Sabahın gözlerimi açıp üzerimdeki örtüye daha da sarılarak kapıdan çıktım.Verandada duran kutu dikkatimi çekti.Dikkatli adımlarla kutuyu kucağıma aldığımda "Dayanabilirsin."-Henry yazan bir kartla bir termos kahve ve 2 tane sandviç vardı.Minnetle gülümseyerek içimden teşekkür ettim.Günüm güzel başlamıştı bari.
Elimdeki kurtula hızla içeri girdim ve üzerimdekileri çıkarıp kalın bir beyaz kazak ve siyah pantolon giydiğimde ısınmaya başlamıştım.Hızlı adımlarla evden çıktığımda arabayla değilde yürüyerek giderek bu kasabayı biraz keşfetmeye karar verdim.
Kasabanın her yerinden nehrin sesini duyup sanki bir cennet deneyimleme imkanı sunuyordu kocaman ağaçlarıyla size.Yürüyerek doktorun ofisine geldiğimde 1 saat önce geldiğimi fark ettim.Ofisin çevresi çok sakindi.Çantamı omzuma asarak dolaşmaya başladım.Manzara sanki ruhumu temizlemek istermişçesine etkiliyordu.Dalıp gitmişken içeri girmenin kötü bir olasılık olmayacağını düşünüp kapıya doğru yöneldim ve kulpu açarak içeri girdim.İçerisi genişti ve daha önceki çalıştığım yerlerden kesinlikle farklıydı;hastahane havası hatta sağlık Ofisi olduğunu bile anlayamazdınız girdiğinizde içeri doğru ilerlediğimde bekleme alanını gördüm bomboştu,normalde de fazla hasta olacağını düşünmüyordum ya neyse,hafifçe boğazımı temizleyerek "Merhaba,Kimse var mı acaba?"diyerek bir cevap bekledim.İçerideki küçük odadan bir hışırtı geldiğinde oraya doğru ilerledim ve tam kapıyı açıcakken kapı içeriden açıldı ve 70'li yaşlarında gözüken bir beyefendi çıktı.Uzun boyluydu ve yıllar onu yormuştu belli ki yüzü ve saçları bunun kanıtı niteliğindeydi.
"Nasıl yardımcı olabilirim?"dedi mavi gözleri yüzüme odaklandığında.
"Delilah,yeni gelen hemşireyim?"dedim karşılık olarak "Ah demek Helen yaptı yine yapacağını!"diye konuştuğunda eliyle dağınık dosyaları göstererek "Buraları düzeltip sonra da kahve yapabilirsen yardımların için minnettar olurum"dedi.Ani bir çıkışla "Pardon,görevim bu mu olacak yani?"diye sorduğumda kapının açılış sesiyle karşımdaki kişi cevap verememişti.Helen hızlı adımlarla içeri girdi ve "Geç kalmışım!"diye mırıldandı. "Çoktan tanışmışsınız bakıyorum da Brandon ile" ve ismini böyle öğrendim karşımdaki kişinin. "Galiba burada yardımıma ihtiyaç yok Helen" dediğimde Helen eliyle içerideki mutfağı göstererek "Bize 1 dakika verebilir misin Delilah?"dedi sakince nefesini vererek.Mutfağa girdiğimde kapıyı kapatarak konuşmaya başladılar.Galiba Brandon bu kasabanın doktoruydu ve onunla tanışmamız hiç de düşündüğüm gibi olmamıştı,yardımımı böyle bir biçimde red edip bir hizmetli muamelesi görmek,hayır aklımdan dahi geçmemişti.Helen ile konuşmaları bittiğinde gözlerinde 'lütfen Delilah,sakin' bakışını yakalar gibi oldum "Brandon'la konuştuk özür diliyor tanışma şeklinizden dolayı" dediğinde gerçekten mi olduğunu anlamak iÇin Brandon'a çevirdim bakışlarımı "Brandon,yardımına ihtiyacım yol ki 30 yıldır tek başıma idare edebiliyorum.Helen bana danışmadan iş yaparsa böyle bir tepki vermem çok normal!"dediğinde Helen'le yaptığımız anlaşmadan haberi olmadığını anladım.Helen hemen söze atlayıp "70 yaşındasın Brandon artık bu kadar yükü sırtlayamazsın.Kasabanın tek doktorunu yormak istemeyiz."dediğinde Brandon "İhtiyar mı demek istiyorsun?"diye imalı bir soruyla kıkırdamamı tutamadım.İki çift göz de üzerime döndüğünde kafamı eğdim.
