altı, herkes öldü, sen yaşa.

2.8K 322 398
                                    

selamlar millet 💁🏻💁🏻

gönül isterdi ki şöyle, şu şarkıları dinleyerek okuyun falan diyeyim ama gelin görün ki ben bölümü kerimcan durmaz once said izleyerek yazdım 🙆🏻🙆🏻 yani bu yüzden bölümün saçmalığını can'a bağlayabilirsiniz benlik değil gerçekten

❕❕❕❕DİKKATDİKKATDARARARA ❕❕❕❕
bu bölümde sizi bir miktar rahatsız edebilecek sahneler bulunabilir, kana karşı hassasiyeti olan kişinin dikkatle okumasını ve orayı çabucak atlamasını öneriyorum veya hiç okumayın çünkü sonra bana gelip de saçma sapan şeyler demenizi istemem, uyardım sonuçta. AMA öyle abartılacak da bisi değil yani siz bilirsiniz öyle iste keyifli okumalar asklar muah

×


Dakikalardır odada bir sessizlik hakimdi; doktorum konuşmamı bekliyor, ben de gözlerimi bileğimdeki dövmenin üzerinden çekmeden onun başlamasını bekliyordum.

Canım yanıyordu; aptal hemşire serumu takarken damarımı bulamadığı için kolumu çok fazla acıtmıştı ve üzerinden saatler geçmiş olsa bile kolumu kıvıramıyordum. Kalbimde nefes almamı zorlaştıracak kadar büyük bir baskı vardı, neyse ki oksijen maskesi burada devrede giriyordu.

"Bu kadar beklemek yeterli sanırım, başlamayacaksan bir şeyler sormamı ister misin?"

Gözlerim hâlâ dövmemi güzelce görebilmek adına kaldırdığım kolumda gezinirken, yattığım yerden olduğu kadarıyla omuz silktim. Ne isterse onu yapabilirdi.

"Şu an ne düşünüyorsun?" Basit sorusu, beni daha da çok düşünmeye iterken, çukurun içinden verecek bir cevap aramaya başladım, bulmam da çok uzun sürmedi: "Ölmeyi, bembeyaz satenlere sarılmış bir hâlde topraklara geri dönmeyi."

Konuşmadan önce yüzümden uzaklaştırdığım maskeyi geri taktığımda irislerimi dövmenin üzerinden hiç alamadığım için yüzünde nasıl bir ifade vardı bilemiyordum, o aptal defterine yine bir şeyler karalayıp karalamadığını da. Umursamıyordum da bunu.

Bileğimdeki çiçeğin kıvrımlarına baktım bir süre daha, kusursuz yapraklarına, çizgilerin birbirleri üzerinden geçişine.

Başımı ani bir hareketle doktoruma döndürdüğümde, maskeyi çıkartıp "Ne düşünmem gerekiyor?" diye sordum. Bu soruyu sahici bir şekilde sormuştum ve bunu o da pek âlâ farkındaydı, bu yüzdendir ki omuzlarını indirip kaldırmış ve pek de anlaşılmayan bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam etmişti. "Ne düşünmen gerektiğini bilmiyorum. Ne olduğunu bilmiyorum çünkü."

Doğru olduğunu tasdiklemek ister gibi tek kaşımı kaldırdığımda başını sallaması, Jimin'in onu buraya çağırırken sahiden de hiçbir şey anlatmadığını gösteriyordu. Muhtemelen anlatmamasını kendisi istemişti, beni konuşturup iyi olacağıma inanmaya bayılırdı.

"Anlat, dinliyorum."

Sıkıntılı bir nefesi daha içime çekerken maskeyi çıkartmamın ardından, "Kabus görmedim. İki yılın ardından ilk kez kabus görmedim." diye sanki ona değil de, kendime söylüyormuşum gibi mırıldandım ve içimden aynı cümleye devam ettim.

Bunu aşamıyordum, ondan kaçıp ona sığındığımda bedeninin varlığıyla bu kadar huzurlu oluşumu aşamıyordum.

"Bu büyük bir gelişme, farkındasın, değil mi? Ne oldu, söyle lütfen. Kabus görmediysen ne gördüğünü anlat." Cümleleri havaya doğru bir kıkırtı bırakmamı sağladığında başımı iki yanıma salladım.

"Bu gelişme falan değil, asıl kabus bu. Taehyung'la uyudum, ona sarıldım ve bana sarıldı, saçlarımı öptü saatlerce ve ben kollarında uyuyakaldım. Rüyamda Paris'teydik. Düzgün bir rüyaydı. Bebekler gibi uyudum ve uyandığımda bana sarılmaya devam ediyordu. Eski günlerdeki gibi bakıyordu yüzüme, gece bana söylediği gibi, asla gitmeyecekmiş gibiydi."

masterchefHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin