Hazırlanmak

1.2K 157 47
                                    

Chan ve diğerleri dağdan ayrıldıktan sonra Zoe ile yemek yemiş, dağı biraz daha gezmiştik. Zoe bana oldukça hassas davranıyordu. İlgisi hoşuma gitmişti doğrusu. Herkesin beni tanıdığı, benim kimseyi tanımadığım bu yerde kesinlikle önemli biri olmalıydım. Ailesi tarafından satılan biri olarak gerçekten çok önemli olmalıydım.

Zoe benimle bir süre ilgilendikten sonra işi olduğunu söyleyip gitmişti. Seninle gelebilir miyim diye teklif etmiştim. Ama gittiği yere giriş iznimin olmadığını söyleyip gitmişti. Tamam, çok merak ediyordum ama bir kurtla da uğraşmazdım yani.

Chan ve diğerleri tüm gece gelmemişti. Gecenin üçte ikisi geçmişti ki Zoe yanıma gelip Chan'ın evinde kalmamın daha doğru olacağını söyleyip beni oraya götürdü. Zoe beni Chan'ın evine götürürken aklımdaki tek şey neden bu kadar uzakta olduğuydu. Yarım saattir yürüyorduk ve hâlâ ulaşamamıştık.

Bir sürü liderinin evi nasıl olurdu ki? Kesinlikle çok gösterişli ve büyük olmalıydı. Sahi izlediğim belgesellerde sürü liderlerinin birçok dişisi olurdu. Onun da var mıydı? Ne saçmalıyorsun Seung, kendine gel!

Etraftaki güzel yeşilliklere parmak uçlarımı dokundurarak Zoe'yi takip ediyordum. Bu kadar güzel bir yer daha önce hiç görmemiştim buna eminim.

Hâlâ etrafa şaşkınlık ile bakıp yürürken Zoe bir anda durdu. Bende ona ayak uydurup durdum. Zoe sağ eli ile karşımızdaki yeri gösterip "Burası, Burası Chan'ın evi." dedi.

Gerçekten burası mı onun eviydi? Burası çok güzeldi. Çok çok güzeldi. Büyük değildi. En fazla üç odadan oluştuğuna emindim. Ve yemyeşildi. Her yeri yemyeşildi. Sarmaşıklar ve çimenlerin arasında kalan bu ev çok güzeldi.

Zoe önümden çekilip içeri girmemi işaret etti. Bende onun dediğini yaptım. Merdivenleri çıkmadan önce Zoe'ye baktım.

Ellerini güle güle der gibi sallayıp "Bir kurdu başında bırakabilirdim aslında ama korkma diye bırakmadım. Ayrıca sen zaten kendini koruyabilecek kadar güçlüsün. Bu yüzden gerek görmedim. İyi geceler." dedi.

Bende ellerimi sallayıp içeri girdim. Dışarıdaki soğuk havaya rağmen içeri girince beni karşılayan sıcak hava ile gevşedim. Gerçekten çok yorgundum. Bir kaç saat uyusam hiçbir şey olmazdı bence. Odada gözüme ilk çarpan büyük tabloyu görmezden gelip yer yatağına attım kendimi.

Bir günde ne kadar çok şey yaşamıştım ben ya. Nasıl kaldırmıştım? Sanırım gerçekten güçlü biriydim. Chan bana neden ılımlı yaklaşıyordu? Diğerleri beni nereden tanıyordu? Neden bu kadar zordu hayatım? Peki ben, ben nasıl kendimi buraya yıllardır aitmiş gibi hissediyordum?

Yorgun vücudum ve zihnimin verdiği baskı ile gözlerimi kapatıp uykuya daldım.

-------------------------------------------------------

Gözlerimi ovuşturarak yataktan kalktım. Yer yatağı olmasına rağmen çok rahattı. Hâlâ tam açamadığım gözlerim ile ortama baktım. Gece gördüğüm gibiydi herşey. Demek ki Chan daha gelmemişti. Neden gittiklerini de anlamamıştım gerçi. Bir dakika geceki tablo yoktu. Dün gece yorgunluk yüzünden ilgilenmediğim tablo yok olmuştu. Şaka mıydı bu? Chan gelmiş miydi yoksa. Terliklerimi giyip dışarı çıktım. Dağın girişinden yansıyan ışığın şiddeti ile saatin geç olduğunu anlamıştım. Dün gece körlüğü ile geldiğim yolu geri dönmeye başladım.

Yol boyunca hiçbir kurt ile karşılaşmamıştım. Sonunda meydana ulaştım. Yine hiç kimse yoktu. Birkaç dakika sonra arkamda adım sesi duyunca hızla döndüm. Gelen Zoe'ydi.

