Spor odasındaydı. Kum torbasına deli gibi vuruyordu. Torbanın üzerindeki deri aşınmıştı ancak bunun farkında bile değildi. Elleri çıplaktı ve eklemleri kanıyordu. Bunun da farkında değildi. Kapısının çaldığını duymadı. Önündeki torba patladığı an kendine geldi. Kapıdaki içeri girmemişti. Tekrar çaldığında Poyraz duydu.
"Gel." Dedi yere saçılmış kumlara ve patlamış torbaya bakarak. Işıkları kapalıydı. Yalnızca ince bir sarı ışık vardı odada.
"Poyraz." Dedi Ada yavaşça içeri girip arkasından kapıyı kapatarak. Poyraz bir şey demek yerine bakışlarını ona çevirdi. "Gelebilir miyim?"
"Gel." Dedi kısık bir sesle. Ada minik adımlarla yanına gitti ve bir elini ellerinin arasına aldı. Ardından onu çekip koltuğa oturttu. Onu da yanına oturttu ve yanında getirdiği ufak çantadan bir şeyler çıkardı. Elleri neredeyse paramparça olmuştu adamın. Bütün yaralara pansuman yaptı. Poyraz'dan ses çıkmıyordu ancak Ada, onun ellerindeki yarıkları dikmek için iğneyi her deriden içeri geçirdiğinde kendi canı acıyormuş gibi duraksıyordu. Poyraz gözlerini devirdi ve iğneyi alıp hızla elini dikti. Ardından iğneyi geri verdi. Ada da dikilmiş yarayı sargıyla sarıp tutturdu. Aynı işlemi diğer eline de yaptıktan sonra ona döndü.
"Benim işimin sadece sen olduğunu biliyorsun. Her odandaki kamera görüntüleri ve ses benim bilgisayarıma da geliyor. Bende seni öyle görünce yanına geleyim dedim. Genelde böyle duygusal tepkiler vermezsin. Ben merdivenden çıkmaya başlamadan geleceğimi hissedersin. Ama bu sefer kapıyı çaldığımı bile duymadın. Seni bu hale getiren ne?" Diye sordu arkasına yaslanıp.
"Seansımız mı vardı bugün?" Dedi Poyraz. Hoşuna gitmeyen, onu rahatsız eden bir şeyler vardı.
"Ben istediğim her an seansımız olabilir." Dedi ve omuz silkti Ada hafif bir gülümsemeyle.
"Doğru." diye mırıldanmakla yetindi Poyraz.
"Anlatmak ister misin?" diye yineledi sorusunu.
"Ben kaç aydır buradayım?"
"Yedi ay 18 gün oldu."
"Benim evde...." dedi ve bir süre sustu. Oturduğu koltukta arkasına yaslandı ve başını geriye doğru attı. "Köpeğim vardı. Tabii ki bütün koşulları yaşayabileceği gibi ayarladım. Ama, özledim sanırım." sesi her zamanki gür sesine hiç benzemiyordu. Suçluluk duygusuna bürünmüş, kısık ve güçsüzdü. Köpeği ve evi onun kırmızı çizgisiydi. Artık Ada'da o çizgiye dahil olmuştu.
"Köpeğin mi var?" diye sordu Ada. Poyraz başını sallamakla yetindi. "Bağlandığımız şeyleri özleriz Poyraz. Bu ayıp bir şey de değildir, zayıf bir yan da. Onu yalnız bırakmak konusunda suçluluk hissetme. İsteyerek bırakmadın sonuçta. Bizim burda amacımız suçsuz bir köpeğin ölüme terk edilmesine sebep olmak değil. Yani, sanırım halledebiliriz." dedi ve gülümsedi. Poyraz hafif şaşkın bir ifade ile ona bakıyordu. Ada ayağa kalktı ve cebinden telefonunu çıkarıp dışarı çıktı. Poyraz, Ada'nın uzlaşmacı ve onun içini rahatlatmak için olan tavırlarına hayran kalıyordu her zaman ama bu sefer, bu şekilde bir sorunu halledebileceğini hiç sanmıyordu. Sonuçta o bir suçluydu, burası da bir akıl hastanesi. Kaç kişinin zorla işkence odalarına sürüklendiğini saymayı bırakmıştı bile. Kendisi de gitmişti oraya. Çalışanlar her ne kadar ondan korksalar da yüksek kurulun verdiği emir, emirdi. Zorla da olsa sürükleyeceklerdi Poyraz'ı oraya. Kendisi de zorluk çıkarmamıştı zaten. Boşu boşuna kaosa gerek yoktu. Sevmezdi de zaten.
Ada, yaklaşık on beş dakika sonra geri geldi ve kocaman bir gülümsemeyle ona döndü. "Müdür gelişimin için evine gitmemize izin verdi. Tek şartı denetimli olmasıymış. Bende geleceğim. Adamları evine almayız. Ama ben olmadan girmen yasak. Anlaştık mı?" Poyraz Ada'ya döndü ve bir süre baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlular Hastanesi
Teen Fiction"İNCİNMİŞSİN DEDİ!" diye bağırdı üst kattan. Altta onun sesini duyanlar ise hep birlikte. "NE DEDİ NE DEDİ?" diye karşılık verdiler. "İNCİNMİŞSİN DEDİ. OKUMUŞ ETMİŞ KADIN. HAYATINI SİKMİŞLER DİYEMEDİ, İNCİNMİŞSİN DEDİ!" Sesini tıpkı o adam gibi ya...