Soğuk hava yüzüme tokat gibi çarparken kollarım arasındaki çiçekleri sıkı sıkı tutuyordum. Siyah gül yapraklarının süslediği mezar görüş alanıma girerken adımlarım sekteye uğradı ve durdum.
3 ay.
Bu dünyaya veda edeli tam 3 ay oluyordu. Sanki gökyüzüne karışmamışta bir yerlerden fırlayıp o yorgun gözleriyle bana içimi ısıtan gülüşünü sergiyleyecekti. Mezarın başına gidip en sevdiği çiçekleri siyah güllerin üzerine bıraktım. Yaşlar bir bir yanağıma düşerken titrek bir nefes aldım. Mavi irislerin siyah güllerin üzerindeki görüntüsü küvetteki halini anımsatıyordu. Simsiyah suyun içinde beyaz teniyle ürkütücü duruyordu. Tuhaftı. Sevmediği rengin içinde bile ona adını verdiğim çiçeğin anlamı gibi duruyordu. Grek tanrıçası gibi.
Siyahı hiç sevmezdi. Karanlıktan delice korkar, siyah rengi hiç varolmasın isterdi. Ama ama onun o hayat veren gözleri bile siyahtı. Bu dünyanın kötülüğüne tezat beyaz, kaderi kadar da siyahtı. Mavi iris çiçeğiydi o. Gökkuşağıydı. Rose Hill kimsenin görmediği renk cümbüşüydü...
( NOT: Multi medyadaki şarkı tanıtımı yazarken dinlediğim şarkıdır. Dinlemenizi tavsiye ederim 🦋)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUÁNFÉN ( MAVi İRİS) Ara Verildi!
Teen FictionSevgili Sara, Sen bu satırları okurken ben belki de çoktan maviye karışmış olacağım. Nefesim kesildiğinde sadece içindeki kız çocuğunun acısını iliklerine kadar hisseden ama kimse görmesin diye hayatı dalgaya alan o kırılmış kızı görmek isterdim. S...