edemiyordum. "İlgini çeker mi Delilah?"sesiyle konuya dahil olmak zorunda kaldım.
"Pardon,kaçırdım neden bahsediyorduk?"dediğimde Henry "Helen istersen sana etrafı benim gezdirebileceğimi söylemişti" dedi.Helen'e baktığımda "Canım bu aralar hem doktor hem de kasabayla ilgilenmek yoğun olucak.Üzgünüm" dedi bunun üzerine kibarlığına Henry'e dönüp "Bundan büyük zevk duyarım" dedim.Henry beni yarın doktorun ofisinden alacağını söylediğini duydum ve Henry giderken David ile ne kadar farklı olduklarını düşündüm.David insanlarla anında samimileşip onlarla konuşmaya çalışırdı.Ama Henry dedikleri bu insan gerekli olmadığı zamanlar ve yakın olmadıklarıyla konuşmuyor gibi gelmişti.David sarışındı diye düşünürken beynime dur artık diye bağırmak istedim.Her konuyu ona bağlamak zorunda değilsin.Dur artık! Bunun yerine elimi beynimi sıkmak istermiş gibi kafama koyduğumda Helen "Yorgun olmalısın tatlım" diye konuştu "Yolda mola vermediğim için oldu galiba" dedim gülümseyerek ve o da istersen kalkıp dinlenebilirsin yarın yorucu bir gün olacak diyerek karşılık verdi.Ona teşekkür edip iyi geceler dileyerek girdiğim mekandan çıktım.Arabama bindiğimde geldiğimiz yolu takip ederek yıkılmak üzere olan barakamın önüne geldim.Bagajdaki bavulu çıkarıp kulübeye girdiğimde derin bir nefes alıp deneme sürecinde yuvam olucak bu yıkıntıya baktım.Helenin oturduğu koltukta kıvrılarak uzandığımda belki de hata yaptığımı düşünüyordum ama uyku beni kollarına almıştı bile....

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Henrys'
FanfictionAsla geri dönmeyeceğin birinin aşk acısını çektin mi? Sence bu sorulması gereken bi soru mu?