Bu alarmı değiştirmen gerek, Namjoon. Sorun telefonun sesinin birden yükselmesinde değil. Çirkin bir alarm sesin var. O yüzden en güzel rüyayı görsen bile böyle kabustan uyanır gibi sıçrayarak uyanıyorsun her sabah yedi buçukta.
Günaydın.
Bu koku da ne? Tipik olmayan bir aqua marine kokusu alıyorsun. Bir an gülümsüyorsun. Yoongi'nin kullandığı esans bu, dün bütün gece bunun içindeydin.
Gözlerini etrafta gezdirirken gülümsemen soluyor.
Yoongi nerede?
Doğruluyorsun belini kıtlatarak, sonra soluğunu tutup evi dinliyorsun. Hayır. Kimse yok. O burada değil. Çıt yok evde. Yoongi basıp gitmiş. Üstelik ne zaman gittiğini bile bilmiyorsun.
Derhal kalkıp yerde kalan pantolonunu giyiyor ve endişeyle komodinin üzerinde, sehpada, çalışma masanda ya da yemek masasında, vestiyerde, evin herhangi bir yerinde bir not, bir işaret, bir iz arıyorsun. "Bir işim çıktı, özür dilerim yalnız uyanmak zorunda bıraktığım için." yazılı bir kağıt bulmayı umuyorsun. Tabii ki öyle bir şey yok.
Koridorun ortasında kalakalıyorsun. Ne oldu? Berbat mı hissettiriyor?
Sana güvenme demiştim.
Onu aramak istiyorsun, en azından sen uyuduktan hemen sonra mı, yoksa sabah olunca mı gitti bunu öğrenmek için. Ancak numarası yok sende. Çünkü vermedi sana. O anda kafana dank ediyor. Gelip sana numarasını vermek yerine seninkini almakla uğraştı çünkü ona hesap sormanı istemiyor. Uğraşamaz seninle. İşi bitti çünkü. Düşük bir ihtimal, bir gün yine canı seninle bir şeyler yapmak çekerse ancak o zaman o seni arayacak. Sana adınla seslenmeyecek, nasıl olduğunu sormayacak. "Seni görmek istiyorum, neredesin?" diyecek. Sen de heyecanlanacaksın. Hemen bütün işlerini bırakıp ona ayak uyduracaksın, her şeyi onun rahat edeceği şekilde ayarlayacaksın, birkaç saat sonra gelecek, sonra yine aynı şeyler. Sabah yalnız uyanacaksın.
Yatağa geri dönüyorsun. Yorganın altına girip büzüşüyorsun henüz soğumamış olan yerine. Dün gece gözünü kapatmadan önce Yoongi'nin suratını gördüğün yere bakıp dalıyorsun. Nasıl akıl edemedin? Nasıl düşünemedin bunları?
Akıllı biri değilsin sen çünkü.
Seni çok yüceltti değil mi çevrendekiler bugüne kadar? Annenle baban henüz kendi kararlarını veremediğin yaşlarındaki başarılarınla iftihar ettiler daima. Bütün akrabaların çocuklarına seni örnek gösterdi. Sen henüz iki yaşında okumayı öğrenince, dört yaşında götürdükleri çocuk psikiyatristinin yaptığı testten sonra zeka seviyen ortalamanın epey üstünde çıkınca ya da ilkokulda girdiğin birçok sınavda ülke çapında birinci olunca seni dahi zannettiler. Annenler "Bu zekayı değerlendirmen lazım." dediği için it gibi çalışıyordun oysa, iraden de yoktu. Biraz özüne dönecek ol, biraz kendin olacak ol, kendin olduğun zaman biraz çalışmayı bırak ve notların düşsün, annenle baban seni karşılarına alıp "Namjoon, sen böyle bir çocuk değilsin, bir şey oluyor sana bu aralar çocuğum, kendine gel." dediler hemen "Sen yaşıtlarından katbekat zekisin, sendeki akıl bizde olacak, bugüne kadar neler neler yapmıştık. Sen kendi aklının farkında değilsin."
Böyle böyle bugünlere kadar geldin. Bir üniversite bitirdin, şimdi diğerini okuyorsun; artık bir iraden var, artık it gibi çalışmıyorsun çünkü bunalmak ne demek öğrendin, boş vermek ne demek öğrendin. Notların iyi değil, belki de sınıfta kalacaksın, ve muhtemelen üniversiteye hiç gitmediği için ailenin kapasitesiz diye adlandıracağı güzeller güzeli biri tarafından ayakta uyutuluyorsun.
Gözlerin yaşarıyor. Anneni arayıp "İşte senin dahi oğlun!" demek istiyorsun.
Salak gibi hissediyorsun. Herkes seni kandırıyor. Herkes yalan söylüyor. Seni öyle abarttılar ki bugün bu halde olduğuna inanamıyorsun. 'Dünyanın gerçekleri'ne hep uzaktan baktın. Bugün başına geliyor. Belki de şu an aldatılıyorsun. Ama henüz içinde kalan son inceliği kaybetmediğin için suratını yastığın senin olmayan bir parfüm kokan tarafına yaslayıp koku bitmesin diye yavaş yavaş solumaktan da geri durmuyorsun. O yastığa sarılıyor olmak seni hıçkıra hıçkıra ağlatıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passepartout '' namgi
Hayran Kurgukırık lümen, kalbim ışıl ışıl. fikir anası: @justeunjour aka evan