Uzay geldi ve beni yerden kaldırdı. Bir de espri yapıyor "Dona kaldın" diye. "Okula gitmeliyiz acele et beş dakika sonra ders başlayacak" dedim. Ve nasıl üç dakikada okula geldiğimizi hala hatırlamıyorum. Sınıfa tam girdim bir de ne göreyim. O zorba burada benim okulumda, benim sınıfımda, üstelik benim sıramda! Yanıma gelip sessizce gülerek "Trafik lambası da buradaymış" diye kulağıma fısıldadı. Bak sen şuna bir de benimle dalga geçiyor. Ben sana ağzının payını verirdim ama.. Dua et Semra Hoca derse girdi. Ne Semra Hoca mı? Olamaz ya bugüne sözlü vardı. Ne yapacağım ben? Hiç çalışamadım dün. Annem çok hastaydı. Yemeği ben hazırladım bulaşıkları da ben yıkadım. Babam da yorgundu. Erkenden yatmıştı garibim. Tüm gün İstanbul trafiğinde direksiyon sallamak kolay değil tabii. Eyvah Semra Hoca bana bakıyor. "Merve söyle bakalım.. Dede Korkut Hikayeleri kaç hikaye ve kaç önsözden oluşmuştur?" diyince kalbime inecekti. Banane Dede Korkut Hikayelerinden, edebiyat öğretmeni olmayacağım ki ben. Polis olduğumda suçluları yakalarken bana Dede Korkut Hikayelerini mi soracaklar? Neyse işin aslı; eğer bu soruyu bilemezsem edebiyattan kalacağım. Bu son şansım.
"Şey.. Hocam.. Dün çalışamadım da.. Yarına çalışsam bana bir şans verseniz olur mu?" dedim. Ve arkalardan bir ses geldi. "On iki hikaye ve bir önsöz hocam" diye. Bak sen şu işe bizim zorba yine bana bulaştı. Fazla olmaya başladı bu çocuk ama. Semra Hoca "Doğru cevap! Sen yeni mi geldin?" dedi. Ve bana bakıp "Çalışsaydın" diyerek gözlerini doğru cevabı veren bay zorba ineğe çevirdi. O da gülümseyerek "Evet hocam, adım Cem Antalya'dan İstanbul'a babamın işi dolayısıyla yeni taşındık. Bundan sonra bu okulda okuyacakmışım" dedi. Hayır bu bir kabus olmalı. Hem yakışıklı hem de inek üstelik oldukça kaba. Bu kadar aykırı olmamalıydı. Zaten Derin çocuğu kesmekten parça parça etmişti. Çok sinir oluyorum bu kıza. Hele Uzay dövmek bile istiyor. Kız iki dakika boş durmuyor. Bir Oğuz'un yanında bir Sedat'ın yanında. Sadece ikisiyle kalsa iyi. Berk, Ayhan, Emir... Anlayacağınız her okulda olan bir tip... Hep üst sınıflarla flört eden. Şimdi listesine Cem'de eklenmişti. Nefret ediyorum bu kızdan! Neyse akşam olmuştu baya bir yorulmuştum bugün. Tek istediğim eve gidip biraz uyumak ve sonra yeni başladığım Ayşe Kulin'in Veda adlı kitabını okumaktı. Aslında kitap okumayı çok sevmezdim ama bu kitap ilgimi çekmişti. Bu arada size ailemden bahsedeyim. Annem emekli ana sınıfı öğretmeni, babam da İstanbul'da şehiriçi bir otobüste şoförlük yapıyor. Annemle babam görücü usulü evlenmişler. Sonra da birbirlerine aşık olmuşlar. Ben üç yaşındayken bir yaşında küçük bir erkek kardeşim varmış. Ama kalbi delik olduğu için dayanamamış ve ölmüş.
Sonunda eve yaklaştım. Çok yorulmuşum.. Eve girdiğimde annem bir koltukta yatıyordu. Yine akşam yemeği bana kaldı galiba... Ama çok yorgundum. Neyse babam için bir şeyler yapmam lazım artık. Pijamalarımı giydim ve mutfağa yöneldim. Aklıma en kolay yemek olan menemen* geldi. Babam da pek sever menemeni. Bir de yanında mis gibi bir ayran... Keyfine diyecek yok! Hemen biberleri ve domatesleri doğradım ve yumurtayı almak için buzdolabını açtığımda son yumurtayı sabah kahvaltıda yediğim aklıma geldi. Hemen hızlıca cüzdanımı alıp Nurettin amcadan yumurta almaya gittim. Nurettin amca da mahallemizin ton tonu. Tipik bir 'bakkal amca' yani. Beni de çok severdi.
Sonradan fark ettimki pijamalarım üstümde. "Aman kim görecek?" deyip koşmaya başladım. Çünkü ocağın altını açık bırakmıştım. Bakkala doğru koşarken arkadan bir ses "Küçük kurbağa küçük kurbağa kuyruğun nerede" diye bağırmaya başladı.Yine o ses "bay zorba inek".. Bak sen şuna önce trafik lambasıydım şimdi de kurbağa... Aslında haksız sayılmazdı. Yeşil kurbağalı pijamalarımla tam bir kurbağaya beniziyordum. Bir tek kuyruğum eksikti. Hemen ona dönüp "Sanane be salak!Senin burada ne işin var? Beni mi takip ettin?" diye çemkirdim. O da gülerek "Komik kızsın sen, işim gücüm yok seni mi takip edeceğim?". "Doğru ya sen git evde Dede Korkut Hikayelerini oku mööö". "Off çekil şuradan yumurta almam lazım". "Hayır ilk ben geldim benim almam lazım" diye didişirken Küçük Ahmet son yumurtayı almış gidiyordu. "Senin yüzünden alamadım işte" diye bir daha çemkirdim. Menemen yumurtasız yenir miydi?