"Her neyse,Brandon seninle çalışacak Delilah"dediğinde Helen. "Brandon,bir aylık deneme süreci var,unutma onu Helen!"dedi.
Artık bu konuşmaya katlanmayacaktım. "Sizi konuşmak için yalnız bırakayım ben en iyisi,iyi günler" diyerek kapıya döndüğümde ikisi de hararetle tartışmaya dönmüşlerdi.
Kaç kilometre gelmiştim burası için ve şimdiden bir hayal kırıklığıydı,kalacağım yer,yapacağım iş...Acaba geri mi dönmeliydim?Soruları beynime hücum ederken bir yandan da Helen'e sinirleniyordum, nasıl olur da söylemezdi beraber çalışacağım insana bu durumu? Nasıl oluyordu da her şeyde mağdur olan ben oluyordum.
"
Gerçek olmayacak kadar güzelsin Delilah,bir insan olamayacak kadar,bir melek gibi ; insan bazen unutuyor senin de bizim gibi olduğunu
"
David' in sesini sanki yanı başımdaymışçasına net duyduğumda gözlerim dolmaya başladı.Keşke her şey o anda donsaydı ama işte her şey bitmişti,galiba.
Nereye gideceğimi bilmeden ilerlediğimde insanların olmadığı bir kenara indim.Gözlerimi kapatıp sadece o anda olmak istiyordum.Geçmişte yaşamak,geri dönmemek.
10-15 dakika sonra izlendiğimi düşünerek gözlerimi açtığımda karşımda yine oduncu gömleği giymiş olan Henry oturuyordu.O da dalmış gibiydi.Kaç dakika olmuştu geleli? Olduğum durum çok mu komik duruyordu dışarıdan? diye düşünmeye başlıyordum ki "Kusura bakma,çok huzurlu duruyordun.Bölmek istemedim."diye mırıldandığında "Desene içimdekiler yansıtmamakta uzman olmuşum" sonra dediğimin saçmalığını fark edip "Her neyse"diyerek gözlerimi oturduğumuz taşların dibine
indirdim.
"Zor bir gündü desene?"
"Beklediğimden kat kat.Beni istemediğini,tek başına yeterli olacağını söyledi."
"Doktor Brandon biraz zor bir adamdır ama zaman geçip yakınlaştığınızda bir baba gibi sevgisini asla üzerinden çekemez."dediğinde bakışlarımı yerden çekip yüzüne çevirdim.Yüzü çok kusursuzdu.Gözler,burnu,saçının düşüş şekli ve cildi çok sağlıklı duruyordu.Onu incelemeyi kesip "Galiba asla anlaşamayacağız,o kadar kalacağımı düşünmüyorum."dediğimde gözlerinden bir anlık şaşkınlık geçtiğini yakaladım. "Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun?"dedi.Sinirlenecek bir şey yoktu ama 'Ben mi pes ediyordum? Bunca olanlardan sonra?Üstüne bunları yaşayıp sineye mi çekmem gerekiyordu?' ağzımı açıp düşüncelerimi sıralayacakken Henry "Biraz değişik bir soru oldu.Ama biraz daha zaman verip işlerin nasıl gideceğini görmek istemez misin?Ne kaybedersin ki?"diyerek sorusunu yönelttiğinde "Haklısın,ne kaybederim" diyerek cevapladım.Tüm bu olanlar neredeyse tüm günümü yemişti nasıl olduğunu anlayamamıştım.Henry ile kaç saattir oturuyorduk bilmiyordum bu son konuşmadan sonra ikimizden de bir ses çıkmamıştı ve bunun için minnettardım,biraz olsun buranın ne kadar güzel olduğunu anlayabilmiştim,sessizlikte.