"Korkuttuysam özür dilerim." dedi. "Önemli değil" diyip gülümsedim. Zoe'ye sormak istiyordum ama ne haddimeydi. Bir kaç kez sorma girişiminde bulunup geri çekildim. Zoe bu halimi anlamış olmalı ki "Sor işte" dedi. Utançla başımı yere eğip konuştum. "Onlar geldiler mi?"

Zoe'nin yorgun olduğu belli olan dudakları tekrar gülümsedi. "Hayır, gelmediler. Ama endişe etme birkaç dakikaya gelirler." dedi. Zoe neden bu kadar yorgundu? Sanki, sanki tüm gece biri onun enerjisini sömürmüş gibiydi.

Bir dakika, Chan gelmediyse tabloyu kim almıştı. Belki de tablo aslında yoktu. Ben uyku sersemliği ile öyle görmüştüm. Başka bir açıklaması da olamazdı zaten.

Zoe ile dağın girişine doğru ilerlerken bir anda içeri giren Chan ile ayaklarım yere çakılmış gibi kalmıştım. O, o neden bu kadar yorgundu?

Zoe beni bırakıp koşarak onların yanına gitti. Chan ile birşeyler konuşup geri çekildi. Chan girdikten sonra diğer kurtlar da içeri girdi. Herkes meydana gelince Ellen ve Felix de girdi. Ellen'a ne olmuştu öyle?! Gözleri dolu gibiydi. Felix'in de ondan bir farkı yoktu. Kalabalık yavaş yavaş dağılınca anladım olayı.

Jessica. Jessica yaralıydı. Tam kolunun üstünde oldukça keskin bir yara vardı.

Zoe Jessica'yı görünce yanına koştu. Ellen hâlâ kapının başından ayrılmamış çevreyi kontrol ediyordu. Onun için çok zor olmalıydı. Kardeşi orada öylece yatıyordu ve o, o sadece görevini yapmak zorundaydı. Chan yanıma gelince gözlerimi Ellen ve Jessica ikilisinden ayırdım.

"O iyi. Sadece bir kesik. Almira ilaçları hazırlayıp geliyor. Birkaç saate toparlanır." dedi. İçime az da olsa su serpilmişti. Gözlerim tekrar Ellen'ı bulunca fark ettim ki Ellen kardeşinin yanına gitmek için can atıyordu.

"Neden Ellen Jessica'nın yanına gitmiyor?" dedim. Chan derin bir nefes verip konuştu. "Gelemez, şuan tehlike durumundayız. Nöbet tutması daha iyi."

"Ama Chan, ona baksana ne kadar kötü durumda." dedim elim ile Ellen'ı göstererek. Chan bir cevap vermemişti. Almira gelince odağımı Chan'dan çekip yerde Jessica'yı tedavi eden Almira'ya odaklandım. Sadece bir ot karışımını Jessica'nın yarasının üstüne sürmüş geri çekilmişti. Ellen gelmek için hareketlenmiş ama Felix onu durdurmuştu. Neden bu kadar katılardı ki?

Chan onun iyi olduğunu söyleyip yanımdan ayrıldı. Bende arkasından ilerledim. Bir kaç adım atmıştık ki birinin yüksek sesle konuşması üzerine geri dönmüştük.

"O kurtlaştırıldı, saf bir kurt değil nasıl onun yara almasına izin verirsiniz?!" Bağıran kişi Ellen'dan başkası değildi. Büyük ihtimalle artık kendini dizginleyememişti. Kurtlaştırıldı mı? Ne demek kurtlaştırıldı? Saf bir kurt değil.. melez miydi? Burada ne dönüyordu böyle?

Chan yanımdan ayrılıp Ellen'ın yanına gitti. Ellen'ı kolundan tutup dağdan çıkardı. Hareketleri kabaca değildi, sadece sertti. Koca biri sürüsü vardı. Elbette sert olmalıydı. Ama en azından biraz daha yumuşak olamaz mıydı? Diğer kurtlar da dağılmış, Almira Jessica'yı evine götüreceğini söylemiş onlar da ayrılmıştı. Ben de Chan ve Ellen'ın geri dönüşünü beklemeye başlamıştım ki bir anda başımın ağrısı ile olduğum yerde çöktüm. Ellen ve Chan dağa girince beni yere çökmüş başımı tutmuş halimi görünce yanıma geldiler. Chan Almira'yı çağırmaya gideceğini söylemişti ki Ellen onu durdurdu. Yere yığılmadan önce Ellen'ın sesini duymuştum.

"Bunun olması normal Chan, az kaldı hazırlanması ve hazırlanmamız gerek."

--------------------------------------------------

Chan'ın evi;

Chan'ın evi;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Moon And Sun (Chanmin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin