Bölüm 7

1.1K 126 92
                                    

Nora gözlerini tavana dikmiş, neden hâlâ melez kampında olduğunu düşünüyordu.

Bir kaç saat önce, Levesque, di Angelo ve Nora yemekhaneye ışınlandıklarında bütün melezler akşam yemeği için toplanmışlardı. Bir gündür ortalıkta olmadıklarını, Will Solace söylemişti Nora'ya. Yemekten sonra da bir kaç Ares melezi yardımıyla Nora'yı Apollon kulübesine götürmüştü. Neyse ki büyük bir sorun çıkmamıştı ortaya. Nora bile Ares melezlerine karşı koyacak kadar küstah değildi.

Kulübeye getirildikten sonra çilli kızın yardımıyla (adı Tina'ydı) duş almıştı ama verdiği kıyafetleri kaba bir biçimde reddetmişti. 

Aradan iki saat kadar geçmişti. Şimdi çocukların çoğu uyuyordu. Uyumayanlar ise, sarışın bir oğlanın elindeki lirle çaldığı yatıştırıcı müziği dinliyorlardı. Nora da tavana bakıyordu.

Of! Keşke burada olmasam. Keşke gidebilecek kadar cesaretim olsa...

Peki ya sonra ne yapacaktı? Manhattan'a gidebilirdi... Ne var ki Manhattan daha önce bulunduğu küçük kıyı kasabasına benzemiyordu. Küçük kasabasında herkes birbirini tanıyordu. Orada bile Nora'nın hiç arkadaşı olmamıştı. Annesinin öğütlerine kulak vererek kimseye güvenmemişti. Erkeklerle ise hiç konuşmamıştı. Annesi düpedüz nefret ediyordu onlardan. Tüm bunlar küçük Nora'yı korkutmuş ve iyice içine kapanmasına neden olmuştu. Öyle ki bir süre sonra annesine bile güvenmez olmuştu. Bu durum on üçüncü yaş gününe kadar sürmüştü. (Hikayenin sonunu herkes biliyor.)

Uyuma zamanı, Nora...

Nora'nın kaşları çatılıverdi. Öyle hızlı terlemeye başlamıştı ki zaten ıslak olan kıyafetleri iyice üstüne yapışıyordu.

Uyuma zamanı...

Kafasının içinde annesinin rahatsız edici sesini duyduğuna emindi. Bekleyip bir daha duymayı denedi ama çıt çıkmadı. Onun yerine lirin akıcı ve yumuşacık sesini duydu. Aynı anda midesinde bir şeyler kıpırdanmaya başladı ve bir kaç saniye önce olanları unuttu.

Artemis adına! Müzik harika...

Gözlerini kapattı ve lirin, bir iki ranza öteden gelen ses dalgalarının kulaklarını gıdıklamasına izin verdi. Tüm sıkıntılarını unutmuştu sanki. İnsanlara mesafeli davranmak için ördüğü görünmez duvarın tüm yükü kalkmıştı omuzlarından. Böylece uyuya kaldı.

*

Bir kaç dakika gibiydi. Müziğin ne zaman kesildiğinin farkına bile varmamıştı. Gözlerini açtığında açık pencereden esen hafif meltem nemli saçlarını dalgalandırıyordu. Kuş cıvıltıları duyuluyordu ve hava her zamankinden güzeldi. Güneş pırıl pırıl parlıyordu. Apollon iyi gününde olmalıydı.

Birazcık doğrulup o ana kadar hissetmediği vücuduna baktı. Bu kez üstünü örtmemişlerdi. Ayaklarında rengi kahverengiye çalan ama aslında beyaz olması gereken eski çorapları vardı. Kot pantolonu da oldukça kötü durumdaydı. Yeşil kazağı ise fena sayılmazdı. Yine de bu havada terlemesine neden oluyordu.

"..Aa.. Nora?"

Nora dönüp, ranzanın yanında duran sarı ve güzel saçlı, güzel yüzlü, masmavi parlak gözlü, uzun boylu, pembemsi beyaz tenli ve Apollon gibi şakıyan bir kızla karşılaştı.

