~
David'in sesiyle uyandığımda yüzümede gülümsemeye engel olmak isteyerek yastığı yüzüme bastırdım.Kapının yanından "Uyumadığını biliyorum Delilah"dediğinde kıkırdayarak yastığı kaldırdım ve "Günaydınlar"diyerek karşılık verdim.Onun da yüzüne yerleşen gülümsemeyle günüm şimdiden güzelleşmişti.Hayalini bile kuramayacağım bir ilişkinin içerisindeydim ve bunun için ne kadar teşekkür etsem azdır diye düşünüyordum.
Yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdüğümde "Bugün de çok güzelleşmişsin"diyip dudaklarımı öptüğünde kendimi geri çekip "Sana göre her an daha da güzelleşiyorum olmaz ki ama!"diye sitem ettiğimde belimden tutup beni kendine çekip "Sen her zaman benim için em güzeli olucaksın,Delilah" dedi ve o an Tanrı'ya yalvardım 'Lütfen bu anda duralım sonsuza kadar.'~
Ev dediğim döküntüden çıkıp yeni bir günü selamladığımda gökyüzü sanki daha da güzelleşmesi mümkünmüş gibi güzeldi.Bu saçma cümleme kendi kendime güldüğümde aklıma gelen anıyla içimdeki hüzün büyüyordu.David'in daima en güzeli olup günden güne daha da güzelleşmek,artık imkansızlar diyarının kapısında yazan bu söz.Gözlerim yaşarmaya başlamadan aklıma doktorun ofisini getirdim ki bu bile oturup ağlamama yeterdi.Galiba hayatım şuan olmadığı kadar dipteydi.Babamı kaybettiğim ve annemin bizi terk ettiği zamanlardan bile daha çok.Derin bir nefes alıp kulübeye girip üzerime bir kazak ve pantolon geçirdiğimde bir lattenin modumu ne kadar yükseltebileceğini hatırladım.Sabah saatin 8 iydi yani daha sağlık ofisine gitmeme 1 saat vardı,Henry's e uğrayıp latte şansımı deneyebileceğim için tebessümle kulübeden ayrıldım.Arabama ihtiyacım yoktu bu küçük kasabada her yer yakın ve yollarda gezi rotası gibi olduğundan buna gerek yoktu.Yavaş adımlarla ilerlediğimde bol oksijen kendimi daha da iyi hissetmeme ve David'i,işimi,şuanki durumumu aklımdan çıkarmaya başladım.Elimde olsaydı sadece bu ağaçların arasında yatardım.
Henry's in girişindeki tabelada 'Geleneksel 18.Hikaye Gecesi,Hepiniz davetlisiniz!' yazısına gülümsedim,burası kaç yılında kalmıştı acaba...
Kapıyı çekip içeri girdiğimde etrafta kimse yoktu.Bar tezgahına çantamı koyup etrafa baktığımda buradan çıkmam gerektiğini belki de daha açmadıklarını düşünüyordum.Gerçi nereye gideceğimi 1 saat ne yapacağımı da bilemiyordum.Çantamı koyduğum yerden alacakken ikili kapı açılıp Henry'i gördüğümde gözlerini kırpıştırıp elindeki kahveye ve sonra bana baktı. "Gidiyordum ben de tam" diye mırıldandığımda "Delilah?"demesiyle arkamı dönüp "Efendim?"diyerek cevap verdim. "Ne için-Ah doğru sana kasabayı gösterecektim değil mi?"dediğinde bunu unuttuğumuzu fark edip "Hayır hayır onun acelesi yok,ne zaman müsait olursan gezdirirsin ki gerek bile yok."dediğimde rahatlayıp elindeki kahveden bir yudum aldı ve sonra "Peki o zaman?"diyerek yüzüme baktığında "Aslında sadece Latte için gelmiştim."dediğimde "En yakın Starbucks 200 km ötede,biraz yanlış gelmişsin"dediğinde gözlerimi devirerek "Her neyse" dediğimde elindekini göstererek "İstersen?"diye teklif etti "Biraz ağır gelebilir gerçi."dedi alaycı bir sesle "Teşekkür ederim,rahatsız ettim sabah sabah"dedim en gıcık sesimle ve ilerlemeye devam ettim arkamdan gelen kahkaha seslerine daha da gıcık oluyordum.Aslında durum çok komikti eminim bunu yaşayan ben farklı olsaydı kahkahalarla gülerdim ama şuan nedensizce tüm mutluluğumu bir latteye bağlamıştım ve o da ellerimden kayıp gitmişti.
