cinq.

1.4K 106 56
                                    

Çalan alarm ile gözlerimi araladığım sırada zamanlamayı tam tutturan kapı zili ile yataktan kalkıp aşağı indim.

"Nasıl da buradayım, tak diye. Alarmın 07:30'da çalıyor, ondan bu saatte geldim."

"Hoş geldin Jungkook. Sana da günaydın."

"Günaydın canım, açım ben."

"Şaşırmadım. Geç mutfağa elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."

"Tamam."

Onu arkamda bırakıp birkaç metre ilerideki banyo kapısını araladım. Elime altında tuttuğum buz gibi suyu yüzümle uykulu gözlerime ev sahipliği yapan yüzümle buluşturdum.

Banyodan çıkıp mutfağa girdiğimde gözlerimi kendince bir şeyler hazırlayan Jungkook'a diktim.

"Süt yok dersen camdan atlarım."

"1.5 metre falan, atla."

"Hiç mi yok?"

"Jungkook, en son 2 ay önce gelmiştin. Almadım, ne var?"

"Gelmemi istemiyorsun."

"Yine mi aynı konu?"

"Aynı konu, Jimin. Yoongi ile ayrıldın diye neden bizden uzaklaşıyorsun?"

"Adını anma evimde."

"Bir aralar beraber uyuduğunuz evin mi?"

Gözlerim anında onu bulurken söylediği şeyin bilincine yeni varmış gibi gözüküyordu. Ellerimin arasındaki bardağı sıkarken elini, elimin üzerine yerleştirdi.

"Ben.. Öyle demek istemedim. Özür dilerim."

"Önemli değil."

"Jimin, yapma böyle. Biz aileyiz demedik mi? Neden onun hatası yüzünden bizden uzaklaşıyorsun ki?"

Alayla karışık kıvrılan dudaklarıma bakıp şaşkın bakışlarını tekrar yüzüme çıkardı.

"Onun hatası, öyle mi?"

"Ne oluyor?"

"Yapma, Jeon. Aylardır birlikte olduklarını biliyorsun. Kimi kandırmaya çalışıyorsun?"

"Jimi-"

"Biliyordun. Öğrenmem falan mı sandın? Oh, ne demiştin? Aileyiz biz. Değil mi?"

"Yapma."

"Sürekli bana yapma deyip duruyorsunuz. Kalbinizi kırmak istemiyorum ama gel paramparça et diye yalvarıyorsunuz resmen. Buraya niye geldin? Bir şeyler öğrenmeye falan mı?"

"Öyle bir amacım yok. Hâlâ arkadaşız."

"Bitti mi?"

"Ne?"

"Bittiyse diyorum.."

"Ne o, kovuyor musun?"

"Yaşanan şeyler hatrına kalbini kırmamaya çalışıyorum diyelim."

"Pekâlâ. Bir şey olursa mesaj atman yeterli."

'Aynen, ondan.'

Kalkıp neredeyse yanından hiç eksik etmediği siyah sırt çantasını alıp çıktı. Bende masayı öylece bırakıp salona geçtim. O sırada gece gelen koli gözüme takılınca onu alıp koltuğa kuruldum.

Bantını içinde her ne varsa zarar vermemeye çalışarak keserken telefondan şarkı açtım.

'i hate you, i love you.
i hate that i love you.
don't want to, but i can't put,
nobody else above you.
i hate you, i love you.
i hate that i want you.'

die for youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin