3

1.9K 187 198
                                    

"Bay Yeager, istediğiniz dosyalar burada." Sarışın adam elindeki dosyaları Eren'e uzattı.

"Teşekkür ederim." Uzanarak dosyaları aldı." Gidebilirsin." Sesindeki yorgunluk kendini her şekilde belli ediyordu.

Adam başını sallayarak odadan çıktı.

Eren, masaya doğru hafifçe eğilip başını elleri arasına alıp derin bir nefes aldı. Son 5 yıl onun için cehennem gibiydi. En kötüsü ise buna alışmış olmasıydı.

Hayata dair tüm inancını yitirmişti. Umutları ve hayalleri bir toz bulutuna dönmüştü. Pek bir beklentisi yoktu artık bu dünyadan tek bir şey dışında.

"Evdeyim." Diye seslenip ayakkabılarını çıkartmıştı. İçeriye geçip ceketini askıya aldığında, merdivenden duyduğu küçük ayak sesleri onun tebessüm etmesini sağlamıştı.

"Babam gelmiş!" Koşarak babasına sarıldı küçük Fleur." Hoşgeldin baba!"

"Hoşbulduk ufaklık." Ona sarılan çocuğunu hafifçe kendinden uzaklaştırıp onun boyuna eğildi." Herhangi bir yaramazlık oldu mu?" Diye sormuştu yüzünden tebessümünü silmeden.

"Hayır, tüm ödevlerimi yaptım. Bayan Historia bu işte harika olduğumu söyledi. Tüm sınıftan erken öğrenmişim saymayı."

"Anasınıfının en mükemmel çocuğusun desene sen şuna?" Demişti, oğlunun saçını karıştırdı." Seninle gurur duyuyorum."

Fleur'un yeşil gözleri çakmak çakmak olmuştu.
"Daha da iyi olacağım."

"Elbette olacaksın. Sana güveniyorum."

Fleur gülümsemişti.
"Ah bi de!" Bir şey hatırlamışcasına babasına bakmıştı." Bugün seni birisi aradı."

"Ah doğru, telefonumu evde unutmuştum." Dizlerinden güç alarak ayağa kalktı." Kimin aradığını biliyor musun?"

"Henüz okumayı bilmiyorum..." diye mırıldanmıştı Fleur.

"Telefonu açmadığını söyleme bana, buna inanmam." Demişti Eren, eh tabi malını tanıyordu.

Fleur nefesini tuttu. Biraz babasına baktıktan sonra, şişirdiği yanaklarını indirip derin bir nefes verdi.
"Bay O'Connel diye birisiymiş. O kim?" Diye sordu.

Eren'in yüzündeki tebessümün yerini endişe almıştı.
"Telefonum nerede?!"

"Salonda masanın üstünde-"

Eren hızlı bir şekilde salona geçerek masaya ilerledi. Masanın üstünde duran gri telefonunu eline aldı ve şifresini girdi. Son aramalara baktığında gerçekten de oğlunun dediği gibi Bay O'Connel onu aramıştı.

Onu geri arayıp telefonu kulağına götürdü. N'olur n'olmaz diye de sandalyenin kenarına sıkıca tutunmuştu.

Telefon bir süre çaldıktan sonra yumuşak erkek sesi kulağını doldurmuştu.
"Merhaba Bay Yeager."

"M-merhaba..." diye mırıldandı Eren." Beni aramışsınız, önemli bir durum mu oldu?" Sesinde korku vardı ve içi içini yiyordu.

Bir yandan dua ederken, terleyen diğer elini pantolonuna sildi ve derin bir nefes aldı.

"Ah evet...bunu nasıl söylemeliyim bilmiyorum."

"Sizi dinliyorum. Lütfen uzatmadan söyleyin. O...ö-öldü...mü?" Dudağını ısırmıştı ve yeşil gözleri dolmuştu.

Telefonun ucundaki ses bir süreliğine yok oldu. Sadece nefes sesleri geliyordu. Ancak bir süre sonra telefondan kulağına gülümseme sesi gelmişti.
"Eşiniz gerçekten savaşçı birisi Bay Yeager! Gözlerini açtığını size mutlulukla bildirmek istiyorum. Bayan Yeager, bugün öğlen 4'de gözlerini dünyaya tekrar açmış durumda."

"N-ne?" Eren yavaşça tutunduğu sandalyeye oturdu." Ne diyorsunuz siz?" Telefonu tutan eli titremeye başlamıştı. Gözünü kırptığında, yakışıklı yüzünde gözyaşları iz bırakarak yanağından çenesine doğru bir iz bırakmaya başlamıştı.
"U-uyandı mı? B-ben...b-ben..." derin bir nefes almıştı." Doğru mu duydum?"

Yanlış duyma ihtimali vardı. Bu yüzden emin olmadan sevinmek istemiyordu. Daha evvel bu ânı bir kaç kez rüyasında görmüştü. Tekrar rüya görme olasılığı onu korkutuyordu.

"Doğru duydunuz Bay Yeager, sizlere eşiniz Bayan Mikasa Yeager'in uyandığını söylüyorum!"

Dudaklarının arasından bir hıçkırık çıkmıştı. Gözyaşları artarken, içli içli ağlamaya başlamıştı.

"Sizi hastaneye bekliyoruz. Konuşmamız gereken bir mesele daha var, ancak bunu telefonda anlatamam."

"A-anlıyorum! Geliyorum, hemen oradayım!" Demişti Eren, telefonu kapatıp bir süre daha ağlamaya devam etmişti.

Sonunda bu gerçekleşmişti yani? Gerçekten Mikasa onu bırakmamış, ona geri dönmüştü. Bu gerçekten olmuştu.

"Baba, neden ağlıyorsun?" Diye sordu Fleur, korkuyla babasına bakıyordu." Kötü bir şey mi oldu?"

"Fleur." Diye seslendi Eren, ister istemez gülmüştü." Hadi anneyi görmeye gidelim."

Forgotten.||EreMikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin