Nesrin Sipahi - Aşkın KanunuAçılan kepenklerin gıcırtısı beraberinde anlamsız seslerle birlikte yokuşun aşağısından yukarıya doğru ilerliyordu.
Çocukların bir kaç bağırtısı, çantaların tekerleri arnavut kaldırımlarına sürtünüp yolu aşındırırken muhtemel geceden tam kapanmayan pencerenin ceryan etmesi ile yumulu gözlerini açtı, Feda.Önce esen rüzgara daha sonrasında pencereye ardından kaldırımları sıyırıp aşağıdaki dükkanlara uzanan bir homurdanma zinciri ile bir kaç yorganı itme o sırada düşeyazma derken banyoya ulaşıp gecenin izini ayna gibi yansıtan çehresi ile göz göze geldi. Akşamın zifirisinde gözüne çok da mühim gelmeyen bir kaç yumruk belli ki yüzüne öyle gelmemiş olacak ki üç ortalı haritaya çevirmişti. Hem de dallı budaklı fiziki harita.
Daha fazla durup kendi sinirlerini tekrar hoplatmamak adına gerisin geri odaya adımladı. Dün üstünden koparıp attığı gömleği es geçip vidası gevşemiş kahverengi dolabı hararetle açarak eline ilk gelen boğazlı kazağı üstüne geçirip aynı hızla koridoru arşınladı. Geceden çıkartmaya tenezzül etmediği pantolonun cebinde titreşen telefon daha bismillah diyemeden çalıyordu.
"Hangi tabakhaneye yetişiyorsun oğlum! Daha gözümüzü açamadan arayıp duruyorsun?"
Söylenmeleri karşı taraftaki boyu posu kadar gevşek arkadaşı tarafından öksürüklü bir gülme ile karşılandı. Başıbozuk tiryaki ciğerleri 70'lik dedelerin tomografisine dönmüş hala güldüğünü sanıyordu...
"Kardeşim inanır mısın özlemin diyorum kursağımda bir lokma olmuş Allah seni inandırsın yemek dahi yiyem-" derken yüksek ihtimal somun ekmeğin kıç kısmını ağzına sokmaya çalışan İsmail'in söylediği yarıda kaldı. Arkada bir kaç öksürük, yutkunma ve sırta olduğunu düşündüğü şap şaplar ile telefonu kulağı ile omzu arasına sıkıştırıp ayakkabılarına eğildi.
Kendine gelmiş bir şeyler geveleyen arkadaşını umursamadan bir an önce annesine görünmeden çıkma telaşına düştü. İçeriden kapalı kapının ardından gelen tıkırtılar ile daha bir tekinin yarısını giydiği ayakkabısının üstüne basıp diğeri elinde dışarıya atıldı. Hem kapıyı kapatmadan omzuna attığı ceketi şimdiden içini kesip geçen soğuğa karşı koluna geçirmeye çalışıyor hem de ayakkabının önünü vurarak giymeye çabalıyordu derken deminden beri gülüşen arkadaşının ciddiye dönmüş sesinden son sözleri dikkatini çekti.
"... söylentiler almış başını gitmiş Feda. Bize kadar geldiğine göre bile isteye duyulmasını istiyorlar. Deli Bedri'nin orda afişleri basmaya başlamışlar bile"
İşte şimdi gözünü açtığından beri ardına attıklarına sımsıkı sarılma vaktiydi. Öyle iki yumruk yedi diye kimse durup soluklan demeyecekti. Soluğunda bile davanın nefesini içine çekecektin.
Dün gecenin hemen ardından işe koyulmalarına şaşırmamak gerekti lakin bu denli apaçık yapılacaktı demek ki?
"Tamam İsocan, sen al bizim çocukları kantin tarafına geçin oturup konuşuruz adam akıllı. Şimdilik kimseyi ürkütmeyin."
Elbet de durup belanın onlara doğru savrulmasını beklemeyeceklerdi ancak işin astarını ölçüp kendilerine uydurmadan da hiç kimseyi ortaya atmayacaktı. İlk önce başkanla konuşup durumun vehametini sorgulamalılardı.
Bir yandan düşüncelerle yokuş aşağı adımlarken diğer yandan laf atıp selam veren esnafa gülümseyip duraksamadan selamlara karşılık veriyordu. Bakkalın önünden geçerken günün gazetesine elini atıp içeriye doğru seslendi "Vehmi Amca, yaz tahtaya." karşılığı baş sallama ile verildiğinde hafif sırıtıp köşeyi döndü.
Gazeteyi açıp ikinci sayfadaki magazin güllerini buruşuk yüzü ile karşılayıp aradan çıkarttığı bulmacayı cebine sıkıştırmaya çalışıyordu. Sokağın sonuna varmak üzere iken işittikleri ile adımları duraksadı. Tam duyamasa dahi sağ taraftaki sonunun çıkmaz sokağa dayandığını bildiği yola doğru meyletti.
Nasıl bilmezdi ki bu sokakta doğmuş, buradaki kaldırımlarda büyümüştü. Attığı her adımında geçmişin ayak izleri vardı. Zaten sorsanız hayatta üç şeyi avcunun içi gibi bilirdi. Bu mahalleyi de bu sokağı da olduğu gibi.
Nihayet sonunu görebilecek mesafeye geldiğinde sesler de fısıltıdan çıkıp çok net kulaklarına ulaşmıştı. Duyduğu şeyler ne ilkti ne de son olacaktı ancak onun adımlarını böyle durduran ellerini yumruk yapıp parmaklarını avucuna mıhlayan o boğuk sesti.
"Bu gece afişlerden sonra bakın o solcu piçin icabına!"
Feda, yokuşun yukarısında hemen boyası akmaya yüz tutmuş kiremit rengi kahvenin yanındaki 40 senelik yıkık dökük evdeki yazık çocuğa...
Piç, Feda! Hem de en solcusundan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memleket Yarası
Narrativa generaleKüçücük çocuk iken ceketinin eteğinde sevgi dilendiği adamın, bir gün dava uğruna eceli olacağını bilemezdi... "Ve yemin ettim. Hesaplarını görmeden, ismiyle içime doldurduğum nefesimi vermeyecektim..."