Çocuk gibi

1K 107 92
                                    

Çocuk gibi koşturuyorduk. Amacım artık Chan'ı yakalamaktan sapmıştı. Onun gülüşünü yakalamak istiyordum ben. Çocuk gülüşünü.

Chan'ın anlattığı kadar biliyordum hayatını. Ve o bana her ayrıntısını anlatmıştı. Hayatından çıkarılabilecek çok fazla sonuç vardı ama hiçbiri biri kadar can yakamazdı; o asla çocuk olamamıştı.

Mesele küçük yaşta aldığı liderlik eğitimi veya çok küçükken lider olması değildi. Mesele Chan'ın asla sevgi görmemesiydi. O ağır eğitimleri bile sevgi yerine koymuştu.

Bilmiyordu, tanışmamıştı çocukların gördüğü masum sevgi ile. Ve tanımadığı o sevgi yüzünden asla çocuk da olamamıştı.

Gülümserken ne kadar bir çocuğa benzediğini görseniz o anı mutlu çocuk denen bir tabloya dökerdiniz.

İstesem yakalardım onu. Şakam yok gerçekten yakalardım alfa kurdum ben. Pardon alfa kurt olacağım. Her neyse. Ama yakalamak istemiyordum. Gülüşünü yakalamak daha özeldi.

"Gelin artık, çocuk gibi koşturuyorsunuz" diyen Minho'ya göz devirince olanlar olmuştu.

"Ya saygısız sen nasıl bana göz devirirsin" diyen Minho da beni kovalamaya başlamıştı. Ban Chan'ı, o beni kovalıyordu.

Aramızdaki fark azalınca hızımı arttırdım hesaba katmadığım şey önümde duran Chan'dı. Çarpışmaktan ikimiz de kurtulamamıştık. 

Yere düşerken başımı sağ kolu ve belimi de diğer koluyla sarmaladı. Asil kokusu tekrar burnuma dolmuştu. Diyorum ya, Chan herşeyiyle ayrıydı. Kraliyet ailesi için benden dünyanın en asil kokusunu isteseler Chan'ıj kokusunu şişeleyip götürürdüm. Aslında bu kokuyu sadece ben duymak istediğim için götürmezdim ama konu bu değil. Umarım kokusu bana sinerdi.

Kollarını sarmaladığı bedenimden ayırıp bulunduğu yerden kalktı. Onun ardından bende kalktım.

Dejavu.

Dejavu yaşıyorduk. İlk tanışmamızda da böyle olmuştu. Yani ben tekrar doğduktan sonraki ilk tanışmamızda. O da bunu fark etmişti. Artık gözlerimiz ile anlaşabiliyorduk.

Ortamı daha da ilk ana götürmek için ilk başta etrafa korkuyla bakıyormuş gibi yaptım. Etraftaki boş bir yeri gösterdim elimle.

"O-o nerede?"

Kekelememi bile aynı yapmam ile kıkırdadı. Ardından ilk gün ki gibi ciddi ve merhametli bakışlarıyla bana döndü.
Gözlerim ile arıyormuş gibi yaparken bir elin çeneme dokunuşu ile titredim. Çenemdeki elini kendisine doğru çevirip ona bakmamı sağladı. Bu sefer ikimizde direkt birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Tanışmamızdaki gibi.

"Sakin ol Seungmin." dedi. Tanışmamızdaki ses tonu ile söylemişti. Gerçekten ikimizde en ufak detayını bile unutmamıştık.

"A-adımı nereden biliyorsun?" dedim korkuyormuş gibi gözüken bir tavırla. Kollarını göğsünde bağladı bu da tanıştığımız günkü gibiydi.

"Kim olduğumu sormak daha mantıklı değil mi Seung? Ama madem bunu sordun cevaplayayım. Senin adını biliyorum Seungmin, çünkü o ismi ben sana koydum." dedi. Hiçbir kelimesini unutmamıştı. Ve bu çok değerli hissettiriyordu. Nefes alıp verdi ve yine eksiksiz bir şekilde o anki gibi konuştu.

"Evet, Seungmin. Ben O'yum. Ben bu dağın efsanelere konu olmuş kurduyum." dedi. Güven veren bir gülümseme sunup elini bana uzatıp tekrar konuşmaya başladı. Mekan ve zaman farklıydı ve biz de biraz farklıydık ama ikimizde sanki ilk gibi heyecanlı davranıyorduk.

Ve son cümle.

'Selam Seungmin, ben Chan'
"Selam Seungmin, ben Chan."

İkimizde kıkırdadık. Yakınlaştığımızın farkına nefesimi kulaklarımda hissedince vardım.

Moon And Sun (Chanmin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin