Oy verirseniz çok çok mutlu olurum. Iyi okumalar, seviliyorsunuz.
"Almila ya ne olur sanki gitsek? Biryerlerin mi eksilir sanki?"
Sıkıntıyla ofladım. "Gelmeyeceğim. Benim cafeye gitmem gerek."
Cansu ellerini birleştirdi ve yalvarmaya devam etti, "Benim için bak, Batuhan orda olacak. Belki bizim için bir fırsat olur. Lütfen bak, benim için."
Oraya gidebilmem için izin almam gerekecekti. Gerçekten de gitmeyi hiç istemiyordum. Ama başka çarem yok gibi görünüyordu. Tamam, dövüş sporlarını severdim. Televizyondan izlerdim. Ama gerçekte izlemeye gidecek kadar da değildi. Hiç bilmediğimiz bir ortama gidecektik. Daha nerde ben onu bile bilmiyordum. Ama ne yazık ki, Cansu için kabul etmek zorundaydım.
Omzuna vurdum. "Kaçışım yok değil mi?"
Güldü ve bana sarıldı, sulu sulu öpücükler bıraktı yanağıma. "Canım arkadaşım benim. Seni çok seviyorum."
Güldüm, "Bu ne samimiyet böyle? Yanaklarim da su oldu bildiğin."
"Dayak yersin bak he, bıçaklı Cansu mu gelsin?"
Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Sakın, öyle birşey yapayım deme."
"Yaparım bilirsin," diyip güldü.
Çantası tek omzuna asılı, gülümseyerek gelen Gökçeyi farkettim. Gözlerinin içi gülüyordu. 2 arkadaşım da mutluydu. Onlar için bende seviniyordum. Ama ben yine mutsuzdum. Semih o gece çekip gitmişti. Ben ise yurda geri dönmüştüm. Tüm gece uyuyamamıştım.
"Ee ne yapıyoruz şimdi? İkna ettin mi sarışınımı?"
'Sarışınım.' Gökçe bana hep öyle derdi. Aslında 'Dengesiz psikopat sarışınım.' derdi ama genelde 'Sarışınım.' derdi. Gökçeyle aramızda herkesle olduğundan daha farklı bir bağ vardı ama Cansuyla da ilişkimiz bambaşkaydı. İkisininde yeri bende ayrıydı. Ve ikisini ben tanıştırmıştım. Hep birlikteydik. Onlar benim olmayan kardeşlerimdi. Onları da abin gibi öldürecek misin? Dedi iç sesim. Tekrar bana bir katil olduğumu hatırlattı.
Düşüncelerimi Cansu'nun sesi böldü, "Evet!"
Ellerini birbirine çırptı. "Gidiyoruz!"
Aynı çocuk gibiydi, küçücük şeylere bile mutlu oluyordu. Herşeyin en iyisini hakediyordu, benim aksime. İyi niyetliydi. Kimseye bağıramazdı, kıramazdı kimseyi. Haksızlık bile yapılsa, sesini çıkartamazdı. Korunmaya ihtiyacı vardı. O benim minik kardeşimdi. Onu ben korurdum, ben kollardım. O Gökçeyle benim aksime, mutluydu. Mutlu bir ailesi vardı. Ailenin tek çocuğuydu, her dediği olurdu. Ama ona rağmen hiç şımarık biri değildi. Kimseyi ezmezdi, gelirlerinin iyi olmasına rağmen. Onun yanında sanki ben siyahi, o ise beyazı temsil ediyormuşuz gibi hissediyordum. Gökçe ise ortaya karışıktı, o sanki bir griydi. Kurtulmaya çalışıyordu siyahlarından, ama bir kere batmıştı siyaha. İzleri hep kalacaktı, kurtulamazdı.
"Oo üçüzler de burdaymış." bu ses Ceyda'ya aitti.
Arkamı döndüm, "Hayırdır yine niye geldin?"
"Hiç öyle seni arıyordum."
Üstüne baktım, pahalı olan ayakkabilar, yok denecek bir etek boyu, üstüne pahalı bir ceket. Suratı ise boyadan geçilmiyordu. Herzaman ki gibi.
Güldüm, "Arayan belasını da bulur Mevlasını da."
Cansu ve Gökçe de bir kahkaha patlattı. "Bak duydun Almila'yı sen belanı bulmadan git bence." sesi alay eder gibiydi Gökçe'nin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S İ Y A H
ActionHer şeye rağmen bilmediğim bir hikayenin başrolünü oynuyorum. Sonu nereye gider belli değil, Nefes alabileceğim kaç gün kaldı bilmiyorum. Herkes gibi, her şeyden habersiz yaşıyorum. Tabii buna yaşamak denilirse. * Ben çirkinim ama çok güzel severim...