Uyan. Uyan, Namjoon. Üstüne güneş doğuyor, kalk, günaydın. Merak etme, artık pazartesi değil.
Yeni bir başlangıç yapmak zorunda hissetmenin ağırlığını bu sabah taşımayacaksın.
Hızla komodine uzanıp telefonun alarmını kapatıyorsun. Çünkü bütün apartman duyacakmış gibi hissediyorsun alarmı.
Kıpırdamamaktan taş kesen boynunu diğer tarafa çeviriyorsun, suratın bütün gece sarılıp yattığın yastığa çarpıyor. "Bu ne burada?" diye düşünüyorsun. Kesinlikle yastığa sarılıp yatmak kafanı yastığa koymaktan daha rahat. Kesinlikle o yüzden sımsıkı sarılmışsın o yastığa, kolunu sardığın yerleri kor gibi olmuş yastığın.
Yastığı kafanın altına koyup yorganın altında geriniyorsun. Dün nasıl bir gündü öyle?
Nasıl olacak? Her gün nasılsa o da öyleydi işte.
Doğruluyorsun. Kirpiklerin birbirine yapışıyor. Nefesini hissetmiyorsun. Ağır, ama yok gibi.
Bugün dersin yok. Bomboş bir gün. Bütün vaktini yorgana dolana dolana, sersefil, dizleri çıkmış eşofmanınla yatıp telefonuna bakarak geçirmek için müthiş bir fırsat. Yemek yapmayı denemek yerine onlarca 30 saniyelik yemek videosu izleyebilirsin. Kitap okumak yerine kitap önerileri listelerini yer işaretlerine kaydedebilirsin. Film izlemek yerine de aynısını yapabilirsin. Ders çalışmak yerine motivasyon videoları izleyebilirsin. Bunları yapmak sana hepsini yapmış kadar hissettirir nasıl olsa.
Kalk, Namjoon. Kalk. Hava güzel. Arkadaşlarını ara. Dün geceyi düşünme. Gerek yok. Bir yere varamayacaksın.
Rehberine bakıyorsun. Önemli bulduğun insanların numaraları öne çıksın diye hepsinin başına a koymuşsun. Annem. A Babam. A Kardeşim. A Bilmemne Hoca. A Bilmemne... Çoğuyla onlar aramadıkça görüşmüyorsun.
Sahilde gecelediğiniz arkadaşlarına yazıyorsun. "Gidelim mi bir yerlere?" Dönüyor bir tanesi "Kaçta, nereye?" Bilmiyorsun. Planlamadın. Hâlâ yataktasın, ayağın yere bile değmedi. Tek istediğin şey kendini sokağa atmak. "Fark etmez. Hemen şu anda çıkabilirim." diyorsun. "Bir bilmemneyimiz var o zaman." diyor arkadaşın. "Var." diyorsun. Dışarı çıkmak istiyorsun. Ama yataktan kalkmak istemiyorsun.
Bugün akşam her zaman gittiğin o mekana gitmeyeceksin. Utandın çünkü. Biraz zaman geçmeli. Yoongi'nin seninle nasıl eğlendiğini hem sen hem de o unutmalı. Bu artık önemsiz bir anı haline gelmeli ve canını sıkmamalı. Ancak o zaman oraya dönebilirsin.
Bütün iskeletin gıcırdayarak kalkıyorsun yataktan. Lavaboya gidip yüzünü yıkıyorsun. Aynaya bakmamaya çalışıyorsun çünkü göz altlarını hiç bu kadar siyah görmedin. Seni korkutuyor o görüntü. Dehşete kapılıyorsun. Gidip mutfaktaki bir kavanoz '2si 1 arada'dan bir kupa kadar koyuyorsun kendine. Sıcak ve tamamı kimyasal olan kahvemsinin üstündeki zar gibi ince köpük tabakasını izliyorsun. Yoongi bundan içer miydi? Hiç sanmıyorsun. Aslında, sen bile bu şeyi içmekten hoşlanmıyorsun. Sadece, indirimde bu vardı. 'Öğrencisin' sen.
Evde dolana dolana kahveyi içerken vestiyere bıraktığın cüzdana takılıyor gözün.
Ne olacak ki? Kimse sana bu kadar kuşkucu olduğun için hesap sormaz. İçin rahat değil. Ne olacak rahatlatsan?
Gidip alıyorsun cüzdanı. Kanepeye oturup kupayı sehpaya bırakıyorsun. Öne eğilip açıyorsun cüzdanını. Kartların yerinde. Kimliğin? Yerinde. Geçenlerde tatilden eve dönerken havaalanında lazım olur diye çektiğin biraz nakit para? Hepsi yerinde. Gördün mü? Hiçbir şeyini çalmamış. Kuşkundan ötürü utandın mı şimdi? Hayır, tabii ki utanmadın. Çünkü evdesin ve kimse seni görmüyor. Bu evde bütün çirkin suizanlarını ve arzularını depolayabilirsin. Kimse bir bok fark etmiyor.
![](https://img.wattpad.com/cover/255486452-288-k45402.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passepartout '' namgi
Fanfictionkırık lümen, kalbim ışıl ışıl. fikir anası: @justeunjour aka evan