"Aptal kamp tişörtlerinden istemiyorum." diye homurdandı.

"Yo, hayır." dedi kız ciddi bir biçimde. "Kamp tişörtü tavsiye etmeyeceğim. Ama hiç olmazsa bir çift temiz çorap al, ha?"

Elindeki siyah çorapları ayak ucuna koydu.

Nora kaşlarını çatarak ona baktı, "İstemiyorum."

Kız omuz silkti ve yan ranzanın üst tarafına uzanarak siyah kot pantolon ve kısa kollu bir tişört (lacivert-yeşil koyu renkte ince çizgileri olan) aldı. Onları da Nora'nın ayak ucuna koyarak, "Bana kalsa bu sıcakta siyah giyinmem ama..." dedi.

Nora dikkatle onu dinliyordu. Kız el-kol hareketleriyle ve mimikleriyle sempatik bir biçimde akıcı akıcı konuşuyordu.

"Şey sanırım sen de şort giymezsin. Onun için... Yani elimde bir tek bunlar var..."

"İstemiyorum."

Kız durdu ve hafif bir gülümsemeyle Nora'nın gözlerine baktı, "Pekala," dedi. "Pekala. Yine de onları istemiyorum. Bana olmuyorlar. Başka birine ver istersen."

Sonra banyoya doğru yürüdü. Nora şaşkın şaşkın ardından baktı.

Ne var ki kız on dakika sonra geri döndüğünde Nora çizgili bir tişörtle siyah bir kot pantolon giyiyordu. Altındaki eski ve yıpranmış koyu yeşil babetleri komik görünüyordu. Tişört biraz büyüktü ve kot pantolonun paçaları kıvrılıyordu. Yüzünde Hele bir konuş! Kıyafetler hakkında tek kelim et, bak n'apıyorum? Kafanı kopartıp kikloplara yem etmiyor muyum? dermiş gibi bir ifade vardı. Kız da bir şey demedi zaten.

Bunun üzerine Nora da bir şey demeden çıktı kulübeden. Hava pencereden göründüğü kadar güzeldi. Hatta daha güzeldi. Melezlerin gürültüsünün arasında kuş cıvıltıları duyuyordu.

Keşke sussalar ya! diye düşündü Nora. Kuşların cıvıltısına odaklandı ve garip sesler çıkarmaya başladı, melodik mırıltılar... Hııhıımm hııhııımm hııı...

"Nora!"

İlkinde duymadı.

"Nora!"

Melodik mırıltıların akordu bozulur gibi oldu ama Nora umursamadı. Hııhııımm hııı...

"Nora!"

Nora öyle bir hışımla döndü ki aniden, Will Solace'e çarptı.

"No-ra." dedi onu omuzlarından tutup kendinden ayırarak.

Nora kaşlarını çattı ve "Ne var?" dedi omuzlarındaki ellerden kurtularak.

"Şey... Seninle bir şey hakkında konuşabilir miyiz?" dedi Will tedirgin bir biçimde.

"Of! Ne?" dedi Nora huysuz huysuz.

"Bu gece rüyamda Apollon'u gördüm..."

"Yok ya?" dedi Nora.

Will alınmış bir biçimde devam etti, "Yardım istedi..."

"Bana ne yahu?" dedi Nora sabırsızlıkla.

"Oof, Nora!" dedi Will. "Senden yardım istiyor, benden değil." Etrafına bakınıp dinlenilmediklerinden emin oldu. 

Nora parmaklarının ucunda yükselip inerek parmağındaki yüzükle oynamaya başlamıştı. Will devam etti,"Göreve gitmeni istiyor." dedi.

Nora gözlerini devirdi. Görev ne ya? diye düşündü. Ama ses etmedi. Ses etmedi ki bir an önce kapasın çenesini.

"Zambağı bul diyor."

Lullaby  (Nico di Angelo FanFiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin