"Ne zamandan beri?" Elektronik piyanosunun önündeki deri koltuğa içine gömülürcesine oturmuşken, kızgınlığı suratından okunan Jimin'in dar stüdyoda ileri geri adımlayışını izliyordu.
"Hm?"
"Ne zamandan beri biliyorlar?" Alt dudağına dişleriyle adeta işkence ederken ise, bu konuşma için hazır olmadığı apaçık ortadaydı.
"Bir ay." İsteksizce söylendiğinde bakışlarını kaçırdı.
"Ve bir aydır söylemedin."
"Ne yapsaydım? Sana söylememi tembih ettiler, Jimin."
Parmaklarını saçlarının arasından çekiştirircesine geçirirken sinirle soluyordu, diğeri. Tabii ki, tembih edeceklerdi. Yoongi'nin buna karşı koymayacağını biliyorlardı. Büyük olduğu ve sorumluluğu üstünde hissettiği için onun aklına girmek ve hatta bir şeylerden suçlu tutmak kolaydı.
"Tehdit ettiler, değil mi? Benden ayrılman konusunda da..."
"Yaptığımızın iş etiğine uymadığını ve hiçbir dikkat dağıtıcı unsurun grubun önüne geçmemesi gerektiğini söylediler. "
Karşısında öylece otururken, tüm bu söylediklerine kayıtsız duran, kabullenen hali Jimin'in sinirini bozuyordu. Öyle ki diğerinin onlara hak verdiğini düşünecekti. Havaya histerik bir kahkaha bıraktı. Biriyle birlikte olmanın iş etiğiyle ne ilgisi vardı? Şirketin düştükleri dehşete bahane ettikleri şeyler gülünçtü.
"Bu gruba yıllarımı verdim. İşimi nasıl yapacağımı ve neye öncelik vereceğimi öğrenmedim mi sanıyorlar?"
Bacaklarını yerde ritim tutturuyorken usulca mırıldanmıştı, diğeri.
"Bu bir şekilde ortaya çıkarsa halkın tepkisinin hisseleri etkileyebileceğinden endişeliler..."Evet... Magazinlerin ilk sayfa haberlerinde pek güzel yer edinmezdi çünkü bu manşet. Ayıplanır, kınanırdı. Böyle aşklar tabuluydu çünkü, yeri yoktu burada. Konuşulmaz, bahsi dahi geçirilmezdi. Nihayetinde onlar birer kukladan farksızken, ipler de halkın elindeydi. İnsanların gözünün önünde bir hayat yaşamalarının diledikleri kişiyle mutlu olmaları hakkının ellerinden alması adil değildi.
"Nasıl öğrenmişler?" Duyduklarını sindirmeye çalıştığı bir müddet sükunetin ardından pürüzlü sesiyle sordu
"Menajer hyung burada uyuduğunu görmüş."
"Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz."
"Üstün yokken, Jimin..." Dönen sandalyesini bilgisayarına yöneltip Jimin'le göz temasını bozmasının ardından, söylendi.
"Sikeyim..."
Hatırlıyordu. En son yattıkları günün ardından Yoongi'yle yurtta ve şirkette adeta köşe kapmaca oynamaya başlamışlardı.
"Pekala." Hışımla ayaklandığı saniye, diğerinin bakışları onu buldu.
"Ne?"
"Konuşmaya gidiyorum."
"Ne söyleyeceksin?" Ayaklanıp birkaç adımda yanına vardığında Jimin'in kolunu sıkıca kavramış, gitmesine izin vermezcesine önüne geçmişti.
"Burunlarını işimize ve hayatımıza sokmamalarını... Biz kuklaları değiliz, hyung." Tükürürcesine söylenirken yolunu kapatan Yoongi'nin yanından sıyrılmaya yeltendi. Fakat önü bir daha onun tarafından kesildiğinde nefesini tutması gerekmişti.
"Önce sakin ol, tamam mı?" Elleriyle Jimin'i omuzlarından sıkıca kavramışken, kendisi sakin olmaktan epey uzak gibiydi.
"Şirketle tartışamazsın, Jimin. Bu riskli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your lips, my lips, apocalypse
أدب الهواةbencillik etmek istemiyorum birbirimizi mahvedelim istemiyorum ~ böyle de mahvetmiyor muyuz? ✔✔ cover: The Art of Freddie Nem on tumblr