Nora gözlerini açtığında düşüyordu. Çok yüksekten düşüyordu. Kollarını iki yana açmış çırpınıyordu. Yarım metre uzakta da Hazel Levesque ile Nico di Angelo düşüyorlardı. Di Angelo baygındı ve böyle devam ederse kafasının üstüne düşecekti. Hazel ise ağabeyini tutmaya çalışıyor ve bir yandan da dizboyu eteğinin havalanıp yüzüne çarpmasını engellemeye çalışıyordu.
"Nereye getirdin bizi, lanet olası?!" diye bağırarak onlara doğru süzüldü Nora.
Hazel elini uzatarak Nora'yı çekti. Artık üçü de bir aradaydı. Nora, Nico'yu ceketinden çekerek kaldırmaya çalıştı ama ceket Nico'nun kollarından sıyrılıp çıktı. Böylece Nora da elinde siyah bir pilot ceketiyle, havada takla atarak daha hızlı düşmeye başladı. Karanlıktı ama zemine yaklaştıkları apaçıktı. Gözlerini yumdu ve canının çok acımaması için dua etti.
Çok ani oldu. Yüz kilometre yüksekten betona çakılmış gibi hisseti. Bütün vücudu uyuştu. Sonra da soğuk okyanus suyu ağzını ve burnunu, genzine kadar doldurdu. Dibe batmamak için çırpınırken suyun içinde gözlerini açmanın nasıl bir şey olduğunu da öğrenmiş oldu. Çünkü daha önce hiç denize ya da havuza girme şansı olmamıştı. Anlaşıldığı üzere yüzme falan bilmiyordu. Poseidon'a dua etmeye başlamıştı bile. "Lütfen..." dedi içinden. Kafasını suyun içinden çıkartıp derin bir nefes aldı ama sonra yeniden suya battı.
*
Nico di Angelo gözlerini açtığında yerde yüz üstü yatıyordu. Her soluğunda akciğerleri acıyordu. Boğazını parçalarcasına öksürerek doğrulmaya çalıştı. Yerden destek alarak kalkıp oturdu. Güneş tam tepede parıldıyor ve di Angelo'nun cildini yakıyordu ama esen rüzgarda titremesine neden oluyordu. Eli sızlıyor ve hâlâ kanıyordu.
Büyük bir zorlukla dönüp yanında yatan Hazel'a baktı. Sırtüstü yatıyordu. Gelip giden deniz dalgaları kızın kıvırcık saçlarını yalıyordu. Kafasını diğer tarafa çevirdi. Nora Brown da oradaydı. Nico'nun pilot ceketinin üstünde yüz üstü yatıyordu. Siyah olması gereken saçları güneş ışığının altında açık kahverengi gibi görünüyordu. Kafasının yanında da gri beresi vardı. Bu haliyle... Hatta hiç bir haliyle babasını andırmıyordu. Apollon sarışın, mavi gözlü ve yakışıklıydı. (Nico bu kelimeyi kafasının içinde gevelemişti.) Oysa Nora, kireç gibi bembeyaz tenli, siyah (ya da kahverengi) saçlı, koyu yeşil gözlü ve belki de hiç yıkanmadığından pek hoş görünmeyen bir kızdı. Babasını andıran tek özelliği sinir bozucu olmasıydı...
Öksürük nöbeti yeniden başladığında tüm bedeni zangır zangır titredi.
Nora gözlerini açtı ve ağzına giren kumu tükürmek için kafasını yan çevirdi. Nefes alışını düzene sokmak için bir süre bekledi. Yüz üstü yattığı için göğsü ve midesi ağrımaya başlamıştı. Kalkıp oturmak istedi ama kolları çok güçsüzdü. Onun yerine dönüp sırtüstü yattı. Güneş ışığı gözlerini yakıyordu. Apollon'a lanet etti. Sinirini yatıştırmak için başka bir şey düşünmeye çalışırken, di Angelo'nun sesi kesilmişti.
"Ölmedik." dedi Nora.
Di Angelo cevap vermedi.
