O gün Amfitiyatroda toplandıklarında Nora'nın içi içine sığmıyordu. Sol elinin işaret parmağındaki annesinden yadigar bekaret yüzüğünü ovuyor, ellerini birbirine kenetleyerek dua ediyordu.
Ne yazık ki kamp ateşi berbattı. Çok sıcak ve çok ışıltılıydı. Tüm gece şarkılar söylendi. Başta Hermes melezleri olmak üzere herkes birbiriyle şakalaşıp durdu. Nora hariç herkes çok güzel vakit geçirdi. Nora mutsuz ve yalnızdı. Üstelik hayalini kurduğu o sahiplenilme anı bir türlü yaşanmamıştı.
O gece gizlice Hades kulübesine gitti yine. Ama bu kez önceki gün yattığı yatak doluydu. Nico di Angelo derin uykusuna dalmıştı. Göğsü düzenli bir şekilde kalkıp iniyordu. Nora, hiç ses çıkarmadan ranzanın üst tarafına çıktı ve yatağın üstündeki yastığı aşağıya saldı. Alt taraftan di Angelo'nun nefes alıp verişi duyuluyordu. Sırt üstü yatıp gözlerini kapattı ve uykuya daldı.
Bir kâbus görmeye başladı. Yedi yıl öncesindeydi rüyasında. Altı yaşındaki hâli evin içinde paytak paytak dolaşıyordu. Sonra görüntü kayboldu ve bir çığlık duydu. Bu kez ciddi yüzlü bir kadın belirdi,
"Oku!" diye bağırdı.
Kız küçücük parmaklarını kitabın üstünde gezdirdi. Bu annesinin büyü kitabıydı. Gözlerini kıstı ve okumaya çalıştı. Ama ne zaman bunu yapsa harfler dans etmeye başlıyordu.
"Sana oku dedim!" diye bağırmaya devam etti annesi, kızın kafasına vurarak.
Küçük kız acı içinde inledi ve dudağını ısırarak tekrar kitaba baktı. Yapamıyordu. Okuyamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlarken kafasını iki yana salladı, "Lütfen," dedi. "Anne lütfen!"
Annesinin gözü seyirdi ve yaklaşıp kıza tokat attı. Kızın minicik bedeni savruldu ve rüzgarda savrulan bir tüy gibi yüz üstü yere kapaklandı.
"Artemis aşkına! Daha okuyamıyorsun bile! Seni lanet olası velet!"
Kız emekleyerek kaçmaya çalıştı ama kadın onu saçından tutarak çekti.
Nora refleks olarak öne doğru atıldı ve gözlerini açarak bir küfür savurdu.
"Hoop! Ağır ol."
Nora dönüp sağ tarafa baktı. Bu Nico'ydu.
"İyi misin?"
Bu kez de dönüp sola baktı. Bu da Hazel'dı.
Bir şey söylemeden ranzadan aşağıya atladı. Gerindi ve saçlarını savurdu.
"Nora," dedi Hazel. "Sahiden yeni bir tişörte ihtiyacın var."
"İstemiyorum!" dedi Nora. Bıkkın bir şekilde kazağını düzeltti.
"Hiç olmazsa Annebeth'le birlikte bir silah almaya git."
"İstemiyorum!" diye yineledi Nora'nın titrek sesi.
Hazel iç çekti. Bu kız çok zordu. "Nora," diye ısrar etti. "Derdini bizimle paylaş."
"Derdim sizsiniz!" diye patladı Nora. Yumruğunu sıktı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. "Hepiniz... Hepiniz o kadar sıkıyorsunuz ki beni! Anlamıyorsun değil mi? Bıktım bana iyi misin diye sormandan! İyi gibi mi görünüyorum? Hayır! Çünkü iyi değilim! Hiç iyi değilim. Ben KÖTÜYÜM!"
Hazel hafifçe geriye kaydı ve korkuyla sinirden köpürmüş Nora'ya baktı. Nico da elini kız kardeşinin sırtına koymuş, onu korumak istermişçesine bir adım öne çıkmıştı. Hazel yutkundu ve elini sırtında hissettiği ağabeyine baktı. Korkak bir kız değildi o. Güçlü bir savaşçıydı. Sırtını dikleştirdi ve karşısında ona bağırıp çağıran Nora'ya yöneldi. Nico, onun ağzını açmasına fırsat vermeden, "Sen kötü değilsin," dedi dişlerinin arasından. "O kadar zayıfsın ki... Biz Hades melezleri senin gibi değiliz... Ve sen de- sen de bir Hades melezi gibi değilsin!"
Nora kaşlarını çattı burnu sinirden kıpkırmızı olmuştu. Ne yapacağını bilemeyerek yeniden bekaret yüzüğüyle oynamaya başladı. Bir süre nefretle karşısındaki çelimsiz çocuğa baktı. Çok cılızdı, kendisinden büyük olmasına rağmen onu haklaması hiç zor olmazdı. En ufak darbesiyle yerle bir olurdu. Tahmin ettiği gibi de oldu; yumruğunu çocuğun suratına geçirdi. O kadar sert vurdu ki zavallı çocuk sendeledi. Zar zor ayakta duruyordu. Ama sinirliydi ve bu yaptığını karşılıksız bırakacak gibi bir hali yoktu. Ne de olsa savaş görmüş korkusuz bir kahramandı. O yüzden Nora, derhal terk etti kulübeyi. Koşarak yemekhaneye gitti. Sabah sabah böylesine gürültülü bir biçimde yemekhaneye dalmasıyla bütün gözler ona çevrildi. Nora'nın başı dönmeye başlamıştı. Sonunda gözleri karardı. Ta ki güneş kadar parlak bir şey belirene kadar. Gözlerini bir kaç kez kırpınca tam karşısındaki yakışıklı, sarışın adamla karşılaştı ve bu ani değişimle şaşkına döndü. Yemekhane ve melezler yok olmuştu.
"Sen kimsin?" dedi tedirgin bir biçimde.
Adam kahkaha attı ve biraz daha yaklaştı, "Apollon'um tabii. Senin baban."
Nora'nın gözleri kocaman açıldı ve kalbi duracak gibi oldu. Aklına gelen tek şeyi söyledi: "Sana inanmıyorum."
Adam yeniden kahkaha attı ve, "Yapma. Az önce Hades'in oğluna yaptığın şeyden sonra ya Ares'in kızıydın ya da benim."
Nora kaşlarını çattı, "Sen... Benimle aynı yaşta gibi görünüyorsun!"
Apollon gülümsedi, "Görkemli tanrı halime dönüşüp gösteriş falan yapmayacağım sana."
"Olamaz," dedi Nora. "Sen değilsin. Apollon olamaz... Be-benim annem bir Artemis avcısıydı..." İçten içe bu kadar aşağılık olabilecek tek tanrının Apollon olabileceğini düşünüyordu. Bir Artemis Avcısı'nı baştan çıkarmak. Yaptığı resmen buydu. Şerefsiz, diye düşündü Nora.
"Çok güzel bir Artemis avcısı..." diye düzeltti Apollon.
Nora kaşlarını iyice çattı, "Gördün mü? Karıştırmışsın. Benim annem hiç de güzel değildi."
Apollon güldü, "Yok artık! Tabi ki karıştırmadım. Birlikte olduğum kadını tanırım herhalde değil mi?"
"İğrenç." dedi Nora bekaret yüzüğünü parmağında çevirerek. "Sen iğrenç bir tanrısın."
"Ben senin babanım." dedi Apollon alınmışçasına. Kafasını geriye doğru savurarak kahkaha attı.
Yaklaşıp kızının yanağını okşadı. Nora bir adım geri çekildi, "Iy! Dokunma bana!"
Apollon tekrar etti, "Ben senin babanım."
Nora iç çekti. Onunla aynı yaşta gibi görünen genç ve yakışıklı birinin ona bu kadar yaklaşması huzursuz olmasına neden oluyordu.
Apollon tekrar kızına yaklaşmayı denedi ve Nora bu kez geri çekilmedi. "Hades'in çocuğu olmak iyi bir şey değil tatlım. Onlar dışlanıyorlar. O iki melezin halini görmedin mi? Deli gibiler..."
"Onlar benim kardeşlerim! Onlar hakkında düzgün konuş!"
"Nora! Ben-senin-babanım..."
Nora elleriyle yüzünü kapadı. Kafasını iki tarafa hızla salladı. "Hayır, hayır, hayır!" diye bağırdı. Gözlerini sımsıkı yumdu. "Bu gerçek değil! Bu, başka bir kâbus."
Tekrar melez kampının gürültüsünü duymaya başladığını fark etti. Apollon'un görüntüsü kaybolmuştu ve parmaklarının arasından etrafında halka oluşturmuş kalabalığı görüyordu.
"Apollon melezi..."
"Lanet olsun!"
Nora ellerini iyice bastırdı yüzüne ve yere çöküp ağlamaya başladı. Normalde herkesin içinde ağlamayacak kadar gururluydu ama düşünme yetisini kaybetmişti. Böyle bir şey olmasına imkan yoktu. Sahiplenilmiş miydi? Herkesin gözleri önünde. Apollon tarafından bir de.
Artık hıçkırarak ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lullaby (Nico di Angelo FanFiction)
Fanfiction"Uyu bebeğim, uyu. Her şey yolunda. Uyu bebeğim, uyu. Tanrı hep yanında. Gün bittiğinde, güneş gittiğinde, Gökten, göllerden, tepelerden. Her şey yolunda, güvenlice dinlen. Yıldızların ardında bir ülke, duydum ninniler içinde. Uyu bebeğim, uyu. Her...