Henry yavaşça oturduğu yerden kalkıp "Bir şeyler yiyor musun yoksa şu şehirli kızlar gibi 'diyetteyim'modunda mısın?"dedi.Diyetteyimi derken sanki gülmemek için kendini zor tutuyordu.Biliyordum öyle kızları elbette ve katılıyordum durumları çok komikti.Yemeyeceğim diyerek diyete girer ve her akşam 2-3 kat fazla yemek yerler sonra tekrar pişman olup bu kısır döngüye devam ederler.Gülümseyerek "Gerçekten yemek güzel olabilir ve öyle kızlara mı benziyorum?"dediğimde bana gülümseyerek bakıp "Bilmem,zamanla tanıyacağız artık."dedi.Yanyana kasabanın tek lokanta/barı olan Henry's e doğru ilerledik.~
Hope daha yeni Olmpys'ı doğurmuştu.David ve ben ablamı yalnız bırakmıyorduk.Hope'un eşi Luke 2 yaşındaki Anna ile ilgilenmekten bitkin düştüğü için.Gerçekten mükemmel bir ailelerdi ve bir gün umarım ben de böyle bir aileye sahip olurdum David ile.David Olmpys'ı kucağına alıp alnına hafif bir öpücük bıraktığında.Karşımdaki manzarayı durdurmak isterdim,gördüğüm en güzel şeydi.Kulağına "Bizim de yakında olur" dediğimde kıkırdayarak güzel gözlerini gözlerime yönelttiğinde nasıl bu kadar şanslı olduğuma bir defa daha inanamamıştım.David ile çok uyumluyduk.Ruh ikizine inanmıyordum ta ki tanışana kadar.Ve aşırı şanslıydık,birbirimizi bulacak kadar.Güzel geçen günlerimizden sonra David neden evlenmiyoruz dediğinde bilmiyorum deyip ışık hızıyla evlenip farklı bir evreye geçmiştik.Hayal edeceğimin ötesinde bir sevgiliye,eşe ve insana sahip olmuştum ve şuan tek istediğim ikimizin bir birleşimini dünyaya getirmekti.Bizim çocuğumuzu.~
Henry ile içeri girdiğimizde hızla içeriye girip bir şeyler hazırlamaya başladı.İçerisi yine kalabalıktı galiba her zaman böyleydi.Bu sefer gidip taburelerden birini çekip Bar tezgahının oraya oturdum.Henry girdiği hızla çıktığında elinde daha önce görmediğim mor bir tabak tutuyordu.Gözlerimi tabaktan çektiğimde önüme koymuştu bile "Bu mor nar salatamız" dediğinde "Burada?"dediğimde "Nasıl yani?"dedi gülümseyerek. "Bu bar/lokanta tarzı bir yerde böyle bir şeyle karşılaşmak şaşırttı sadece Bay Cavill."dediğimde "Daha nelere şaşıracağınızı bilemezsin,Del ve sanki senden 100 yaş büyükmüşüm gibi konuşmayı keser misin rica etsem?"dedi önüme bir bardak viski koyduğunda.Kafamı salladığımda "Hadi,denesene" dedi başımı kaldırıp yüzüne baktığımda nasıl hayat dolu olduğunu düşündüm hafifçe gülümseyerek bakmayı sürdürdüğümde "Pişman olmayacaksın,güven bana."demesiyle bir çatal aldım.Yediğim tüm salatalardan farklıydı.Galiba bu düşüncem yüzüme de yansımış olacak ki "Beğendin değil mi?"dedi Henry yine aynı ses tonuyla "Beklediğimden daha güzel"diyerek çatalıma sarıldığımda o da uzaklaşarak elindeki bezle tezgahı temizliyordu.
"İnan bana burası da beklediğinden güzel olacak" diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Henrys'
FanfictionAsla geri dönmeyeceğin birinin aşk acısını çektin mi? Sence bu sorulması gereken bi soru mu?