"Hey," dedi Nora kafasını kaldırıp bakmaya çalışarak. "Öldün mü?"
Di Angelo yine cevap vermedi. Cevap vermezse susacağını düşünüyordu. Onun yerine Hazel konuştu, "Ne işimiz var burada?"
"Daha iyi bir soru." dedi Nora bezmiş bir şekilde. "Karaya nasıl çıktık? Okyanusun ortasındaydık."
Di Angelo yine öksürmeye başladı. Nora uykudayken üstüne bir kova buzlu su dökülmüş gibi fırladı. "Kes şu gürültüyü!"
Nico aksi aksi ona baktı. Cevap vermezsen susar. Sonra yorgun gözlerini dalgalara doğru çevirdi. Çünkü tam da o sırada dalgaların arasında güzel bir tanrıça belirmişti.
"Ayağa kalkın evlatlarım."
Üçü de ilkbaharda dirilen ağaçlar gibi güçlenip ayağa kalktılar bir anda.
"Sen kimsin?" dedi Nora.
"Ben Thetis'im evladım." diye cevapladı kadın. Hepsini acı acı süzdü. Başka soru sormalarına fırsat vermeden de "Evinize gidin." diye ekledi. Bakışları, Nora'ya yöneldi, "Evinizden ayrılmayın evlatlarım. Bu işin sonunu iyi görmüyorum. Birden fazla sinirli tanrı var."
Nico gözlerini incecik bir çizgi gibi görünene kadar kıstı, "N'oluyor?"
Yine n'oluyor?
"Evinize gidin..." dedi tanrıça. "Evinize gidin." Kocaman bir dalga Thetis'i içine aldı ve kuma çarparak kayboldu.
Nico, Hazel ve Nora birbirlerine baktılar. Üçü de az önce olanlar bir ilizyon gösterisymiş gibi davrandılar ve bunun hakkında hiç konuşmadılar. Nico yerden ceketini alıp, söylenerek silkeledi. Nora da beresini alıp taktı.
"Melez kampına dönsek çok iyi olur." dedi Hazel, düşünceli düşünceli. "Ne zamandır buradayız acaba? Bir gün mü?"
"Belki de bir kaç gün. Bilemeyiz." dedi Nico.
Nora Nico'nun, onunla tanıştığı günden beri ilk kez bu kadar yorgun ve solgun göründüğünü düşünüyordu. Normalde de bayağı solgundu ama bu kez rengi sarımsıydı. Nico, Nora'nın analizci bakışlarını fark edince, bir anlığına göz göze geldiler.
"Gölge yolculuğu yapabilecek misin?" diye girdi araya Hazel.
Nora soluğunu verdi. Çünkü eğer Nico, ona neden dik dik baktığını sorsa cevap veremezdi. Tıpkı Apollon'dan rahatsız olduğu gibi ondan da rahatsız olmuştu. Hoş gerçi di Angelo'nun rahatsız edici erkeksi bakışları yoktu. (Apollon'un aksine.)
"Güçlerimizi birleştirirsek bizi eve götürebilirim." dedi Nico.
Hazel başıyla onayladı. Sonra ikiside Nora'ya baktılar. Davetkar bir biçimde. Nora da omuzlarını düşürdü. Pes etmiş bir biçimde el ele tutuşmuş Hades melezlerine yaklaştı. Di Angelo'nun arkasından dolanarak Hazel'ın yanına geldi. Çekingen bir biçimde onun elini tuttu. (Bu bile onu rahatsız ediyordu.)
Üçü birlikte gölgelere karıştılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lullaby (Nico di Angelo FanFiction)
Fiksi Penggemar"Uyu bebeğim, uyu. Her şey yolunda. Uyu bebeğim, uyu. Tanrı hep yanında. Gün bittiğinde, güneş gittiğinde, Gökten, göllerden, tepelerden. Her şey yolunda, güvenlice dinlen. Yıldızların ardında bir ülke, duydum ninniler içinde. Uyu bebeğim, uyu. Her...