Eve geldiğimde yanık kokuları tüm evi sarmış annemi yattığı yerden kaldırmaya bile yetmişti. "Merve ne yaptın sen? Yeni aldığım tava yanmış" deyince ne üzüldüm bilemezsiniz (!). Yemek yapmak ve bulaşık yıkamak annenin görevidir. Banane ya kalkıp yapsaydı. Zaten edebiyattan kalmıştım. Bir de başımda bay zorba inek belası vardı.
Nedense sabah çok mutlu kalktım. Taa ki saatimin bozulduğunu öğreninceye kadar. Saat 8.47. On üç dakika sonra okul başlayacak. Üstelik kahvaltımı etmedim, saçımı yapmadım, çantam hazır değil! Hemen formamı giyip saçımı sıkıca topladım. Çantamı hazırlamaya vakit kalmadan saat 8.54 olmuştu. "Olamaz son altı dakika! İlk derste Hüseyin Hocayla" diye kendi kendimle konuşmaya başlamıştım. O kadar kötü bir durumdayım yani. Hüseyin hocada okulumuzun 28 yıllık matematikçisi. Askılı pantolonu ve mıknatıslı gözlükleriyle gerçek bir matematik öğretmeni.
Okula geldiğimde saat tam 9.02'ydi on dakikalık yolu beş dakikada koşmak büyük başarı doğrusu. Okulun atletizm takımına katılmalıyım. Kesin madalya kazanırım. Sınıfa tam girecekken, ayakkabımın bağcığına bastım ve yere düştüm. Sanırım ayağım kırıldı. Allah'ım nasıl bir acı bu! Sessiz olmalıyım Hüseyin Hoca derste.. Kalkmaya çalışırken biri elini bana doğru uzattı. "Bu sefer düşürmem seni merak etme! Zaten fena düştün" dedi gülerek. "Tek geç kalan ben değilmişim demekki" dedim bay zorba ineğe.Ve elini tutmak için elimi uzattım. "Teşekkür ederim, ama canım çok acıyor sanırım ayağımı kırdım yürüyemem bu halde". "Tamam o zaman revire gidelim zaten şurası hemen biraz dayanabilir misin?" dedi. O kadar da zorba değilmiş. Ama hala inek. Neyse yakışıklı ineğim beni revire götürdü ve Yasemin Hemşire ayakkabımı çıkardı ben sızlanırken. Keşke çıkarmasaydı. Rezil oldum. Sabah telaşla çoraplarımı giyeyim derken farklı çorapları giymişim. Biri mor kurdeleli diğeri mavi çiçekli. Tabi yakışıklı inek bunu görür görmez gülmeye başladı ve zorba haline geri döndü. " Ya gülünecek bir şey yok sabah biraz geç kalktım okula yetişme telaşıyla yanlış çorapları giymişim" diye bağırdım. Ama bay yakışıklı zorba inek daha sesli kahkahalar atarak beni kızdırmaya devam etti. Okuldaki gıcık olduğum insanlar listesine eklenmesine az kalmıştı. Yasemin hemşire ortamın havasını değiştirmek için "Kuzucuğum bir şey yok ayağında sadece incinmiş ve biraz şişmiş" dedi. Bu sefer "Hani kırılmıştı ayağın?" diye alay etmeye başladı.
Biz insanlar her şeyi abartmayı seviyoruz sanırım. Neşeyi, acıyı, parayı... Galiba ben de acıyı abartmıştım. "Canım çok acımıştı ama." "Tamam hadi sınıfa gidelim." "Ama dersten 15 dakika geçti. Hüseyin Hoca bizi hayatta derse almaz üstelik bir güzelde rezil eder." "Hüseyin Hoca kim?" "Matematikçi." "Kantine inelim o zaman ikinci derse gireriz." "İyi olur kahvaltı yapamadım zaten." "Bende." Kahvaltı lafını duyunca yumuşamıştım. Çünkü yemek benim bu dünyaya geliş sebebimdi. Hele çikolatalı pasta... Dünya'nın yedi harikasından biri olmalıydı. Tamam Dünya'nın değildi ama en azından Merve'nin yedi harikasından biriydi.
Menemen: Yumurta, soğan, yeşilbiber ve domatesle yapılan bir yemek
NOT: Medyadaki yakışıklı Cem, bir önceki bölümde medyada yer alan kişi de Uzay'dı arkadaşlar :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DONA KALDIM
ChickLitHayat bazen insanların umduğu gibi gitmeyebilir. Sen gülmek ve hep mutlu olmak istersin. Ama bir gün gelir mutluluk yerini hüzüne bırakır. Çünkü hayat bir film veya masal değildir, hep mutlu sonla bitsin. Hayat hayattır. İlla bir örnek vermek gereki...