Yoongi'den
Park Jimin berbat bir romantik olduğumu söylerdi hep.
Film zevkim tartışılırmış ve özel bir gecede biyografi filmi izlenmezmiş. Flört yeteneklerim bir ilkokul çocuğununkiyle aynıymış. Doğum gününde ona önceden ne istediğini sormam ise felaket ötesiymiş.
"Hyung- dur... Güller kimin fikriydi demiştin?"
Şimdi, onca yakınmanın ardından ona kalpli gül yapraklarıyla dolu bir yatak ve mumların aydınlattığı bir masa vermiştim ve yine de bana gülüyordu.
Sorusunu yanıtlamadan önce yanaklarımı sıkıntıyla şişirip gözlerimi kaçırdım. "Taehyung'un."
Bir kahkaha daha patlattığında karşısında gözlerimi devirmiştim. Pekala, belki aptalca bir karar verip Taehyung'un bayat sözlerini ciddiye almak benim hatamdı. Belki de şuradaki kuğu şeklindeki havlular abartıydı, ama nereden bilebilirdim ki?
"Çok şirinsin." Beni kolumdan tutup kendine doğru çekiştirirken o, ellerinden kurtulmaya çalışıyordum. "Buraya gel." Her ne kadar sinirlerimle oynadıysa da uzanıp burnumun üzerine minicik bir buse kondurduğunda iç çektim. Sırıtarak yüzümü avuçlamıştı ben öylece somurturken. Yirmi altı yaşında koskoca adamdım ama ellerinin arasında aptala dönüyordum. "Aigooo, bebeğim benim." Konuşurken bir yandan da yüzümde rastgele yerlere öpücükler bırakıyordu. "Yah-" Şikayet ettiğimden demiyorum ama sevgilim epey yapışkan bir çocuktu... Bana tekrar yaklaşmaya kalkıştığı an öpücük haline getirdiği dudaklarını parmaklarımla iki yandan büzüştürmüştüm. Şimdi gerçekten koca bir ördeğe benziyordu.
O öyle çattığı kaşlarıyla suratıma bakıyorken sırıtıyordum. "Bence yeterince eğleniyorsun." Şimdi sıra bendeydi. Onunla uğraşmayı seviyordum. Küçük çekişmelerimizi ve onunla didişmek için bütün fırsatları kollamayı... Bu sefer uzanıp ben minik bir buse kondurmuştum dudağıına, şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmıştı.
Ve haklıydı; berbat bir romantiktim. Ne denli soğuk gözüktüğümü duymuştum bir çok kez. Bakışlarımın donuk ve sözlerimin buzdan keskin olduğu söylenirdi. Fakat ellerim bir süredir sıcacık. Göğüs kafesimde bir şeyler de öyle.
"Hadi, yemeğimizi yiyelim."
♡
Jimin'i ilk gördüğümde kep şapkasını ters takıyordu. Kolsuz tişörtünün açıkta bıraktığı kaslarına tezat zarifçe bir suratı vardı. Bana sorsanız onu güzel diye tarif ederdim ama o bir Busan erkeği delikanlılığıyla göğsünü şişirerek dolanırdı etrafta. Gözleri ise hırsla doluydu. Henüz 18'indeydi ama yaşının gereğinden fazla şey taşıyordu sırtında. Bazen diğerlerinden çok kendiyle savaşıyormuş gibi hissederdim.
"Altılı karın kasları ve sert bir göğüs, pazılar... hiçbir şey ifade etmiyorlar, ben güçsüz hissediyorum." demişti bir keresinde bana, uzun bir antrenmanın ardından bitkinlikle yerde yatarken. Kirpikleri nemli ve üzerimde gezinen bakışları buğuluydu.
O zaman idmanın ağırlığından yakındığını sandıysam da sonrasında kelimelerini daha iyi anlamıştım. O gecenin bir yarısı odamın kapısını aralayıp bir şişe içkiyle yanıma geldiği, izin almadan stüdyomun şifresini tuşladığı her sefer biraz daha iyi anlıyordum. Savunmasız hissediyordu. Savunmasız ve farklı.
Kimse bilmiyordu fakat "sert Busan erkeği muhafazakarlığı" sadece bir maskeydi dünyaya karşı. Bu yüzden bana bir gün bir erkeğe aşık olabileceğini söylediğinde buna şaşırmamıştım.
Başkası gibi davranmaktan buhran duyduğunu söyledi. Normal olmayı dilediğini... Önünde diz çöküp göz pınarlarından çenesine uzun yol çizen damlaları sildim. Ona hiçbir sıkıntı olmadığını söyledim, asıl sıkıntılı olanın dünya olduğunu... Parlak gözleri bir çizgi halini alana kadar gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your lips, my lips, apocalypse
Fanficbencillik etmek istemiyorum birbirimizi mahvedelim istemiyorum ~ böyle de mahvetmiyor muyuz? ✔✔ cover: The Art of Freddie Nem on tumblr