Hayat bazen insanların umduğu gibi gitmeyebilir. Sen gülmek ve hep mutlu olmak istersin. Ama bir gün gelir mutluluk yerini hüzüne bırakır. Çünkü hayat bir film veya masal değildir, hep mutlu sonla bitsin. Hayat hayattır. İlla bir örnek vermek gerekirse hayatı bir oyuna benzetebiliriz. Oyun gibi zevklidir. Hiç bırakmak istemezsin. Sımsıkı tutunursun. Fakat bu oyunda mızıkçılar da vardır, hilekarlarda. İşte onlarla tanıştığında soğursun hayattan. Kaybetmeye başlarsın. Dedim ya hayat bir film veya masal değildir. Hep iyiler kazanır kuralı yoktur. Tek yönlü değildir yani. Bu yüzden oyunu kuralına göre oynamayı sevmem.
Bundan 6 yıl öncesine kadar benimde kurallarım vardı. Hayallerim, hedeflerim... Sabitti hep düşüncelerim. Bu kırmızıysa evet kırmızıdır. Bordo olamaz, koyusu veya açığı yoktur! Kırmızıdır işte. Ama onunla tanıştığımda kırmızılarım bordo, mavilerim turkuvaz oldu. Sadece siyahlarım değişmedi. Onlar hep siyahtı ve hala siyahlar..
On yedi yaşındaydım. Hava yağmurlu ve rüzgarlı.. Kafamda annemin hediye ettiği kırmızı bir bere vardı. Yeşil hırkamla okula yürüyordum. Oysa annem bugün havanın yağmurlu olacağını söylemişti. Şemsiye alsaydım keşke. Neyse birazdan yağmur diner diye umuyorken arkadan biri bana doğru yaklaştı. Kesin Uzay bu. Yine beni korkutmaya geliyor herhalde. Ben kanar mıyım bu numaraya artık. Hemen kendimi hazırladım ve o tam bağıracakken aniden arkamı döndüm. Uzay da korkudan yerdeki çamurlu su birikintisine düştü. Tabii bu sefer ben Uzay gibi yüksek sesle kahkahalar atmadım yalnızca yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Çünkü dün aynısını ben yaşamıştım hem de okuldaki yakışıklı çocukların gözü önünde. İşte şimdi ödeşmiştik.
Bu arada size Uzay'dan bahsedeyim. Uzay'ın ismi gibi duyguları da fazlasıyla uçsuz bucaksız. Bir gün çok mutluysa diğer gün aşırı derecede morali bozuk oluyor. Hatta bazen bu duyguları bir, iki saatte bile değişkenlik gösterebiliyor. Ya da gerçekten bir şeye çok sevindiyse bunu dışarıya göstermeyi çok iyi biliyor. Mesela her şeye gülüyor ya da sürekli espri yapıyor. Ama sinirli olduğunda sakın yanına yaklaşmayın. Ben en yakın arkadaşı olmama rağmen bana olur olmadık yerde bağırıyor. Ve gerçekten çok kırılıyorum. Kırıldığımı belli etmiyorum, edemiyorum. Ben de böyleyim. Uzayın tam tersi gibi... Duygularımı hiç belli edemem. Ağlayamam mesela. En azından herkesin içinde. Veya çok mutlu olduğumda sesli sesli kahkahalar atamam, sadece ufak bir tebessüm olur yüzümde. Utandığımdaysa konuşamam ve kıpkırmızı olurum. Sanırım bir tek bu duyguma hakim olamıyorum. Zaten elimde olan bir şey değil. Asıl garip olan esmer olup kırmızı oluşum.
İşte tamda dün okulda korkudan düştüğümde yakışıklı çocukların bana gülmesi beni utandırmıştı. Ve kıpkırmızı olmuştum. İntikamımı aldığıma göre Uzay'ı kaldırıp okula gidebilirim. Uzay'a elimi uzattığımda bana sinsice bakıp beni yanına doğru çekerek çamurlu su birikintisine düşürmüştü. Uzay işte yine hile yaptı. Ben yere düşünce gülmeye başladık. Evet hayatımdaki ilklerden biri daha Uzay'la birlikteyken gerçekleşti. Yüksek sesle kahkaha atmak. Hem de çok içten. Bu hoşuma gitmişti. Rahatlamıştım sanki. Neyse ben yerdeyken Uzay bir anda ayağa kalktı ve çamurlu eteğiyle okula koşturmaya başladı. Ve "Sona kalır dona kalır!" diye bağırdı. Uzay... Deli dolu ve farklı bir kızdı. On yedi yaşında olmamıza rağmen yedi yaşında gibi davrandığı olurdu ve bu davranışlarını herkesin içinde utanmadan sergileyebiliyordu. Doğru olan da bu değil mi zaten? Hayat bu bir varsın, bir yoksun... Anı yaşa! Gül, eğlen, aşık ol! Aşk... o da çok garip bir duygu. Yani öyle duymuştum. Uzay 12-C ' deki Oğuz'dan hoşlanıyordu. Ama bu hoşlantı aşka dönüşmüştü. Çünkü üç yıl olmuştu. Lisede ilk yılımızdı onlarınsa ikinci yılı. Çömez diye dalga geçmek için sınıfımıza gelen onuncu sınıflar Uzay ve benle uğraşırlarken "Uzay'ın beyaz atlı prensi" sınıfımıza geldi ve "Rahat bırakın kızları napıyorsunuz siz?" diye arkadaşlarını sınıfımızdan çıkarmıştı ve onlar adına bizden özür dilemişti. Ne kadar da centilmen. Tabi Oğuz da Uzay'dan hoşlanmış herhalde. Bunlar konuşmaya başladılar. Ve üç yıldır konuşuyorlar. İkiside birbirine sırılsıklam aşık. Bunu tüm okul biliyor neredeyse ama Oğuz bu konuda biraz çekingen davrandığı için bir türlü çıkamıyorlar. Uzay'da ilk erkek söylemeli diye düşünüyor . Bu yüzden hiç ilerleyemiyorlar. Neyse işte ben aşkı Uzay'dan duydum. Çünkü her akşam beni arayıp Oğuz'la ilgili bir sürü şey anlatıyor. Yok işte bugün şöyle günaydın demiş, yok işte şöyle bakmış falan filan.. Çok saçma bence bu duygular. Niye bir insan diğerinden hoşlanır ki? Hepimiz aynı değil miyiz? Ne üstünlüğü var onun? İşte böyle düşününce size de biraz saçma gelebilir. Ya da benim "Beyaz atlı prensim" daha gelmediği için de böyle düşünüyor olabilirim.
Sanırım geldi bu gülüş, bu dalgalı saçlar, peki ya gözleri... Gözleri ne kadar da güzel... Hayır! Hayır! Bu şekilde görmemeli beni yerde çamur içinde... Off, Uzay yapacağını yaptın yine hilekarsın işte! Allah'ım bu tarafa doğru geliyor. Zaten niye bu kırmızı bereyi taktıysam... Çok dikkat çekiyorum yeşil hırkam ve turuncu botlarımla. Gerçekten trafik lambası gibiyim. Buraya mı bakıyor o? Olamaz bana doğru geliyor. Kalbim yerinden çıkacak galiba. Eteğimde iyice ıslanmış. Hemen kalkmam lazım diye düşünürken elini bana uzattı. Ne kadar da yardımsever. Benim yere düştüğümü sandı herhalde. Neyse bozuntuya vermemeliyim. Cool* ol Merve! Ben de elini tutmak için elimi uzattığımda elini çekti ve yere düştüm. Olamaz tam da Derin ve grubu yanımdan geçiyorlardı. Çok kötüsün sen ya! Dışardan da adama benziyorsun. Ama çok kabasın. Yine rezil oldum işte. Bana mı gülüyor herkes! Uzay nerdesin sen? Hani sekiz yaşında söz vermiştik birbirimizin en kötü gününde bile yanında olacaktık? Hem hilekarsın hem de yalancı! İşte tam da o anda tüm hayallerim yıkıldı. İki dakikalığına da olsa seni beyaz atlı prensim sanmıştım. Halbuki sen zorbanın tekiymişsin. Boyundan utan.
Cool: Türkçe karşılığı "serin" demektir. Ama gençler arasında yaygın bir biçimde kullanılan "cool" sözcüğü bu bölümde "havalı" anlamında kullanılmaktadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DONA KALDIM
ChickLitHayat bazen insanların umduğu gibi gitmeyebilir. Sen gülmek ve hep mutlu olmak istersin. Ama bir gün gelir mutluluk yerini hüzüne bırakır. Çünkü hayat bir film veya masal değildir, hep mutlu sonla bitsin. Hayat hayattır. İlla bir örnek vermek gereki...