Acele etmeden kasabayı dolaşmaya başladığımda gerçekten çok güzel bir kasabaydı,David ve benim emekli olduktan sonra yaşamaya can atacağımız türden.Yüzümü ellerimin arasına alıp içimden 10 a kadar saydığımda daha iyi hissediyordum.Sorunum buydu işte aklımdan çıkarmayı beceremiyordum.Elimdeki yüzüğün metalinden yayılan soğuklukla sanki bir yardım gelmişçesine doktorun ofisine doğru yürümeye başladım.Şuan ki en büyük problemlerinden birine.İçeri girdiğimde kimse yoktu.Doktor Brandon büyük ihtimalle açıp daha sonra bir yere gitmişti.Mutfağa girip kahve makinasını hazırlamaya koyulduğumda en azından sevdiğim mesleği yaptığım için minnettardım.Kahvemi bir bardağa boşaltıp bekleme salonunu ve doktorun ofisini incelemeye başladım.Burada bu şartlar altında olmasa nasıl da mutlu olabileceğim aklıma geldi.Mutlu olabilirdim belki de denemeliydim.
"Helen sen misin?"diye gelen sese doğru ilerleyip "Ben Delilah."dediğimde "Kahve için çok teşekkürler"diyerek elindeki kupayla gelen doktor Brandon'u gördüğümde kahvemi indirip "Rica ederim"diyerek yanıtladım.
Doktor Brandon ofisine doğru gittiğinde onu takip ettim ve "Bugünkü hastalardan kaşıyla ilgilenmemi istersiniz doktor?"dememle "O mesele vardı dimi?"dedi bıkkıncasına "Gelen kişi sayısına göre değişebilir"diye mırıldandığında kahvemi sehpadan alıp hastalar gelene kadar biraz buradaki düzeni öğrenirim diye etrafı ve hasta belgelerini incelemeye başladım.
~3 saat sonra~
Şansıma daha hiç hasta gelmemişti ve sıkıntıdan patlayacaktım Brandon onun iÇin bir kahve daha hazırlayıp hazırlayamacağımı sormak ve sonrasında da bana teşekkür etmesi dışında konuşmamıştık ve o kitaplar arasına gömülüp hipnotize olmuştu bu sessizlikte beni yoruyordu.Açılan kapıyla duyulan minik zil sesiyle gözlerim büyük bir beklentiyle kapıya döndüğünde doktor Brandon'un da benim kadar heyecanlandığına emindim.
Elindeki 2 kahveyle bize doğru gelen Henry'i gördüğümüzde Doktor Brandon "Hoşgeldin,Henry "dedi ve önündeki kitaba geri döndü.Henry ofise girmeden kapının kenarında durup elindeki karton bardağı bana doğru salladı ve oturduğum yerden kalkıp ona doğru ilerlediğimde beni incelediğini biliyordum.
Ona yaklaştığımda "Latteniz"diyerek uzattığı bardağı aldım. "Ama sen nasıl,hani yoktu?"dediğimde gülümseyerek "İstediğim şeyler için yok seçeneğini bilmiyorum"dedi ve ilerlemeye başladı.Mutfağa geçtiğinde elindeki kahveden içerek masadaki sandalyeye oturdu.Karşına oturduğumda "Teşekkür ederim,gerçekten"diyerek lattemi içmeye başladım ve her içtiğim yudumla daha da iyi hissediyordum.Henry yüzüme sanki ilk kez bir insan görüyormuşçasına baktığında "Üzerime döktüm değil mi?"dememle kahkaha attı. "Hayır sadece latteyi bu kadar özleyen başka biri görmemiştim de" dediğinde bende gülümsedim.
"Ee,nasıl gidiyor?"diyerek şu anki durumu sordu "Hiçbir şey olmuyor,hasta gelmesini bekliyoruz sağır edici bir sessizlikle" dediğimde ellerimdeki kahveyi indirip elllerimle kulaklarımı kapatıp kafamı salladığımda gülerek "Her zaman bu kadar sakin olmaz,değerini bil."diye mırıldandı.Elindeki kahve bardağıyla uğraşıyordu ve bu manzara çok doğaldı karşımda koyu yeşil ceketle ve hafif kıvırcık saçlarıyla oturup gayet doğal bir şekilde kahve bardağıyla oynuyordu onu incelerken birden gözlerini bardaktan kaldırıp benim gözlerime baktığında "Yüzüğünün anlamını sorabilir miyim?"dediğinde afallayıp diğer elimle yüzüğümü kavradım iç güdüsel olarak.
"Evlilik yüzüğüm"diye mırıldandım bu sefer gözlerimi ben kahve bardağımdan ayırmıyordum. "Evlenmek için çok genç değil misin?"diye sorduğunda "Aşk için hiçbir zaman genç olunmaz"diye mırıldandım ve "Kusura bakma sadece şuan eşin nerede?"diyerek kaçtığım soruyu yüzüme çarptığında gözyaşlarıyla dolmuş gözlerime inanamadım.Cevap vermem gereken uzun bir süre sessizce oturduk,kendime daha açıklayamadığım bir gerçeği sesli söyleyemezdim.Henry sonunda sessizliği bozmak isteyerek elini omzuma koydu ve "Ne zaman istersen açıklayabilir,anlatabilirsin ya da hiç anlatmayabilirsin.Özür dilerim bunu sorduğum için."dedi hassas bir ses tonuyla gözlerimi onun mavi gözlerine çevirdiğimde "Galiba şuan evli değilim"dediğimde gülümsedi ve "Galiba?"diyerek durumdaki çelişkiye gönderme yaptı sakince. "Belki bu başka bir zaman anlatılacak bir hikayedir ha?"diyerek ona bakmayı sürdüm.Daha fazla bu konudan konuşmak istemediğimi anladığı için "Hikaye demişken bu geceki hikaye etkinliğine geliyor musun?"diyerek konuyu değişti.
"1990'ları geçmiştik en son bildiğim kadarıyla"dediğimde alışmaya başladığım kahkahasını duydum yine ve "Bu kasaba azıcık geçmişte kaldı,maalesef!"dedi dediğinde gülümsediğimde "Gülümsemek sana yakışıyor."dediğinde bunu duymayı beklemediğim için gözlerimi nasıl yani dermişcesine ona doğrulttum "Yani hikayeler seni gülümsetir demek istemiştim"dediğinde gülüp "Teşekkür ederim."diyerek bardağımdaki kahveyi bitirdim.Doktor Brandon içeri girdiğinde Henry kahve kutularını çöpe atıyordu.Brandon bana dönüp "Duyduğum kadarıyla kasabanın hikaye gecesine katılacaksınız,bugün fazla kalabalık değil istersen erken çık,eğer yardım gerekirse ben sana ulaşırım"dediğinde bunu nezaketen değilde 'Beni yalnız bırakın' dememek için önerdiğini biliyordum.Bu kadarcık sürede onun yalnızlığa alıştığını ve bana alışmasının çok ama çok uzun süreceğini anlamıştım.Brandon'dan nefret etmiyordum belki bende böyle olurdum bir 45 yıl sonra,kendim ve yalnızlığım.Henry benim yerime teklife "Çok iyi olur,teşekkürler Brandon"diyerek masaya yaklaştığında Brandon çoktan ofisine gidiyordu.
Henry'i şimdi ne yapacağım bakışını attığımda anlamayacağını biliyordum,bakışlarla konuşmak David ve benim olayımdı, bana "bana yavru kedi gibi bakmayı keser misin?"dediğinde çantamı almak için askılığa gittim ve sonra kapıyı açıp çıktım.Henry de yanıma geldiğinde "Ben kulübeye gidiyorum o zaman"dediğimde bana "Brandonculuk yapma!"dediğinde "Necilik?"diye sordum. "Benle zaman geçirmemek için Brandon gibi kaçmaya çalışıyorsun."dediğinde "Neden kaçmaya çalışmam gerekiyormuş ki?"dediğimde "Orasını da sen bileceksin,Delilah."diyerek kolumdan beni çekiştirmeye başladı.Onunla neredeyse bir gün geçirecektim.
~~~~~
Merhabalar,merhabalar.Öncelikle buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkür ederim ve şimdi gelelim konuya;Henry bildiğimiz Henry.Delilah ise aklınızda canlanan herhangi biri ya da kendiniz olabilir çünkü bu karaktere yakıştıracak biri bulamadım maalesef ): Ve gelecek bölüm biraz daha olay olucak farkındayım biraz sakin ilerliyor ama ben aşkın ya da sevginin hızlı oluştuğuna inanmıyorum bu sebeple bu kitapta biraz yavaş olucak bu duygular.
Tekrardan teşekkürler,
Sizi seviyorum <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Henrys'
FanfictionAsla geri dönmeyeceğin birinin aşk acısını çektin mi? Sence bu sorulması gereken bi soru mu?