üç, her yerden gittim ama senden gidemedim.

2.8K 435 309
                                    

selam... nihayet gelebildik... BU BÖLÜMÜ TAM TAMINA ÜÇ KERE YAZDIM ve bunun da çok başarılı olduğunu, içime sindiğini falan söyleyemesem de artık elimden bir şey gelmiyor cidden:( sildiğim binlerce kelime için azıcık yorum istiyorum lütfen... üzmeyin beni

×

Son turdaydık, sekiz istasyon, on altı yarışmacı vardı. Koca kamera arkası ekibi ve üç şefle birlikte, verdikleri yemeği yapmaya çalışıyorduk. Arkadan üçüncü istasyonda yerimi almıştım ve Seokjin de yanımda bana eşlik ediyordu. Arkamda Hoseok vardı ve bu her ne kadar canımı sıksa da, kafam öyle doluydu ki, final turuna kaldığına sinirlenemiyordum bile. Kenarda köşede, kimsenin duymayacağı şekilde saçma sapan laflarını söylediğinde bile onu oldukça şaşırtarak kafamı sallamıştım. Hoseok'un dediklerine ağlayacak değildim şimdi, daha büyük sorunlarım vardı; Taehyung gibi.

Taehyung'u anlamak; hayatımın hiçbir yerinde, şu an olduğu kadar zor olmamıştı.

Biraz uzağımda kalan görüntüsünü tanımlamak için tek bir kelime kullanacak olsaydım, çöktüğünü söylerdim. Çünkü öyleydi, sahiden çökmüştü. Her zaman olduğu gibi bakımlı değildi, yüzü oldukça solgundu, yanakları çökmüştü ve gözlerinin de kızarık olduğunu görebiliyordum. Süslü takımlarından birini giymek yerine basit bir siyah tişört ve yine siyah, kot pantolon geçirmişti üzerine. Dalgalı, kumral saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyor ve dudaklarını ısırdığı için sürekli kanatıp duruyordu. Kan tadını aldığını tahmin ettiğim anlarda ise ağzını eliyle kapatıp koşarak stüdyodan çıkıyordu ama midesinin bulanmasına rağmen dolgunluklarını ezmekten geri durmuyordu. Ve ah, tabii... Sürekli beni izliyordu, sadece benim istasyonumun yakınlarına geliyor ve diğerlerine bakmadan geri yerine gidiyordu. İki şefin arkaya gidip dinlenmesi, diğer bir şefin de bizi kontrol etmesi gerekirken o, her arkaya çağrıldığında reddediyordu ve beni izlemeye devam ediyordu.

Yemin ediyorum, böyle yemeğime odaklanmam öyle zordu ki, Seokjin'in, "Şefler tadıma gelince tavuk gıdaklayacak, Jeongguk. Fırına at artık şunu." diye beni, en azından birkaç dakikalığına kendime getiren cümleleri olmasa sahiden çiğ tavuğu önlerine koyacaktım.

Bu hâle gelmiş olmasının tamamen bana bağlı olması garip geliyordu ve beni geriyordu. Çekim başlamadan önce Seokjin'le, kadroya giren ilk iki olacağımıza dair şakalar yaptıktan ve sözler verdikten sonra bile oyuna asla ve asla odaklanamamam da bundandı.

Benim yüzümden bu haldeydi çünkü beni odasına çağırdığı gün; odasına gitmiştim evet, dakikalarca kapısında kendimi alıştırmaya çalışmış ve en sonunda da Jimin'in beni, nerede olduğuma dair aramasıyla kendime gelmiş ve "Ne halt ediyorum ben burada?" gibi bir tepkiyle,  alelacele oradan uzaklaşmıştım. Beni aramamış veyahut evime falan da gelmemişti ancak akşam saatlerine doğru kapıma, bir notla beraber birkaç krem gelmişti. Notta ise aynen şu cümleler yer alıyordu: "Gelmediğin için üzüldüm ama benim seni üzdüğümün yanında bu ne ki? Umuyorum ki bir gün beni dinlersin. Kremleri kullanmayı ihmal etme lütfen, tenin çok hassas senin."

Onu anlayamıyordum çünkü sadece odasına gitmemiştim ve bu haldeydi. Beni terk eden oydu, onun adını sayıklayıp ağladığım tüm o günlerde asla gelmeyen ve ona en ihtiyaç duymadığım anda hayatıma yeniden giren oydu. Beni bok gibi terk etmesine rağmen ilk karşılaşmamızda dakikalarca ağlayacak gibi duran ve ikincisinde de sahiden, gözlerim önünde ağlayan oydu. Tek mahvolanın ben olduğumu düşünürken yanılıyordum demek ki ama onun mahvolmasındaki sebep neydi? Vicdan azabı falan mı çekiyordu, bilmediğim ne vardı?

O gün eğer odasına gitmiş olsaydım bana ne anlatacaktı? Kuru bir özür dileyip saçma sapan bahanelerini mi sıralayacaktı? Sırf bu merakım yüzünden keşke diyordum, keşke bir ay önce beni çağırdığında gitseydim ve dinleseydim diyeceklerini. Sonra da güçlü bir yumruğu güzel yüzüne yerleştirseydim. Keşke bunu yapsaydım çünkü bilmediğim şeyler olduğunun farkındaydım, yoksa bana o sözleri söyleyen adam, şimdi karşımda böyle durmazdı. Beni aşağılamaya aynı şekilde devam ederdi, "Küçüksün daha, Jeongguk, işin ne burada?" derdi. "Burada olduğumu öğrenince geldin değil mi? Kuyruğum gibisin, bıktım senden." diye de devam ederdi.

masterchefHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin